İmkansızlıktan doğan direniş

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yunan işgaline karşı ilk tepkisel hareketlerin alevlendiği İzmir ve çevresinde bu tepkiler, silahlı direniş halini almıştı ancak bu direniş, öyle imkansızlıklar içerisinde gerçekleşti ki takdire şayandır. Mondros Mütarekesi’nden sonra askeri birlikler, iskelet kadrolarla faaliyet göstermeye başladı ve geri kalan askerler terhis edildi. Taburlarda ve alaylarda bulunması gereken kişi sayısına sınırlama getirilmişti. Orduya ait silahların izin verilen kısmı haricindeki silahlar toplatılarak ve herhangi bir tehlikeye karşı mekanizmaları çıkarılarak gelişigüzel bir şekilde İtilaf Devletleri denetimindeki depolara konuldu. Tedbir olarak topların kamaları, makineli tüfeklerin kapakları çıkarılmış haldeydi.

İtilaf Devletleri, keyfine göre imzalattığı mütarekenin şartlarına göre halkın elindeki maddi silahları alırken Damat Ferit Paşa Hükümeti de her şeyi görmezden gelip halkı uyuşturmaya çalışarak manevi silahlanmaya da engel olmaktaydı. 15 Mayıs’ta İzmir, Yunanlılar tarafından işgal edildiğinde ne yazık ki şehri esaslı bir şekilde savunabilecek asker de yeterince silah da halkta direnme umudu da mevcut değildi.

Yerli Rumlar, işgal planı dahilinde daha önceden Örümcek Papaz Teşkilatı’nın merkezi olan Aya Fotini Kilisesi’nde Atina’da özel olarak yetiştirilip İzmir’e gönderilmiş olan papaz Hrisostomos tarafından silahlandırılmıştı. O zamanlar yeterli şekilde muhafaza edilemeyen sahillerimizin her noktasına gizlice silah ve cephane çıkarılmaktaydı.

Yunanlılar önceden silahlandırıldığı halde Türkler çaresizdi. İşgalin hemen öncesinde yani 14 Mayıs’ı 15 Mayıs’a bağlayan gece de yerli Rumlar, ertesi gün yapılacak işgale karşı Türklerin direncini kırmak ve ellerinde kalmış olan son savunma araçlarını da toplamak için 4-5 kişilik gruplar halinde dağılarak Türk mahallelerindeki bazı evlere baskınlar yapıp silah ve cephane toplamaya girişmişlerdi. İşgal günü yaşanan kargaşa sırasında bazı Türkler, silah deposundan silah almaya çabaladılar ancak bunu fark eden Yunan askerleri, elliye yakın Türk’ü burada şehit ettiler.

İzmir’in işgal günü halkın içinde uyanan direniş ateşi, hükümet yetkilileri tarafından mevki sorumluluğu düşünülerek söndürülmüş ve ilk günden tedbir alınması önlenmiştir. Bu yanlış tutum nedeniyle İzmir çevresindeki milli kuvvetler zamanında teşekkül edilememiş; gönüllüler de engellendikleri için Torbalı ve Manisa üzerine hareket edememiş ve 48.000 piyade tüfeği, kamalı ve kamasız 88 top ve önemli milyonlarca mermi, Yunanlıların eline geçmiştir.

Ödemiş direnişe hazırlanırken bazı askerler ve Ödemiş’in ileri gelenleri, mühimmat depolarının açılarak buradan halka silah ve mühimmat dağıtılmasını isterken Kaymakam Bekir Sami Bey, buna karşı çıkmaktaydı. Yunan ilerleyişinin devam ettiği 24 Mayıs 1919’da Askerlik Şube Başkanı, 57. Tümen Komutanı Albay Şefik Bey’e nasıl hareket etmesi gerektiğini sorduğu telgrafa Şefik Bey’in silahların köylülere dağıtılması gerektiği şeklinde cevap vermesine karşın Ödemiş’te cephane, depodan çıkarılamamıştı.

Silah sıkıntısı, yapılan gizli toplantılarda da görüş ayrılığına sebep oluyordu. İleri gelenlerin çoğu, işgal kuvvetlerine karşı silahlı direnişi savunurken bir diğer kesim top, silah ve mühimmat azlığına değinerek yaptıkları konuşmalarla halkın şevk ve heyecanını kırıyor, umutsuzluğa neden oluyordu. Nitekim 16 Mayıs günü belediye binasında yapılan toplantıda bu hava hakimdi. Ancak aynı gün akşam Ödemiş Ticaret Odası’nda yapılan toplantıya sadece direniş yanlıları çağırıldı ve hararetli konuşmalar ardından Kuşadası’nı işgal etmiş olan İtalyanlarla silah ve cephane sağlamak için ilişki kurulması ve de tarafsızlıklarının sağlanması önerisi kabul edildi. Buna göre Ödemiş’ten Refik Şevket Bey, Tire ve Bayındır temsilcileriyle bir heyet teşkil edilerek Kuşadası’na gideceklerdi. Hemen ertesi gün Ödemiş’ten Refik Şevket (İnce) Bey ve Tire ilçesi eşraflarından Akif Bey’den oluşan bir heyet, Kuşadası’nda Ciano Zırhlısı Komutanı Amiral Ferrera’yı ziyaret etti ve silah istedi fakat ne yazık ki bu görüşmeden olumlu bir sonuç çıkmadı.

