Yorgun gülümse

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Her insanın içinde bir hikaye yaşar. Coğrafyasına ait. Sevdiklerine, sevmediklerine yaslanan. Bir çözüldü mü dil, çıkan her sözcük yürek gömleğini geçirirmiş üstüne. Ne dokunmuşsa yürek tezgahlarında onunla boyanırmış sözcükler, onunla boylanırmış söyleyişler. Ama acısı olmayanın öyküsü olmazmış. Öyle midir gerçekten? Acılar mı insanı anlatıcı duruma getirir? Ya da iyi öyküler içinde acı, sıkıntı, gözyaşımı barındırır? Bilmiyorum. Ama biliyorum ki insanlar, içinde acı barındıran filmleri, romanları, dizileri pek bir seviyorlar. Belki de onlar üzerinden daha fazla konuşacak detay bulup çıkarabildiklerindendir…

Ama benim lafım, yorgun yürekli insanlara.

Telaşlar, yangınlar, ön yargılar ve yargılamalar, yoksunluklar, rızık peşinde koşmak mı sizi bu kadar yoran? Öyleyse dünyanın düzeni bu deyip geçelim mi? Serzeniş mi edelim? Namerde muhtaç olmamak için mücadeleye devam edip dik mi tutalım başımızı? Ne dersiniz? “Yaşayanla dinleyen bir olmaz” diyeceksiniz biliyorum. Anlamak için yaşamak gerekir. Lakin bazı şeyleri de yük edip taşımak, daha çok yormuyor mu hem dimağı hem bedeni?

“Gene mi nasihat?” demeyin, öyle bir niyetim yok. Çok yaşanmışlığı ve biriktirdikleri ile yaşlanarak yol alanlara laf söylemek ne haddimize. Ancak onların anlattıklarından sebeplenmek düşer bize. Yani iyi bir dinleyici olabilme, fırsat bilip bilgi suyundan küpümüzü doldurmaya bakmak düşer bize…

İnsan insanın gölgesinde yetişirmiş. Birilerinin yetiştirdiği ağacının dibinde durup hisselenebilmek bahsettiğim. Bilmem anlatabiliyor muyum?

Üşüdüm demeyelim. İnsanlar yüzünden üşümek ne demek bilir misiniz? Elbette bilirsiniz. Yüreğinizin buz kestiği birileri vardır yanında olduğunuzda. Ya da kendinizi sıcacık hissettiğiniz, güvenilir limanlar. İşte dibinde durduğunuzda her neyi varsa sizinle üleşenleri bulduysanız değerini bilmek lazım. Az olsun, öz olsun ama tam olsun. “En güzel insanlar benim çevremde” diyebilelim. Tabi tek taraflı değil bu, biraz çaba gerekir. Bize mutluluğu, huzuru ve bilgeliği taşıyorsa emek vermek gerekir. Hani “mutluluk aramakla bulunmaz, emek sarf etmek gerekir” ya, işte bu konu da aynı kapıya çıkıyor…

Önce gülümsemek gerekiyor. İlk önce gülümsemeyi taşımalıyız her şeye rağmen yanımızda ve esirgememeliyiz onu insanlardan. Çocukken en iyi bildiğimiz ve bütün kapıları açan anahtardı yumuşacık, sıcacık gülümsemelerimiz, samimiyetimizin ve isteklerimizin somut göstergesiydi. Ne oldu da ölçütlerimiz değişti? Oysa en kolayı gülümsemek. “Bütün insanlar aynı dilde gülümsermiş.” Gülümsemek, sadakadır üstelik. Ve birleştiren, yakınlaştıran, insana yakışan en güzel vesiledir. Herkese de yakışır…

İnce saz

kolu kanadı kırık kuş

derde deva zaman merhemi

ufalana ufalana yitme…

birikimini

yaz bir kenara

paylaşmadan gitme…

küsme cana

bitme

can bulur

cana susayanlar…

Yorgun gülümse