Sulamaya Dair…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tam yerine denk geldi…

Tam da zamanı, bir kez daha sulamanın üzerinde durmalıyız sanırım…

Bitkisel üretimden sürekli canı yanan bölgemiz üreticileri, günü zorlayarak kurtaran hayvancılığa yöneldiğini, neden-sonuç, fayda-maliyet ilişkilerinde analizler yapageldik baştan beri. Hayvancılığın vazgeçilmezi mısır üretimini derinlemesine ve farklı yönleriyle inceledik önceki yazılarımızda. Bugün ise yılda iki ürün yapılabilen silajlık mısır üretiminin su ile ilişkisine değinelim biraz.

Yıllık ortalama 1,19 milyar metreküp su akışına sahip Küçük Menderes Nehri, bu kış neredeyse hiç akmazken yaz aylarında vahşi tarımsal sulamalarla, tarlalardan çıkan suların bir araya gelmesiyle nehir görüntüsünü hiç beklenmeyen zaman da gösterdi, israf olarak…

İki milyon dönüm tarım alanın ortasından geçen ve Türkiye’nin en küçük nehirlerinden biri olan Küçük Menderes, zor ve susuz bir yazın habercisi gibi kuru kuru durdu bütün kış. Kumlu-milli-tınlı geçirgen yapıdaki iki milyon dönüm alanın büyük kısmında çok su tüketen tarım bitkileri üretilirken (mısır, patates, karpuz, domates, hıyar vb.), üstelik vahşi sulama ile suyu oldukça bol keseden kullanarak yer altından ciddi bir maliyetle yer üstüne çıkarıp ya da 248 hektometre küp depolama hacimli ve 2000 futbol sahası büyüklüğünde Beydağ Barajı’nda biriktirip sonra tekrar derelere akıtmak nasıl bir sulama şeklidir?

Uluslararası değerlendirmelere göre “su sıkıntısı çeken” gelişmekte olan ülkeler grubundayız. Küçük Menderes Havzası ise; Türkiye’nin (4271 m3/da) genel ortalamasının da altında bir su değerine (4000 m3/da) sahip olması ve su potansiyelinin büyük kısmını tarımsal üretimde bol keseden harcaması, yüzlerce yıldır İzmir’in tarım ambarının geleceğini tehlikeye sokabileceği gösteriyor. Silajlık mısırın bir üretim sezonunda 1500 m3/da su harcadığı üzerinden, geçen haftaki hesaplamayı ve sonuçta çıkan çaresizliği hatırlayın lütfen…

Üstelik ülkemiz su potansiyelinin %75’i tarımda, %15’i sanayide, geri kalan %10’u da konutlarda kullanılmaktadır. Oysa gelişmiş ülkeler, su kullanımında teknolojiden faydalanarak tarımsal üretimde su potansiyellerinin %39’unu harcarken, onlara göre daha az alanı sulayan gelişmekte olan ülkeler, %52’sini tarımsal sulamaya, az gelişmiş ülkeler ise %86’sını tarımsal sulamada harcamaktadır. Ve yukarıda bahsettiğim gibi Küçük Menderes Havzasında tarımsal sulamaya kullanılan oran %90’ları bulmuş durumda.

Beydağ Barajı ise 13 bin dekar su toplama havzası, 250 milyon metreküp hacim ve 200 bin dekarlık kapalı sistem sulaması ile havzanın hem ekolojik, hem tarımsal, hem de bütün bunların uzantısı, sosyo-ekonomik geleceği için hiç şüphe yok ki hayati önem taşıyor.

Diğer taraftan; barajın kapalı sistemdeki basınç avantajını, % 50 ye kadar su tasarrufu sağlayan yağmurlama ve damlama sulamayı amaç edinmiş bilimsel yolunun sekteye uğramaması gerekiyor. Zira geçmişte hem havzada hem de ülkenin değişik yörelerinde değişik projeler uygulamaya koyulup tam ortasında siyasi kararla yön değiştirdiği görülmüştür.

Tarımda teknoloji kullanımının (damlama, yağmurlama ve pivot sulama), zorunluluktan dolayı da olsa işlerlik kazanmaya başladığı bu günlerde umalım ki; Beydağ Barajı ile birlikte diğer gölet ve barajlar da siyasi anlayışların pazarlık masasındaki meze olmaz…

Gerek baraj, gölet, gerekse havzadaki tarımsal suyun yönetimi, su rezervini artırıp tarımsal üretim maliyetini de %20 civarında (700,00 TL/da) aşağı çekeceğini öngörüp İzmir tarımsal üretimin %15’ini karşılayan bölgenin ulusal kaynaklara katkısını varın siz hesap edin…

Altını ısrarla bir kez daha çiziyorum: Bu yılın başında “tarımsal sit alanı” olan havzamızda su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği de aynı yasal ama özel düzenleme ve denetimlerle korunmalıdır…

İçinde bulunduğumuz para hakim çağ, hiç olmazsa sahip olduğumuz doğal, ulusal değerlerimizi yok etmesin…

Sağlıklı, mutlu ve iyi bir bayram diliyorum herkese…

Sulamaya Dair…

Sulamaya Dair…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Tam yerine denk geldi…

Tam da zamanı, bir kez daha sulamanın üzerinde durmalıyız sanırım…

Bitkisel üretimden sürekli canı yanan bölgemiz üreticileri, günü zorlayarak kurtaran hayvancılığa yöneldiğini, neden-sonuç, fayda-maliyet ilişkilerinde analizler yapageldik baştan beri. Hayvancılığın vazgeçilmezi mısır üretimini derinlemesine ve farklı yönleriyle inceledik önceki yazılarımızda. Bugün ise yılda iki ürün yapılabilen silajlık mısır üretiminin su ile ilişkisine değinelim biraz.

