Yarım kalmış bir türkü

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yavaş yavaş kapanıyor gözlerim. Eski bir düşün zamanı delip gelen sesini işitiyorum kulaklarımda… Birden bir ıslık oluyor dudağımda yaşam. Zamana inat, sana inat, aşka inat, insanlara inat gülümsüyorum, dudağımdaki yarım kalan bir türküyle…

Seni esir alan düşüncelerinden arın şimdi. Bilirim kaçışlarına vurgusun sen. Aşk değil, özgürlüğündü ruhunu bir vişne bahçesi kadar kaygan ve ele geçmez yapan. Çünkü özgürlüğün öğretti sana dayanıksız aşk örtülerinin altında en uzun ömürlü intikamların uyuduğunu…

Avutulmuş çocukların sessizliğindeki hüzünle bakıyorum sana ve hayata… Beynimdeki yerin hala boş. Bir şeyler ifade etmiyor artık gözlerim. Gözlerim yorgun, gözlerim uykusuz…

Nice zaman oldu dokunmayalı sıcaklığına karnının. Saçlarında rüzgarları bulmayalı. Sahi ne renkti gözlerin. Unuttum gözlerinin rengini, bir sesin var mıydı hatırlamıyorum. Yüzün nasıl peki…

Yarım kalmış bir türküyü söylüyorum bilmem kaçıncı kere. Yine bilmem kaçıncı keredir küfrediyorum bu dibi küflenmiş dünyaya. “Anasını sattığımın dünyası !”…

Derken kentin arka sokaklarında buluyorum kendimi. Üşüyorum. Ve ellerin düşüyor aklıma, ağlıyorum. Sonra güzel yüzünü hatırlıyorum. Gülünce güneşler açan yüzünü… Gözlerim yanımdan ıslık çalarak geçen bir çocuğa takılıyor. Ben de vuruyorum umutlarımı ıslığa. “Gözlerin bir çığlık bir yaralı haykırış / Gözlerin bu gece çok uzaktan geçen bir gemi.” Gözlerinde oturmuş gülümseyen çocuğu görüyor musun?…

Kaldır kafanı ve gökyüzüne bak! Yağmur yüklü bulutlar anlatıyor şimdi sevdamızı. Denizi görmeye çalış aradan. Korkma! Cesur ol! Hadi kaldır kafanı ve söyle :

Merhaba Dünya…

Yarım kalmış bir türkü