Hep sonradan, sonradan…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Sayın velilerimiz, çocuklarımızın bu tatil sürecinde bocalamamaları için evinizde onlara gerçek bir okul ortamı oluşturun. Çocuklarınız, okuldaki davranışlarını evlerinde de sergileyebilsinler. Mesela ayakkabı izlerini duvara çıkarabilsinler, evinizdeki masalara ve dolaplara kazıyarak sevgililerinin isimlerini yazabilsinler, girdikleri her odanın ışıklarını açık bırakabilsinler, yedikleri içtikleri her şeyin kabuklarını gelişigüzel yerlere atsınlar, evinizdeki cihazlara zarar verebilsinler, yüksek sesle garip garip sesler çıkarabilsinler. Tabii çocuğunuz tüm bunları yaparken gayet sakin davranın, onlara sakın kızmayın, bağırmayın. Hele hele sakın sakın vurmaya kalkmayın. Alimallah çocuğunuzun psikolojisi falan bozulur! Şurada 15 gün boyunca bir veya iki çocuk idare edeceksiniz. Aylar boyu yüzlerce çocuk değil ki! Az sabır. Bakın psikoloji önemli, bozulursa düzelmez. Güzel bir tatil geçirmeniz dileğiyle.”

“Yukarıdaki metin, bir okul müdüründen velilere çekilmiş mesaj idi” desem inanır mısınız bilmem ama şaka olduğunu hemen söyleyeyim.

Ben evde okuduğumda kızım önce gerçek sandı ama “Böyle bir mesaj olamaz” deyip “Espridir” dedi sonra.

Evet, böyle bir mesajı aklı başında hiçbir okul müdürü hiçbir veliye çekmez tabii.

15 günlük yarıyıl tatiline girmiş bulunuyoruz. Biz öğretmenler bedenen yorulmayız belki ama zihnen yorgun düştüğümüz çok olur. Bizi zihnen yorgun düşüren de biraz çaresizlik, bazı durumlarda bir şey yapamamanın getirdiği ezikliktir.

Tatile girmeden önce bir öğrencim, “Öğretmenim, tatilde de okula gelsek olmaz mı!” şeklinde bir soru sordu. Bu soruyu sizin yorumlamanıza bırakarak bütün velilerimize çocukları ile daha çok vakit geçirmelerini diliyorum.

Yani çocuk okula gidince her şey hallolmuyor…

Okulda öğretmenlerimizden beklediğimiz davranışları önce kendimiz evde gösterelim: Onları sabırla dinleyelim, verdiğimiz işleri hangi ilgi ve sorumlulukta yaptıklarını gözlemleyelim. Yapmıyorlarsa sabırla nasıl ve niçin yapmaları gerektiğini anlatalım.

Bizde alışkanlıktır: Evde hastamıza göstermediğimiz sabrı hastanede hemşire ve doktorlardan bekleriz!

Anne ve babaya evde bakamaz, onları huzurevlerine veya yaşlı bakım merkezlerine göndeririz ve oradaki görevlilerden bizim gösteremediğimiz ilgiyi göstermelerini bekleriz.

Anne ve babalarımıza sağlıklarında hak ettikleri ilgiyi göstermez, onlar öldükten sonra arkalarından methiyeler düzer, fotoğraflarını paylaşır dururuz!

Sözleri Ali Çınar’a, müziği de Ahmet Kaya’ya ait ‘Hep sonradan sonradan’ parçasını bilirsiniz. Şarkıyı Mehmet Erdem de ve başka sanatçılar da seslendiriyor.

“Ne sen Leyla’sın ne de ben Mecnun / Ne sen yorgun ne de ben yorgun / Kederli bir akşam içmişiz sarhoşuz hepsi bu” diye başlıyor hani.

“Ne sen bulutsun ne de ben yağmur / Ne sen mağrur ne de ben mağrur / Hüzünlü bir akşam susmuşuz durgunuz hepsi bu”

“Hep sonradan gelir aklım başıma, hep sonradan, sonradan”

Elde varken değerini bilmediğimiz her şey için söylenebilecek bir şarkı değil mi!

Toplumsal barış da öyledir.

Elde iken hiç kaybetmeyecekmişiz gibi gelir ama bilmeyiz ki barışı korumak için de mücadele etmek yani savaşmak gerekir. Barış zamanında mücadele etmeyenler, savaş zamanında ancak ‘ah, vah’ ederler…

Ne askeri olmayı, ne de yoldaşı olmayı içine sindiremeyenlerin kanırttığı bir tartışmanın öznesi olan Mustafa Kemal Atatürk, “Yurtta barış, dünyada barış” demiş. Hayatı savaş meydanlarında yurt savunması için geçmiş aynı Atatürk, “Milletin hayatı tehlikeye düşmedikçe ve yurt savunması olmadıkça harp bir cinayettir” demiş.

Kelimeler üstünde fırtınalar koparmasını seviyoruz ama bu, aramızdaki sosyal bağların zayıflamasına neden oluyor.

Çocuklarımıza kavgacı olmamaları fakat gerektiğinde de kavgadan kaçmamaları gerektiğini öğretebilmeliyiz.

İstediği notu vermeyince “N’olcak kel işte!” diyen bir öğrenci, üç gün sonra “Öğretmenim, beraber fotoğraf çekilebilir miyiz?” der…

Onlar daha çocuk ama öğretmenler de insan…

Yani her insan gibi kızabilir, sesini yükseltebilir…

Öğretmenlere hemen kızmayın. Onlarla birlikte olup sorunları nasıl çözebileceğiniz konusunda iş birliği yapmasını öğrenin.

Evet, çocuklarınız 15 günlüğüne sabahtan akşama kadar sizin…

Ödev de yok!

Not: Bu yazı, gazetemizin 22 Ocak 2018 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

 

Hep sonradan, sonradan…