“Yerli malı, Türk’ün malı, herkes onu kullanmalı…” Bu güzel ve anlamlı dizeler, çocukluğumdan beri kulaklarımda çınlar durur. Ne güzel günlerdi onlar. Her yıl Aralık ayında okullarda “Yerli Malı Haftası” yapılırdı. Öğrenciler, yerli malı yiyeceklerden bir miktar okula getirirlerdi. Ben ilkokulu üçüncü sınıfa kadar Bademli Şükrü Saraçoğlu İlkokulu’nda, dördüncü ve beşinci sınıfı da Ovakent (Adagide) İlkokulu’nda okudum. Biz bölgemizde yetişen incir, ayva, nar, elma, üzüm, ceviz gibi hazır ürünlerin yanında kavrulmuş kestane, keten tohumu, susam, mısır patlatması, börek, çörek, poğaça, mercimekli köfte ve benzeri yiyecekleri götürürdük. Bunlar, sınıfın orta yerinde bir masada sergilenirdi. Daha sonra sınıf öğretmenimiz ve okul müdürümüzün katılımı ile haftanın önemini anlatan konuşmalar yapılır, şiirler okunur, getirdiğimiz yerli malı ürünler hep birlikte tüketilirdi. Böylece Yerli Malı Haftası nedeniyle yerli malının ülkemiz için önemi anlatılmış olurdu.
Ekonomik bağımsızlık olmayınca siyasal ve askeri bağımsızlığın kalıcı olmayacağına inanan Mustafa Kemal Atatürk ve arkadaşları, 1923 yılında İzmir İktisat Kongresi’ni toplamışlar, kongrede bağımsızlığın korunması için yerli malların üretilmesi ve kullanılması kararını almışlardı. O dönemde başbakan olan İsmet İnönü de 12 Aralık 1929 tarihinde bir konuşma yaparak ulusal ekonominin, yerli malının ve tutumlu olmanın önemini belirtmişti. Daha sonra 12-18 Aralık tarihleri, Yerli Malı Haftası olarak kutlanmaya başlandı. 1983 yılında adı “Tutum, Yatırım ve Türk Malları Haftası” olarak değiştirildi.
Haftanın amacı; ülkemizde her alanda yerli üretimin arttırılması, yabancı devletlere muhtaç olmadan kendi kendimize yeten bir ülke olmaktır. Bu anlamda alınan önlemler ve yapılan yatırımlarla Türkiye, uzun yıllar kendi kendine yeten dünyada sayılı devletlerarasına girmiştir. Üretimi desteklemek için Türkiye Süt Kurumu, Et-Balık Kurumu, örnek çiftlikler, haralar, yerli tohum istasyonları, şeker fabrikaları, dokuma fabrikaları, Paşabahçe şişe ve cam fabrikası, sigara fabrikaları, demir çelik fabrikası, çimento fabrikası, uçak ve otomobil fabrikası gibi birçok üretim tesisleri kurulmuştur.
Ne yazık ki son yıllarda üretime dayanan bu politikalar terk edilmiştir. Yapılan fabrikalar, günün teknolojisine uygun hale getirilmek yerine arsa fiyatının altında satılmıştır. Üretim desteklenmemiş, ülkemiz tarımda ve sanayide dışa bağımlı hale getirilmiştir. Ülkemiz, tarımda kendi kendine yeten dünyanın yedi ülkesinden biri iken buğdayı ve mısırı Rusya’dan, arpayı Fransa’dan, pirinci Amerika’dan, ayçiçeğini Moldova’dan, çayı Sri Lanka’dan, nohudu Meksika’dan ithal eder duruma düşmüştür. Acı olan, artık toprağa atacağımız tohumdan hayvanlarımıza vereceğimiz samana, ibadet için kesilen kurbanlık koyundan yiyecek olarak tükettiğimiz ete kadar dışa bağımlı halde olmamızdır.
Özellikle yaşadığımız salgın hastalık, yerli üretimin değerini daha iyi anlamamıza neden olmuştur. Bizim kuşak, Yerli Malı Haftalarında ve öğretmenlerimizden aldığımız eğitimle yabancı mallara karşı tavır koyardı. Örneğin; Amerikan malı diye kola içmez, kot pantolon giymezdi. Amerikan sigarası yerine yerli sigara tercih ederdi. Meşhur söylemle “sözde değil, özde yurtseverdik”… Son yıllarda verilen eğitim ve yapılan reklamlarla gençlerde yabancı marka hayranlığı arttırıldı. Yerli malları beğenilmez oldu çünkü öyle eğitildiler. Onlara yerli malının önemi, ülke bağımsızlığındaki rolü anlatılmadı.
Bu nedenle bütçemiz, her yıl artan oranlarda açık veriyor. Dış ülkelerden aldığımız, sattığımızdan kat kat fazla. Çiftçimiz, yeterince desteklenmediği için fazla üretemiyor. Üretemeyince dıştan almak zorunda kalıyoruz. Atamızın dediği gibi ülkemiz, ekonomik olarak birçok alanda dışa bağımlı olunca istemese de siyasal olarak da bağımlı oluyor.
Emperyalist devletler, çağımızda sömürü yöntemini değiştirdi. Zorda kalmadıkça eskiden olduğu gibi topla tüfekle ülkeleri işgal edip o ülkenin yeraltı-yerüstü zenginliklerini sömürmüyorlar. Kendilerine yakın partileri hatta kişileri iktidara getirerek, borçlandırarak, yerli üretimlerini yok ederek o ülkeleri kendilerine bağlı kılıp istediğini alıyorlar.
Bu nedenlerle ülkemiz yeniden Cumhuriyet dönemindeki anlayışa dönmeli, her alanda yerli üretime önem vermelidir. Özellikle toplum sağlığı, enerji kaynakları, madenler, tarım, sular ve ülke güvenliği gibi alanlarda kesinlikle yerli ve ulusal kaynaklarımıza sahip çıkılmalıdır. Unutmayalım ki yine Mustafa Kemal Atatürk’ün belirttiği gibi “Bir ülkenin ekonomisi bağımsız olmazsa o devletin bütün yaşamsal kuruluşlarındaki bağımsızlık da felç olur, ülke her alanda dışa bağımlı hale gelir.”
Bu duygularla tüm okurlarımızın Yerli Malı Haftası’nı kutluyorum.