İlhan Biçer / Efeler Diyarından

KESE KAĞIDI

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İlkokula gittiğim 1971-1976 yıllarıydı. Mahallede orta yaşlarda bir komşumuz vardı. Herkes ona Üsen Bey Emmi derdi. Geçimini kese kâğıdı yapıp, satarak sağlardı. Gazetelerden, çimento kâğıtlarından kese kâğıdı yapar, yaptırırdı. Konu komşular da kese kâğıdı yapıp üç beş kuruş para kazanırdı. Üsen Bey Emmi’nin üç tekerlekli yeşil bir MotoGuzzi triportörü vardı. Sık sık bozulurdu. Tamirciye götürmez hep kendi tamir ederdi.

Üsen Bey Emmi kese kâğıtlarını cumartesi pazarına, Tire pazarına, Kiraz pazarına, Beydağ, Tire ve Bayındır pazarına götürüp satardı. O yıllarda henüz naylon poşetler yoktu. Pazardan, mahalle bakkalından alınan erzaklar kese kâğıdına konulur. Sonra ipten örülmüş fileye yerleştirilir evlere öyle taşınırdı.

İlkokul dönemlerinde ben de çok yapmıştım kese kâğıdını. Kazandığım öyle çok para olmasa da bir simit, bir ayran alacak kadardı. Gazeteden yaptığım kese kâğıtları anca beş on kilo kadardı. Daha fazla yapmaya zamanım yoktu. Ders çalışmaktan, ödev yapmaktan zamanım olursa hikâye kitapları okurdum bolca. Ömer Seyfettin, Kemalettin Tuğcu ve Yaşar Kemal’in hikâyelerini severdim. Bir de aylık çocuk dergileri, bilim dergilerini alır okurdum. Tayyare Parkı’nın önündeki kaldırımda el arabasında sandviç yapanlardan Ödemiş sandviçi alır yerdim. Arada bir vaktim varsa sandviççilerin yanındaki Amerikalıdan Teksas, Tommiks, Zagor kitaplarına sadece bakardım, o türler pek hoşuma gitmezdi.

Bazen kazandığım paralarla, tren garajının batısındaki parkta Hatapçı vardı, bisiklet mobilet tamircisi ona giderdim. Ondan bisiklet kiralardım üç turu iki buçuk liraya. Bisiklet binmesini hemen hemen herkes orada öğrenirdi. Bazen de sinemaya kaçardım. Seyyit Han – Toprağın Gelini Yılmaz Güney’i heyecanla izlerdim. Sadri Alışık,  Ah Müjgân Ah ile hem güler hem ağlardım. Battal Gazi filminde Cüneyt Arkın’ın kahramanlığıyla gururlanırdım. Özler Sinemasında, Zafer Sinemasında iki film birden oynatırlardı. Bayramlarda üç film birden oynardı. Sinemaya sabah girersin çıkarken bir bakmışsın ortalık kararmış, akşam olmuş.

Cumartesi günleri pazardan gelinirken mutlaka faytona binilirdi. Bazen çocuklar faytonun arkasından koşturup arkasındaki tekerleğin miline binerlerdi. Mahallemizde Faytoncu İzzet abimiz vardı. Hep ona şaka ederdik: “Arkada biri var, arkaya kırbaç.’’diye.  O da elindeki kırbacını arkaya doğru şırak diye şaplatırdı. Biz de üç beş mahalle çocuğu onun bu hareketini izleyip güler eğlenirdik.

Yöremizde Ödemiş Pazarı cumartesi günleri kuruluyor. Pazara gelir giderken Ödemiş Tren Garına Cumartesi günleri kara tren gelirdi. Acı acı düdüğünü çalar, kapkara dumanını gökyüzüne doğru savururdu. Tren garında telaşlı telaşlı koşturan insanlar. Kimisinin elinde tahta bavullar. Kimisi trenden iniyor, kimisi trene biniyor. Kimisinde bir hüzün kimisinde de bir neşe bir sevinç havası oluyordu.

Yıllar geçti zaman ilerledi, artık ne o sinemalar kaldı, ne faytonlar nede kara trenler.

Naylon poşetler çıktı.

Ne kese kâğıdı kaldı, ne de o fileler.

 

KESE KAĞIDI

Yorumlar kapalı.