Yaş almak

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

İnsan, yaşı küçükken hep büyümek hevesinde. Büyüklere öykünüp onlar gibi olabilme peşinde. Küçücük dünyasında kocaman hayaller kurup düşünün içinde yol almak sevdasında. Bitmek bilmeyen bir enerjiyle günleri tüketme telaşında.

Biraz yaş almaya başlayıp okul sürecinde ilerleyince havaileşiyor tıpkı o uçuk renkli baharlar gibi. Erkenden açmaya duruyor çiçeklerini ve kendini meyve vermiş zannediyor. Dev aynasındaki yansımasına bakıp aldanıyor. “Ben” demeye başlıyor ve bu sözcüğü çok da seviyor. “Biz” olabilmenin lezzetini bilmediği için şişiriyor da şişiriyor egosunu, kimseleri beğenmiyor, beğenemiyor. “Armudun sapı, üzümün çöpü, onun saçı, bunun kıyafeti, berikinin duruşu, bakışı…” her şeye bir kulp takıyor. Zira “ben” var gözünde, gönlünde, aklında, düşünde, düşünüşünde…

Yaşlar biraz daha ilerleyip meslek hayatına yani gerçek hayata atılınca bu defa sorumluluk bilinci gelişirken büyük olabilmenin zorlularını da kavramaya başlıyor. Toplumda, “biz” içinde fert olabilmenin gerekliliklerini, ciddiyetini yaşayarak öğrenmeye başlıyor. Kendini ispat, “ben iyiyim”i ortaya koyabilme çabası, elbette onunla beraber yol alıyor hâlâ.

Başkaları ile beraber yaşayabilme becerisi, aile kurduktan sonra da sınanarak ediniliyor. Elbette hiçbir şey kolay olmadığı gibi bu da kolay edinilmiyor. Ortak paydalarda buluşabilmek, her şeyi paylaşabilmek, hoşgörü gösterebilmek ve “biz” demeyi öğrenmek bir süreci gerektiriyor.

Tüm bunları yaşarken farkında olmadan o da bu da derken akıyor hayat, yaş almaya devam ediyor insan ve bir bakıyor ki hayat yolunda epeyce mesafe kat etmiş. Hep önüne bakmaktan bunu bazen geç fark edebiliyor. Dönüp geri bakmaya başlıyor bu defa. Değerlendirmeler de yapıyor haliyle ve belli bir yaştan sonra her şey anlamını kaybediyor galiba. O toyluk zamanlarında ardında koştuğu, çok fazla önemsediği, değer verdiği şeylerin gerçekte o kadar da önemli olmadığının ayrımına varıyor insan, geç de olsa. Saçtı, kıyafetti, makyajdı… Yani sadece dış görünüş odaklı olmaktan uzaklaşıyor. Dıştan çok içe bakmaya başlıyor. Karşısındakinin donanımı, kendisine ne kattığı, fikirleri daha çok öne çıkıyor. Öyle “şunu söyledi, niye söyledi?”den ziyade söyleyiş şekline ve neyi anlatmaya çalıştığına daha çok odaklanıyor. Zaten o gençlik zamanlarının her şeyi ben bilirim havası da geçiyor. Oturaklaşıyor, olgunlaşıyor insan ve kendisinin -ne olduğundan çok- ne olmadığının farkına da varıyor.

Belki de hayatın anlamı değişiyor. Hayattan beklentiler azaldıkça hayatın kattıkları çoğalıyor insana. Zira o zaman gerçekten doğru değerlendirmeler, doğru insanları seçmeler, az ama öz olanlarla hayatı idame ettirebilme becerisi oturuyor. “Ben”den çıkıp bütün için yol almanın ayrıcalığını yaşayabiliyor.

Güzelliklerle yaş alabilmek umuduyla…

ben

ben

ben

kısır döngü

biz

sonsuza bir adım

Yaş almak