İlhan Biçer / Efeler Diyarından

YUMURTANIN KULPU YOK

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yöremizde çok bilinen bir türküdür ‘’Yumurtanın Kulpu Yok’’. Ödemişli, bülbül sesli Bedia Akartürk’ün sesinden dinlemeyen yoktur.Bedia Akartürk’ün yıldızının parlağı ilk türküdür bu. Aslında bu bir ağıttır, yaşanan acıları anlatan. Yaşanmış acı bir hikâyedir. Nedense toplum olarak ağıt olarak yakılan bu türkülerle düğünler, eğlenceler yapıp, göbek atıp oynuyoruz. Oysa bu türkü acıları, hasretleri, özlemleri anlatıyor.

Antalya Elmalı yöresine ait olan bu türkünün kaynak kişisi Hüseyin Avni, türküyü Emin Aldemir derlemiş.

Türküde;  Yunan subayının âşık olduğu ve zorla Atina’ya götürdüğü, güzeller güzeli GülNazik’ in acılı hikâyesinden bahseder.

Peki, bu türkünün hikâyesini hiç duydunuz mu?

İşte:  “Yumurtanın Kulpu Yok” türküsünün dramatik hikâyesi…

Batı Anadolu’nun Yunanlılarca işgal yılları…

Yunan askerleri ele geçirdikleri köylerdeki, kentlerdeki beğendikleri evlere el koyup kendileri yerleşiyormuş. Okulları, büyük binaları cephanelik ve karargâh olarak kullanıyorlarmış. Müslüman Türk halkına, köylüsüne çok eziyet ediyorlarmış. Silah aramak maksadıyla masum insanları işkence etmişler. Emirlerine itaat etmeyen masum halkı kadın erkek çocuk dinlemeden süngüyle hiç acımadan öldürmüşler. Halkın elinde ne kadar yiyeceği varsa almışlar. Büyükbaş, küçükbaş hayvanları kümesteki tavukları ne buldularsa almışlar. Kendilerine itaat etmeyenlerin evlerini, samanlıklarını, harmanlarını ateşe vermişler.  İşgalci Yunan askerleri bir yıldan fazla kalmış topraklarımızda.

İşgal altında olan köyün birinde kontrolü ellerinde bulduran Yunan askerleri devriye gezerken çeşmeden su dolduran bir kız çocuğu görürler. Kız o kadar güzelmiş ki, Yunan askerleri gözlerini bir türlü kızdan ayıramamışlar. Gidip komutanlarına kızın güzelliğinden bahsetmişler. Yunan komutan daha kızı görmeden aşık olmuş. Kız hakkında sorup soruşturmaya başlamış. Kimin kızıdır, evi nerededir diye. Kızın ailesi Yunan komutanın kızlarını araştırdığını öğrenince onu samanlığa saklamışlar.Yunan komutan askerleriyle birlikte tüm köy evlerini dolaşmış sormuş soruşturmuş ama bir türlü kızı bulamamış. Yunan komutan ne etse de kızın nerede olduğunu öğrenememiş. En son çare köy halkını meydana toplamış. O kızın nerede olduğunu derhal ortaya çıkarılmasını öfkeyle bağırarak haykırmış. Fakat köyden hiç kimse kızın nerede saklandığını söylememiş. Köylülerden ses çıkmayınca Yunan komutan hiddetlenmiş bağırarak ‘’O kızı akşama kadar bulup getirmezseniz köyün tamamını yakacağım’’ demiş. Köylüler korkmaya başlamışlar, aralarında fısıltılar başlamış sonunda akşam olmadan 14 yaşındaki Gül Nazik’i Yunan Komutana teslim etmişler. Yunan Komutan Gül Nazik’i görünce daha da aşık olmuş, hayran hayran bakakalmış. Gül Nazik’le evlenmek istediğini söylemiş. Gül Nazik’se bir gâvura kadın olmak istemez ve evlenmeyi kabul etmez. Ne kadar istemese de dirense de Yunan komutan Gül Nazik’izorla alıp Yunanistan’a götür.

Yunanistan’da Yunan Komutan ile evlenirler. Çileli acılı kederli günler başlar gâvurun memleketinde. Çaresizdir yapacak bir şeyi yoktur. Aradan yıllar geçer. Tam yedi olmuştur. İki çocukları olur. Gül Nazik memleket hasretiyle, ana baba kardeş akraba hasretiyle yanıp tutuşur.Bu arada Yunan komutan çok hastalanır, hastalığı çaresizdir bir süre sonrada bu hastalıktan kurtulamayıp ölür. Gül Nazik gâvurun memleketinde durmak istemez. Yurduna, köyüne, anasına, babasına dönmek üzere çocuklarıyla birlikte bir gemiyle Atina’dan İzmir’e doğru yol alır. Yolda kafası karışır, memlekete gidince çocuklarının Yunan gâvurdan olduğunu yüzüne yüzüne söyleyeceklerdir. Bu sözleri nasıl dayanırım, nasıl içime atarım diye kendini yargılar. Kafasında Sorular, cevaplar gider gelir. Gece olmuştur. Gökyüzünde dolunayın ışıkları suların üzerine vurmaktadır. İki çocuğunu da gözyaşları içinde gemiden Ege Denizi’nin karanlık sularına atar. Sabaha kadar ağlar ağlar. Gözlerinden sicim gibi gözyaşları dökülür.  Sabaha karşı gemi İzmir limanına yanaşır. Gemiden iner doğruca köyüne gider.

 

Köyüne varmıştır. Anasına babasına kavuşmuştur kavuşmasına ama. Yüreğinden canından iki parçası eksilmiştir. Çocuklarını denize attığından hiç bahsetmez. Kendi kendine kahreder, yüzü hiç gülmez. Yemeden, içmeden bir divane gibi dolanır etrafta. İnsanlara donuk donuk bakmaya başlar.  Hiç kimselerle konuşmaz, herkesten uzak durur.

Aradan günler, haftalar geçer.

Bir gün sabah gün ağarmaya başlarken acılı acılı bir ses yankılanır Gül Nazik’in evinden.

Dilinden dökülüverir acılı ağıtın sözleri.

 

Yumurtanın kulpu yok
Gözlerimde uyku yok
Sür gemici gemini
Hiç kimseden korkum yok

Yumurtanın sarısı
Yere düştü yarısı
On beşime girmeden
Oldum gavur karısı

Atina’nın hamamı
Yandan çıkar dumanı
Kimselerden korkum yok
Cellat edin Yunan’ı

Ogün bugündür bu türkü dilden dile, yöreden yöreye söylenir olmuş. Çoğumuz neşeli bir türkü olarak biliriz bunu. Ne yazık ki bu neşeli bir türkü değildir. Türküden ziyade bu bir acılı ağıttır.

 

YUMURTANIN KULPU YOK

Yorumlar kapalı.