Yıllık ortalama 1,19 milyar metreküp su akışına sahip Küçük Menderes Nehri, bu kış neredeyse hiç akmazken yaz aylarında vahşi tarımsal sulamalarla, tarlalardan çıkan suların bir araya gelmesiyle nehir görüntüsünü hiç beklenmeyen zaman da gösterdi, israf olarak…

İki milyon dönüm tarım alanın ortasından geçen ve Türkiye’nin en küçük nehirlerinden biri olan Küçük Menderes, zor ve susuz bir yazın habercisi gibi kuru kuru durdu bütün kış. Kumlu-milli-tınlı geçirgen yapıdaki iki milyon dönüm alanın büyük kısmında çok su tüketen tarım bitkileri üretilirken (mısır, patates, karpuz, domates, hıyar vb.), üstelik vahşi sulama ile suyu oldukça bol keseden kullanarak yer altından ciddi bir maliyetle yer üstüne çıkarıp ya da 248 hektometre küp depolama hacimli ve 2000 futbol sahası büyüklüğünde Beydağ Barajı’nda biriktirip sonra tekrar derelere akıtmak nasıl bir sulama şeklidir?

Uluslararası değerlendirmelere göre “su sıkıntısı çeken” gelişmekte olan ülkeler grubundayız. Küçük Menderes Havzası ise; Türkiye’nin (4271 m3/da) genel ortalamasının da altında bir su değerine (4000 m3/da) sahip olması ve su potansiyelinin büyük kısmını tarımsal üretimde bol keseden harcaması, yüzlerce yıldır İzmir’in tarım ambarının geleceğini tehlikeye sokabileceği gösteriyor. Silajlık mısırın bir üretim sezonunda 1500 m3/da su harcadığı üzerinden, geçen haftaki hesaplamayı ve sonuçta çıkan çaresizliği hatırlayın lütfen…

Üstelik ülkemiz su potansiyelinin %75’i tarımda, %15’i sanayide, geri kalan %10’u da konutlarda kullanılmaktadır. Oysa gelişmiş ülkeler, su kullanımında teknolojiden faydalanarak tarımsal üretimde su potansiyellerinin %39’unu harcarken, onlara göre daha az alanı sulayan gelişmekte olan ülkeler, %52’sini tarımsal sulamaya, az gelişmiş ülkeler ise %86’sını tarımsal sulamada harcamaktadır. Ve yukarıda bahsettiğim gibi Küçük Menderes Havzasında tarımsal sulamaya kullanılan oran %90’ları bulmuş durumda.

Beydağ Barajı ise 13 bin dekar su toplama havzası, 250 milyon metreküp hacim ve 200 bin dekarlık kapalı sistem sulaması ile havzanın hem ekolojik, hem tarımsal, hem de bütün bunların uzantısı, sosyo-ekonomik geleceği için hiç şüphe yok ki hayati önem taşıyor.

Diğer taraftan; barajın kapalı sistemdeki basınç avantajını, % 50 ye kadar su tasarrufu sağlayan yağmurlama ve damlama sulamayı amaç edinmiş bilimsel yolunun sekteye uğramaması gerekiyor. Zira geçmişte hem havzada hem de ülkenin değişik yörelerinde değişik projeler uygulamaya koyulup tam ortasında siyasi kararla yön değiştirdiği görülmüştür.

Tarımda teknoloji kullanımının (damlama, yağmurlama ve pivot sulama), zorunluluktan dolayı da olsa işlerlik kazanmaya başladığı bu günlerde umalım ki; Beydağ Barajı ile birlikte diğer gölet ve barajlar da siyasi anlayışların pazarlık masasındaki meze olmaz…

Gerek baraj, gölet, gerekse havzadaki tarımsal suyun yönetimi, su rezervini artırıp tarımsal üretim maliyetini de %20 civarında (700,00 TL/da) aşağı çekeceğini öngörüp İzmir tarımsal üretimin %15’ini karşılayan bölgenin ulusal kaynaklara katkısını varın siz hesap edin…

Altını ısrarla bir kez daha çiziyorum: Bu yılın başında “tarımsal sit alanı” olan havzamızda su kaynaklarımızın sürdürülebilirliği de aynı yasal ama özel düzenleme ve denetimlerle korunmalıdır…

İçinde bulunduğumuz para hakim çağ, hiç olmazsa sahip olduğumuz doğal, ulusal değerlerimizi yok etmesin…

Sağlıklı, mutlu ve iyi bir bayram diliyorum herkese…

Sulamaya Dair…