29 Mayıs’ta 17. Kolordu Kumandan Vekili Bekir Sami (Günsav) Bey’den Topçu Yüzbaşısı Rasim (Aktuğ) ve Hamit Şevket(İnce) Bey aracılığıyla kaymakama, jandarma kumandanına ve askerlik şube reisine hitaben üç mektup ulaştırıldı. Mektupta silahlarla ilgili olarak devlete ait silah ve cephanenin düşman eline geçmesinin önlenmesi ve hatta gerekirse imhasının sağlanması yazmaktaydı. Bekir Sami (Günsav) Bey’in mektubundan sonra hemen harekete geçildi. Kaymakam Bekir Sami Bey, direnişe ikna edilerek örgütlenmek için önemli kararlar alındı.

Alınan kararlara uygun olarak jandarma, askeri kışla ve adliye depolarına gidilerek buradaki silahlara el konuldu ancak buralardan ele geçen silahların bir kısmı bakımsızlıktan paslanmıştı, bu sebeple mekanizmaları takılamadı yani ele geçen silahların da hepsi işe yarar nitelikte değildi. Çok kötü durumda olmayan bazı silahlar, tüfek ustası çağrılarak tamir ettirildi. Bazı hükümet yetkililerinin karşı çıkmasına rağmen bunlar halka dağıtıldı.

Depoların açılıp silah ve cephanelere el konması, Mondros Mütarekesi’ne ve onu halka zorla kabul ettirmeye çalışanlara karşı bir başkaldırı idi. Yunanlılar, Ödemiş’e geldiğinde İlkkurşun’da bir direnişle karşılaştılar ve hiçbir hareket beklemediklerinden oldukça şaşırdılar. Türkler başarılı olamasa bile burada yaşanan başkaldırı ve burada başlayan bu hareket, tüm yurda örnek oldu.

Daha sonra Yunanlılar tarafından işgal edilen Ödemiş’te önceden halka dağıtılmış olan silahlar, Yunanlıları endişelendirdi çünkü kendilerine karşı bir direnişle daha karşılaşmak istemiyorlardı. Yunanlılar, işgalin üçüncü günü bu sebeple ve yerli Rumların da kışkırtmalarıyla evlerde silah aramaya başladılar. Tanınmış kişileri toplayıp silahları teslim etmelerini söyleyerek ölüm durumuna getirinceye kadar dayak ve işkence uyguladılar. Silah aramak bahanesiyle evlere giren Yunanlılar, kaza halkından yüzden fazla kişiyi iplerle koltuklarının altından asarak dövmüşlerdir. Ayrıca silah ele geçirmek için sadece Ödemiş’te değil, başka yerlerde de örneğin Bademli’de de halka baskı yapmış, tehdit etmiş ve bazı kişileri öldürmüşlerdir.

Yunanlılar, yaptıkları zulüm ve işkence ile bazı silahları ele geçirse de halkın bir kısmı ve dağdaki zeybekler ellerindeki silahları korumayı başardılar ve bu sayede Keles ve Bozdağ gibi cepheler oluşturulabildi fakat yine de o günlerde sıkıntısı en çok hissedilen şey silahtı. Tecrübeli kişiler geldikçe daha az tecrübeli olanların ellerindeki silahlar alınıp bunlara veriliyor, eldeki çok az miktarda silah, etkin bir şekilde kullanılmak üzere pay ediliyordu. Halktan elinde harp silahı olmayanlar, tehlikeden korunmaları için köylerine geri yollanıyorlardı.

Velhasıl İzmir’in işgalinden önce silahsızlandırılıp işgale hazırlanan halk, ne hükümetin telkinlerine ne de Yunanlıların işkencelerine boyun eğmiş, bunca imkânsızlık içinde bir fırsatını bularak kendilerinden daha güçlü olan Yunanlılara karşı onlarda bulunanlardan daha ilkel ve az miktarda silahla direniş göstermeyi başarmıştır. Ödemiş’te çakan kıvılcım, başka yerlere de sıçrayarak milis kuvvetler oluşturulmuş, direniş gösterilmiş ve düzenli ordu kurulana kadar Yunan ilerlemesi engellenerek aynı zamanda morallerinin bozulması da sağlanmıştır.

Memleketimiz üzerinde kirli hesapların döndüğü, birlik ve beraberlik içinde bulunmamız icap eden bu zamanda geçmişte çektiğimiz bu sıkıntıların unutulmaması ve bizi birbirimize daha sıkı bir şekilde kenetlemesi umuduyla 19 Mayıs 1919 Atatürk’ün Samsun’a çıkışı kutlu olsun.

İmkansızlıktan doğan direniş