Çanakkale de bizim Nevruz da…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çocukluğumda Nevruz diye bir bayram adını ne duydum ne de bizim bölgemizde böyle bir bayramın kutlandığını bilirim. Nevruz Bayramı ile 80’li yıllardan itibaren haşır neşir olduğumuzu, böyle bir bayramı kutlamaya başladığımızı söyleyebiliriz.

Yenigün anlamına gelen Nevruz sözcüğünün Ortadoğu ve Türk dünyasında farklı söylenişlerle karşımıza çıktığını görüyoruz.

Sonraki yıllarda Nevruz Bayramı’nın Afganlardan Anadolu Türkleri, Arnavutlar, Azeriler, Farslar, Gürcüler, Karakalpaklar, Kazaklar, Kırgızlar, Kürtler, Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Zazalara kadar çok sayıda topluluk tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak kutlandığını fark ediyoruz.

Her ne kadar değişik coğrafyalardaki Türk topluluklarının da bu bayramı coşkulu törenlerle kutladıkları söylense de bu bayramın Anadolu’da yaşayan Türklerin gündemine Güneydoğu’da Kürt kökenli vatandaşlarımızın kutlamaları ile girdiğini söyleyebiliriz. 90’lı yıllara kadar büyük meydanlarda kutlanan bayramın devletin alakası ile resmen kutlanması da 90’lardan sonraya denk gelir.

Nevruz’un yazılı olarak ilk kez milattan sonra 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçtiği söylenir. Ansiklopediler, Nevruz’un İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil ettiğini yazıyor. Yakın çevremizdeki komşu ülkelerde bir şenlik olarak kutlandığı bilinen bayram geleneği ve kökeni ile ilgili çeşitli bilgiler var.

Bazı toplumlar, bu bayramı 21 Mart’ta kutlarken kimilerinin ilkbaharın başlamasını temsilen 22 veya 23 Mart’ta kutlandığı Zerdüştlük ve Bahailer için de kutsal bir gün olduğu ve tatil olarak kutlandığı ek bilgileri karşımıza çıkıyor.

Kürtlerde Nevruz Bayramı’nın Kürt ve İran mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi’ne dayandığına inanılıyor. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanıyor.

2010’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlandığı söylenen Pers kökenli bu şenliği Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiş. 28 Eylül-2 Ekim 2009 arasında Abu Dabi’de hükümetler arası toplanan Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu, Nevruz’u Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi’ne dahil etmiş.

Bayram bayramdır. Kim sahip çıkar, kim benimserse bayram da onundur. Yıllardır yapılan ‘senindi-benimdi’ kavgalarının baharın gelişini müjdeleyen böyle bir gün/bayram için hiç de yakışmadığını düşünüyorum. Bırakın kardeşim, insanlar başkalarını ve kamu düzenini rahatsız etmediği sürece bayramını nasıl kutlayacaksa kutlasın.

**

Benimdi-senindi ya da birlikte idik/ne zaman ayrıldık tartışmalarının ikincisi de Çanakkale Savaşları için yapılır. 18 Mart günü, 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümüdür. Çanakkale Zaferi’nin kutlanışı ve ön plana çıkarılması da bizim tarihimizde çok eski değildir. 18 Mart, 2002 yılından itibaren “Şehitler Günü” olarak kabul edilmiş.

Biz henüz bu savaşların ne anlama geldiğini tam olarak idrak edememişken ‘elin oğlu’, yıllardır ta uzak memleketlerden gelip atalarını anmış.

Bugün Çanakkale Zaferi’ni ‘Çanakkale Geçilmez’ şiirleri eşliğinde görkemli törenlerle kutluyoruz ama İzmir ve İstanbul gibi şehirlerimiz, bu savaştan 2-3 yıl sonra resmen işgal edilmiş.

Üç yıl sürmüş fiili işgal. Türkiye Cumhuriyeti’nin asıl kurtuluş tarihi, 9 Eylül 1922’dir.

Çanakkale Savaşları’nın yılı 1915, işgal ordularının İzmir’den denize döküldüğü tarihin adı da 9 Eylül 1922’dir. Fakat nedense 1915 yılındaki Çanakkale Zaferi, 1922 yılındaki 9 Eylül İzmir Zaferi’nin önüne geçirilmeye çalışılmaktadır.

