Karanlık bir dünyaya açtı gözlerini çocuk
kapkara
zifir kara
ışımıyor gün bir türlü
sabahı bir türlü bulamayan kış geceleri gibi
hastanın uykusuz gecesi gibi
uzuyor karanlık…
balığın karnında Yunus
düz, kuru odunları sırtlayan Yunus
çeliğin zorladığı cephede Yunus…
nerede sürmeli hikaye…
saatin ibresi gibi
göğü zamanlıyor ay
her gün kendini topluyor
zamana karşı, zamanın içinde…
karanlığı yırtıyor
anlamını yitirmesin diye renkler
lakin
saatler, zamanı durdurmuş
acı, gözyaşı, acımasızlık almış başını yürümüş
çocuk
kapa gözlerini, kapa
bu sahne ışıltısını alacak gözlerinin
kapa kulaklarını bu sesleri duyma
o gördüğün parlak ışıklar, yakıyor, yıkıyor
sahte, sahte gülüşler gibi…
yıldız yanılsaması…
yaş almış dünyanın biriktirdiklerini
kusması
karartmış ortalığı.
boşaltınca tüm sıkıştırdıklarını dinginleşir mi dersin çocuk?
kapat kulağını
konuştuğun, duyduğun olmasın…
bir kere bu kadar somutlaştıysa
onmaz acılar, kapanmaz yaralar, sızlar durur en ufak kıpırtıda…
köpük köpük yükselen deniz, su sütunlarını yutup, sakinleşse de bir gün
geceyi ekmiş içine,
yutmuş onca canı
yok sayamaz yaşadıklarını…
sen, huzuru solumalısın, sevgiyi ekmelisin yüreğine.
kaybetmeden sevdiklerini, kıymetini bilmeyi öğrenmelisin
cesareti, cehaletle karıştırmamalısın
biliyormuş gibi yapmayı erdem saymamalısın
biliyorsan konuşmalı, bilmiyorsan susabilmelisin de…
kim bilir belki de;
sen açınca gözlerini, seninle ışıldar dünya
sen taze ümitsin
sen geleceksin…
sen, bugünü hazırlayan dünün ve günün yarınlarısın
öyleyse
aç gözünü
aydınlansın dünya…