Sanki bir hesap hatası var!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Küçük Menderes Havzası’ndaki sulama sorunlarına çözüm olması için projelendirilen Beydağ Barajı, bilindiği gibi 90’lardan bu yana bölge gündeminde yer alıyor. Yanılmıyorsam 1994 yılında yapılan temel atma törenine biz de Ödemiş’ten bir grup eğitimci olarak katılmıştık. Başbakan DYP’den Tansu Çiller, yardımcısı da SHP’den Murat Karayalçın idi.

Eğitimciler olarak törene katılmamızın ana nedeni, hazır Beydağ’a kadar gelecek olan hükümete, ‘sendika’ isteğimizi duyurmaktı. Büyük bir pankart hazırlamıştık.

Tansu Çiller’in en parlak olduğu dönemlerdi. Helikopter ile alana yaklaşırken insanlar akın akın tören alanına doğru ilerliyordu.

Beyaz tayyör içinde konuşma yapmak için kürsüye çıktığında biz de pankartımızı en yükseğe çıkarmak için uğraşıyorduk. Ama arkamızdaki bir grup köylü, pankart yüzünden Çiller’i göremedikleri için bize kızıyorlar “İndirin o pankartı” diye bağırıyorlardı. Belki Çiller’i göremedikleri için ellerinden gelse bizi oracıkta şırkıvereceklerdi!

Neyse ki Tansu Çiller, pankartımıza yanıt vermiş, “İndirin o pankartı, yazdıklarınızı okudum. Şimdi sevgili vatandaşlarımı görmek istiyorum” demişti de biz de dayak yemeden pankartı indirmiştik… Biz amacımıza ulaşmıştık ama köylülerimiz, kuru kalabalık yapmak dışında varlıklarını bile anlatamamışlardı. Sadece Çiller’i görmek ve şak şak yapmak için alana gelmişlerdi.

Daha sonraları ‘Barajımı İstiyorum’ mitingleri yapıldı. Olurdu olmazdı derken aradan hükümetler geçti ve barajın gövde inşaatı temel atma töreninden 20 yıl kadar sonra bitirildi. Burada AK Parti hükümetlerinin baraj ve yol yapma gayretlerini anmadan geçmeyeceğiz tabii. ‘Hayaldi, gerçek oldu’ anlayacağınız…

İnşaatı yapan Özaltın firması, ANAP döneminin hatırı sayılır firmalarındandı. Şimdi gövde inşaatının bitirilmesinin ardından sulama kanallarının döşeme işinde de hemen hemen sona gelinmiş durumda. Aklımda yanlış kalmadıysa %30’luk bir bölümün kaldığı söyleniyor.

Baraj göletinde su tutma işi de bilindiği gibi bundan 4-5 yıl önce başlamıştı. Göletin toplam su tutma kapasitesinin 250 milyon metreküp olduğu söyleniyor. Fakat barajın tam kapasite ile dolduğunu henüz göremediğimiz gibi, bu yıl hiç beklenmedik şekilde su bitti. Sulama sezonu başında %20’lerde olduğu söylenen doluluk oranı, şu an itibarı ile %5’e düşmüş durumda ve bunun altına düşmek sudaki canlı hayatın sürdürülebilmesi için tehlikeli bir sınır.

Sonuçta barajda su bitince ‘Nerede hata yaptık?’ soruları soruluyor.

Suyun birkaç yıl öncesine kadar nehir yatağından Bayındır’a kadar salınması, eleştirilerin başında geliyor. Üreticiler projede hesap hatası olduğunu belirterek barajın 20 bin dekarlık alanı sulamasının zor olacağını söylüyorlar.

Kiraz’dan doğan Küçük Menderes’in önü, Haliller ve Çatak göletleri ile kesilince baraj gölünün kaç yılda dolacağı da meçhul görünüyor! Beydağ’ın Tasavra Çayı da nehir yatağına veriliyor ki bence doğal hayatın korunması adına ıslah çalışması yapılan nehirdeki su akışı sağlanmalıdır.

Göletten boşalan arazilere vatandaşlar ekim bile yapmışlar. Hatırlayacaksınız göletin kapladığı alan da Beydağ’ın en verimli arazileri idi.

Baraj suyu, bu yıl Haziran ve Temmuz aylarında verildi ama sulama sezonu bitmedi ki! Özellikle erik ve nar gibi meyve ağacı olanlar -kaldı ise- yeniden eski sondaj kuyularına sarılacaklar. İkinci ekim silajlık mısır var… Birçok üretici, toplulaştırma çalışmalarından dolayı ya sondaj kuyularını kaybettiler ya da artık gereksiz diye makinelerini kaldırmışlardı.

Bu arada barajın ovadaki su seviyesini yükselttiğini de notlarımızın arasında kaydedelim.

Küçük Menderes Sulama Birliği Başkanı Özay Kaptan, basına yaptığı açıklamalarda böyle giderse barajın sulama sorununa çözüm olmayacağını, vahşi sulamadan vazgeçilmesi, damlama sulamaya geçilmesi ve hidrantlara sayaç takılması gerektiğini ifade etti.

Bizim gençliğimizde 5-6 metrelerde olan su derinliği, zamanla 100 metrelere çıktı. Ben, çay kenarındaki bir tarlada saat 13.00’e kadar boru çakıp sulamaya başladığımızı hatırlarım. Harçlık için şeytan kovası ile sondaj çakma işinde çalışmışlığım vardır.

O yıllar pamuk işi vardı ve tarla, ağzına kadar su ile doldurulurdu. Kibritlik çıtır kavakları da günlerce sulanırdı.

Ovadaki binlerce incir ağacı, sulu tarımın yaygınlaşması nedeniyle telef oldu; köklendi. Toplulaştırma sürecinde de binlerce erik ağacı aynı akıbeti paylaştı.

Şimdi ovaya gidip bakın, eski hamam eski tas; değişen bir şey yok! Bitki çeşitliliği azaldı. Geniş yollar yapılacak dendi, biri hariç diğerlerinden iki aracın yan yana geçmesi bile zor!

Peki ne yapmalı; çözüm yok mu?

Sorunun mutlaka çözümü vardır…

Ben bu çözümün üreticilerin de içinde bulunduğu ortak akılla bulunabileceğine inanıyorum.

Zararın neresinden dönülürse kardır…

Sanki bir hesap hatası var!