Çanakkale Savaşı’na dahil oluşumuzun asıl nedeni de İngiliz-Alman çarpışmasının ortasında kalmamızdandır. Dönemin yöneticileri, Almanların yanında olmayı tercih etmiş ve savaştan ganimet elde edeceklerini sanıp eski şaşaalı dönemlere dönmeyi arzulamışlardır.

İngilizler ise boğazları ‘sorunsuzca’ geçip müttefikleri Rus çarına yardım götürmeyi ve Almanları arkadan çevirmeyi planlamışlardır. Almanlar da bunu engellemek için Osmanlı’yı savaşa sürüklemiştir.

Sonuçta da İngilizler; Çanakkale’yi geçememiş, Rus Çarı ile buluşamamışlar, bu da Rusya’daki sosyalist muhalefetin işine gelmiş ve 1917 Sovyet Devrimi’nin erken doğmasına yol açmıştır.

Neyse ne! İster İngilizler ister, Almanlar olsun… ‘Hasta Adam’ Osmanlı, 250 bin civarındaki askerinin kaybolması pahasına Anadolu’da yaşayan her türden millet/ulus ve topluluğu ile boğazları ve vatanını savunmuştur…

Bu zafer de bizimdir. Senindi-benimdi tartışması yapmamıza gerek yoktur.

Bir de Atatürk var mıydı yok muydu çekişmesi! Uzatmaya gerek yok, ilericilik-gericilik tartışması dünyanın her yerinde hep olmuştur.

Sonuç olarak; zaferimize ve onun ruhuna doğru şekilde sahip çıkalım, bayramlarımızı da coşku ile kutlayalım. Bunu yaparken ‘aynı’ olmamıza gerek yok. Bir olalım, iri olalım ama farklılıklarımıza da saygı gösterelim.

* 19 Mart 2016’da yazmışım bunları…

Çanakkale de bizim Nevruz da…

Çanakkale de bizim Nevruz da…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Çocukluğumda, Nevruz diye bir bayram adını ne duydum ne de bizim bölgemizde böyle bir bayramın kutlandığını bilirim. Nevruz bayramı ile 80’li yıllardan itibaren haşır-neşir olduğumuzu, böyle bir bayramı kutlamaya başladığımızı söyleyebiliriz.

Yenigün anlamına gelen Nevruz sözcüğünün, Ortadoğu ve Türk dünyasında farklı söylenişlerle karşımıza çıktığını görüyoruz.

Sonraki yıllarda, Nevruz bayramının Afganlar’dan, Anadolu Türkleri, Arnavutlar, Azeriler, Farslar, Gürcüler, Karakalpaklar, Kazaklar, Kırgızlar, Kürtler, Özbekler, Tacikler, Türkmenler ve Zazalar’a kadar çok sayıda topluluk tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramı olarak kutlandığını fark ediyoruz.

Her ne kadar değişik coğrafyalardaki Türk topluluklarının da bu bayramı coşkulu törenlerle kutladıkları söylense de bu bayramın Anadolu’da yaşayan Türk’lerin gündemine Güneydoğu’da Kürt kökenli vatandaşlarımızın kutlamaları ile girdiğini söyleyebiliriz. 90’lı yıllara kadar büyük meydanlarda kutlanan bayramın devletin ilgi ve alakası ile resmen kutlanması da 90’lardan sonraya denk gelir.

Nevruz’un yazılı olarak ilk kez milattan sonra 2. yüzyılda Pers kaynaklarında adı geçtiği söylenir. Ansiklopediler Nevruz’un, İran ve Bahai takvimlerine göre yılın ilk gününü temsil ettiğini yazıyor. Yakın çevremizdeki komşu ülkelerde bir şenlik olarak kutlandığı bilinen bayram geleneği ve kökeni ile ilgili çeşitli bilgiler var.

Bazı toplumlar bu bayramı 21 Mart’ta kutlarken, kimilerinin ilkbaharın başlamasını temsilen 22 veya 23 Mart’ta kutlandığı Zerdüştlük ve Bahailer için de kutsal bir gün olduğu ve tatil olarak kutlandığı ek bilgileri karşımıza çıkıyor.

Kürt’lerde, Nevruz bayramının Kürt ve İran mitolojisindeki Demirci Kawa Efsanesi’ne dayandığına inanılıyor. Anadolu ve Orta Asya Türk halklarında da Göktürklerin Ergenekon’dan çıkışı anlamıyla ve baharın gelişi olarak kutlanıyor.

