Hacer Çet

DÜŞ

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Merhaba sevgili okurlarım.

Denilir ki bu yaşam bir rüya, bir filmdir. Hatta eskiler bu dünya yalan derlerdi, hala öyle diyenler var. Ben yaşamın, kendimizi her yönüyle izlediğimiz bir film olduğunu düşünüyorum. Gerçi rüyada denilebilir. Nasıl ki uykuda rüya görür, etkisinde kalır ve gerçeklik verir, uyandığımızda da “oh be rüyaymış” deriz ya, aynen öyle.Ama ben film olduğuna daha çok çekiliyorum. Sanki tek bir aktörün çoğulda,  her açıdan yansıması ve canlanması gibi. Hepsi beni oynuyor. Bir anlamda sanki tüm varlıklar benim gelişimim için çalışıyor film setinde. Kendimi görmem, izlemem, ilerlemem için. Kimi benim egomu yansıtıyor, sabrımı zorluyor, yumruklamak istiyorum için için.

Bazısı o sevimli yüzümle görünüyor gözüme, çok tatlı geliyor, daha özden, sarılasım geliyor. Masumiyetimi yansıtıyor, mutlu ediyor beni. Kimileri de hiç anlam veremediğim bir rolle çıkıyor karşıma. Anlayamıyorum, “bu ben olamam” diyorum. Derinimdeki ses “ bu senin eski halin” diyor, afallıyorum. Hızla akıyor deneyimlerim ve tecrübelerimi renklendiriyor benzerlerim. Sabah denilen zaman yanılsamasında bir kadın farkında, ya da değil yaşama uyanıyor. Sahi bu gün teşekkür etmiş miydi? Yeniden bu yaşam denilen filmin içinde rolüne devam ettiği için.

Bu gün düş ile ilgili yazacaktım, fakat içimden böyle bir öyküleme çıktı, parmaklarım ona eşlik etti. “Bekir’in diyarındaki ben miydim?“ kitabımdan bir alıntıyla bitirmek istiyorum bu günkü yazımı.

“ Şimdi yaşamın bir film, bir rüya, kozmik şaka olduğunu fark ediyor, başka yerde aradığımın zaten hep bende olduğunu, hiç kaybolmadığını anlıyorum. Sessizlikte benden bana akıyor her şey. Bana düşen sadece izlemek.”

Sevgi ve şükranla.

 

DÜŞ

Yorumlar kapalı.