“Nerede bu çevreciler!”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Üniversite biter bitmez askerlik şubesine koşup ‘şu engeli de aradan kaldıralım’ başvurusu yaptım.

Henüz Kırıkkale’de stajyerliğim kalkmadan kısa dönem askerlik ‘görevi’ çıktı. Uzun dönem asteğmen olarak yapmak varken kısa dönem maaşsız er olarak yapmanın yanında bir de asker öğretmen olarak engeli aşmak vardı. En iyisi, görev yaptığın yerde asker öğretmen olarak görev yapmaktı. Hem görevine devam ediyorsun, hem sivilsin hem de daha fazla maaş alıyorsun. Böyle yapan arkadaşlarımız oldu. Şans mı yoksa içinde başka bir şey var mıydı bilemiyorum…

Aralık ve Ocak ayı içinde 1.5 ay Ankara-Etimesgut acemilik döneminin ardından 5.5 ay Kars-Sarıkamış Dağ Taburu. Etimesgut’un kulak kesen soğuğundan sonra Allah-u Ekber Dağları… Her yer beyaz… Mart ayının sonuna doğru bizim bataryanın önünde futbol sahasının var olduğunu gördüm. 21 Mart ile birlikte kalelerin üst direği görünmeye başlamıştı.

Neyse uzatmayalım. Özellikle acemi birliğinde sabah kalkar kalkmaz yapılan mıntıka temizliği bana çok saçma gelirdi. Saçmalığı şuradandı: Gün boyu izmarit ve çöp atılır, ertesi sabah erkenden toplanırdı.

“Yahu kardeşim atmayın şu çöpleri!” dediğim çok oldu…

**

Bir sınıfta öğrencilerin geneli ders dinlemiyor, sürekli başka yaramazlıklarla uğraşıyorsa benim en belirgin yöntemim dikte ettirmek yani yazdırmaktır. “Yazın bakalım” deyince hemen defterler açılır, bütün gürültü kesilir.

Anlatırken “Çocuklar, dün bir arkadaşımla Hastane Caddesi’nde yürüyordum” diye başlarsınız cümleye, “Hocam, arkadaşınızın adı ne?” diye böler hemen biri… Yazdırırken ikinci cümleye geçersiniz…

Biliyorum, doğru bir yöntem değil ama en azından meslek liselerinde başka da çözüm yolu yoktur gibi… En azından çocukların ellerinin altında sınavda çalışabilecekleri notları olur.

Ben de bazen onlara askerlikten örnek veririm:

“Askerlikte bir yer 10 kişiye kazdırılır, iki saat sonra da başka bir 10 kişiye aynı yer doldurtulur”

“Neden böyle yaparlar hocam!” diye sorar öğrenciler:

“Boş kalmasınlar diye!”

**

Şu birkaç haftadır Ödemiş gündeminde yer alan ‘atık’ yani çöp meselesine geleceğim.

Önce bir tespit yapalım: Atık toplama ve bertaraf konusunda hala ilkel yöntemler kullanıyoruz. Daha doğrusu, çok çöp üretiyor ama bunların ne olduğu veya olacağı konusunda kafa da yormuyoruz…

Bir de “Çevremizde çöp istemiyoruz!”

Biliyorsunuz, çöp konusunda da özellikle çevre duyarlılığı gelişmiş bölgelerde çeşitli eylemler de yapılıyor: “Beldemizde çöp istemiyoruz”

Çöpü herkes üretiyor ama onu kimse istemiyor. Balkonlardan cadde ve sokaklara çöp atanlar var… İki adım ileride çöp konteyneri varken ağaç kenarlarına veya girintilere bırakılan çöp poşetleri var.

E-sosyal medyada da herkes bir şeyler yazıyor. Örneğin, Çaylı’da bir çöp aktarma merkezi haberleri çıktı, kimileri “Çaylı, Çöplü oluyor!” yorumları yaptı.

Şimdi de Ödemiş’te yapımı süren kısaca ‘Çöp Bertaraf Merkezi’ konusu var. Kimi vatandaşlar, “Nerede bu çevreciler?” diye soruyor. Halkımızın genel eğilimidir: Hiçbir sivil toplum örgütünde ciddi varlığı yoktur, hiçbir çevreci eyleme katılmaz ama sorgular: “Nerede bu çevreciler!”

Yapılan açıklamalara göre, Küçük Menderes’in çöpü Ödemiş’te değerlendirilecek ve işleme merkezi hem Avrupa’nın en büyüğü hem de çevreci olacak. Biliyorsunuz, Kurucuova köyü üstlerinde yapılması planlanan bir çöp deponi alanı vardı. Yılan hikayesine dönmüştü…

Biz de çevreci ve doğaseveriz ya! Elbette ilgileneceğiz…

Kısa bir okuma ve araştırma yaptım. Küresel ölçekte 2010 yılında toplamda 1.3 milyar ton katı atık üretilmiş. Bu katı atıkların %84’ü toplanıyor ve ancak %15’i geri dönüştürülebiliyormuş. Bir entegre katı atık yönetim sistemi içerisinde maliyeti en yüksek kalemi de atıkların toplanması ve taşınması oluşturuyormuş. Bu maliyet de toplam atık yönetimi içerisinde %80’e kadar ulaşabiliyormuş.

Yani bu çöp sorunu, dünyanın ciddi bir sorunu haline gelmiş.

Küçük Menderes’teki yedi ilçenin çöpü merkez ilçe durumundaki Ödemiş’te değerlendirilecek.

Biliyorsunuz ben, “Her şeye karşıyım abi” grubunda değilim.

Benim ölçülerim şunlar: Mutlaka geciktirmeden bertaraf edilmeli ve dönüştürülmeli. Tarım alanları ve yerleşim bölgeleri dışında kurulmalı. Doğaya ve insana en az zararı vermeli.

Ve Kent Konseyi olarak da bu konuyu enine boyuna dinleyip bir değerlendirme yapacağız elbette.

“Nerede bu çevreciler!”