2010’da Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 3000 yıldan beri kutlandığı söylenen Pers kökenli bu şenliği, Dünya Nevruz Bayramı ilan etmiş. 28 Eylül – 2 Ekim 2009 arasında Abu Dhabi’de hükümetler arası toplanan Birleşmiş Milletler Manevi Kültür Mirası Koruma Kurulu, Nevruz’u Dünya Manevi Kültür Mirası Listesi ‘ne dahil etmiş.

Bayram bayramdır. Kim sahip çıkar kim benimserse bayram da onundur. Yıllardır yapılan ‘senindi-benimdi’ kavgalarının, baharın gelişini müjdeleyen böyle bir gün/bayram için hiç de yakışmadığını düşünüyorum. Bırakın kardeşim insanlar başkalarını ve kamu düzenini rahatsız etmediği sürece bayramını nasıl kutlayacaksa kutlasın.

**

Benimdi-senindi ya da birlikte idik/ne zaman ayrıldık tartışmalarının ikincisi de Çanakkale Savaşları için yapılır. 18 Mart günü, 1915 Çanakkale Deniz Zaferi’nin yıldönümüdür. Çanakkale Zaferi’nin kutlanışı ve ön plana çıkarılması da bizim tarihimizde çok eski değildir. 18 Mart, 2002 yılından itibaren, “Şehitler Günü” olarak kabul edilmiş.

Biz henüz bu savaşların ne anlama geldiğini tam olarak idrak edememişken ‘elin oğlu’, yıllardır ta uzak memleketlerden gelip atalarını anmış.

Bugün Çanakkale Zaferi’ni ‘Çanakkale Geçilmez’ şiirleri eşliğinde görkemli törenlerle kutluyoruz ama İzmir ve İstanbul gibi şehirlerimiz bu savaştan 2-3 yıl sonra resmen işgal edilmiş.

3 yıl sürmüş fiili işgal. Türkiye Cumhuriyeti’nin asıl kurtuluş tarihi 9 Eylül 1922’dir.

Çanakkale savaşlarının yılı 1915, işgal ordularının İzmir’den denize döküldüğü tarihin adı da 9 Eylül 1922’dir. Fakat nedense 1915 yılındaki Çanakkale Zaferi, 1922 yılındaki 9 Eylül İzmir zaferinin önüne geçirilmeye çalışılmaktadır.

Çanakkale Savaşına dahil oluşumuzun asıl nedeni de İngiliz-Alman çarpışmasının ortasında kalmamızdandır. Dönemin yöneticileri Almanların yanında olmayı tercih etmiş ve savaştan ganimet elde edeceklerini sanıp eski şaşaalı dönemlere dönmeyi arzulamışlardır.

İngilizler ise boğazları ‘sorunsuzca’ geçip müttefikleri Rus Çarı’na yardım götürmeyi ve Almanları arkadan çevirmeyi planlamışlardır. Almanlar da bunu engellemek için Osmanlı’yı savaşa sürüklemiştir.

Sonuçta da İngilizler, Çanakkale’yi geçememiş Rus Çarı ile buluşamamışlar, bu da Rusya’daki sosyalist muhalefetin işine gelmiş ve 1917 Sovyet devriminin erken doğmasına yol açmıştır.

Neyse ne! ister İngilizler ister Almanlar olsun… ‘Hasta Adam’ Osmanlı, 250 bin civarındaki askerinin kaybolması pahasına Anadolu’da yaşayan her türden millet/ulus ve topluluğu ile boğazları ve vatanını savunmuştur…

Bu zafer de bizimdir. Senindi-benimdi tartışması yapmamıza gerek yoktur.

Bir de Atatürk var mıydı yok muydu çekişmesi! Uzatmaya gerek yok, ilericilik-gericilik tartışması dünyanın her yerinde hep olmuştur.

Sonuç olarak zaferimize ve onun ruhuna doğru şekilde sahip çıkalım, bayramlarımızı da coşku ile kutlayalım. Bunu yaparken ‘aynı’ olmamıza gerek yok. Bir olalım iri olalım ama farklılıklarımıza da saygı gösterelim.

19 Mart 2016’da yazmışım bunları. Pek bir şey değişmemiş.

Çanakkale de bizim Nevruz da…