Selim Şahan / Baş Yazar

Peki Ayşe kim!

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kahramanları çoğunlukla hayvanlardan seçilen, sonunda bir yaşam dersi veren, genellikle şiir biçiminde yazılmış öykülere fabl diyoruz.

Edebiyatımızda bir de kıssalar vardır. Ders çıkarılması gereken, eğitici hikâye veya masallara kıssa adı verilir. Kıssalar dinleyenler için ders, eğlence, bilgi edinme aracı olabileceği gibi, anlatan açısından dinleyicileri etkisi altına alma, eğlendirme, güdüleme, yönlendirme ya da kişisel manevi tatmin aracı olarak değerlendirilebilir.

Aslında bunlar bugünkü anlamda öyküdür. Hikâye de denilir.

**

Aslı var veya yok, alın size yüreğe ılık bir sızıntı gibi akan kısa bir öykü:

Okulun birinde bir öğretmen öğrencilerine, kendi seçtikleri bir konuda hikaye yazmalarını ister.

En güzel hikâye yazan öğrenciye ‘bir çift çizme’ hediye edecektir.

Bütün öğrenciler hikâyelerini yazıp kâğıtları öğretmenlerine verirler. Öğretmen tek tek hikâyeleri okur. Hepsi birbirinden güzeldir. Fakat bir türlü en iyi olanı seçemez. Çizmeyi kazananı belirlemek için kura yönteminde karar kılar.

Her öğrenci bir kâğıda kendi adını yazıp çizmenin içine atar. Atılan isimler karıştırıldıktan sonra bir tanesi çekilir. Öğretmen yüksek sesle, ‘AYŞE!’ diye okur okumaz, sınıfta büyük bir alkış kopar.

Kurayı Ayşe kazanır. Ayşe, yeni çizmelerine sarılarak mutluluk gözyaşı döker.

Öğretmen eve gittiğinde bu olayı ağlayarak eşine anlatmaya başlar.

Eşi de “Tamam işte, bak ne güzel çözüm bulmuşsun, niye ağlıyorsun ki?” der.

Öğretmen anlatmaya devam eder:

“Kuradan sonra çizmedeki kağıtlara baktım. Hiçbir öğrenci kendi adını yazmamış. Herkes sınıftaki en yoksul öğrenci olan Ayşe’nin adını yazmış. Çizmeleri sadece onun kazanmasını istemişler.”

**

Önümüzde yerel seçimler var… Herkes gönlünde yatan aslanın adını, sandığın içine atacak.

Biz biliyoruz ki çok büyük değişiklikler ve kırılganlıklar olmadığı sürece seçime giren partiler önceki seçimde aldığı oylara yakın oy alıyorlar.

Elbette, şehirlerde yaşayan vatandaşlar da kentini daha yaşanılır hale getireceğine inandığı adaylara oy verecekler.

Fakat, bu oy verme işlemi, yukarıda alıntıladığım öykü gibi sonlanmayacak. Yani seçmenler ‘en hak eden’ adaya oy vermeyecekler.

Yine biliyoruz ki partisi odunu aday gösterse, kimi seçmenler Ayşe’ye oy vermeyecek. Bu, ülkemizin bir gerçeği. Bu tip insanlara tamamen haksız da diyemiyorum çünkü seçimler insanların yaşam tarzı ile doğrudan ilgili. Partisinin adayı odun olabilir ama seçmene göre diğer parti de yaşamı odun gibi tatsız tuzsuz bir hale getirecek.

Peki, seçimlerin sonucunu belirleyen seçmenler kimlerden oluşacak?

Parasız odun-kömür bekleyenler…

Oğlum-kızım işe girsin diyenler…

Ve düzenin kaymağını yiyenler…

Yani sırtını güce ve iktidara dayayanlar…

Duyuyorum, aydın olarak gördüğüm bazı insanlar bile profilden bahsediyor…

Soruyorum: “Peki Ayşe kim?”

Ayağında çizme olsa bile, herkes çizmeyi yandaşının almasını istiyor.

Ve hep susuyoruz… İşin kötüsü ses çıkardığımızda da kaybediyoruz…

Diyor ki: “Bak kavga ediyorlar, bunlardan şehirlerimize ve memlekete hayır gelir mi?”

**

Geçen yazıda ‘10 Şubattan sonra havalar da siyaset de ısınır’ demiştim. Önümüzdeki haftadan itibaren adayların profillerini, performanslarını, vizyonlarını ve misyonlarını daha iyi öğrenmeye başlarsınız.

Yazıyı ‘Hak eden kazansın!’ cümlesi ile değil de ‘Ödemiş kimi hak ediyorsa, o kazansın’ cümlesi ile sonlandıralım.

Peki Ayşe kim!

Yorumlar kapalı.