“Ya hep beraber ya da hiçbirimiz!”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Resmin tarihi ve yeri: 16 Mart 1993-Kırıkkale…

O dönem adı Eğit-Sen olan sendikamızın öğretmen okullarının kuruluş yıl dönümü dolayısıyla düzenlediği etkinliğin sonunda Mahmut Makal ve Talip Apaydın ile birlikte çektirdiğimiz bir fotoğraf karesi. Çok eski bir fotoğraf sayılmaz ama o zamanlar dijital fotoğraf makinelerinin olmadığını, selfie çekimlerinin yapılamadığını söylemem lazım.

Mahmut Makal ve Talip Apaydın, köy enstitülerinden yetişmiş iki öğretmen aydın yazar.

Şimdi ne köy enstitüsü kaldı, ne öğretmen okulu kaldı ne de öğretmen lisesi…

Hatta meslek liseleri sizlere ömür desek yeridir. Nedenleri uzun hikaye, en azından anlatmak bu köşeye hiç sığmaz.

1990’da İstanbul Edebiyat Fakültesi’nden mezun oldum, 91 yılının Şubat ayında da Kırıkkale’nin Sulakyurt ilçesinde göreve başladım. Güneydoğu’daki olayların en yoğun olduğu dönemler. İlk görev yerimin Kırıkkale olmasına sevindim tabii. Bir de adının Sulakyurt olmasına. O dönem internet de yok tabii. Hemen haritaya baktım… Kızılırmak’ın yanlarında bir ilçe… Kırıkkale’ye bir saat uzaklıkta…

Görev yaptığım ilçenin fiziki şartlarını anlatmam gerekirse Çaylı’yı örnek gösterebiliriz. Tek farkı, Sulakyurt’ta Çaylı’daki gibi tarım alanlarının olmayışı. Uzatmayalım; ben İstanbul’dan 4000 nüfuslu bir ilçeye atanmışım… Sosyal faaliyet yok desem herhalde şaşırmazsınız. İlçede tek lokanta vardı, orada da sadece kıymalı yumurtalı pide yiyebilirdiniz. O ilçede 33 saat derse girdiğimi, bunun yanında korolar ve tiyatro oyunları çıkardığımızı övünerek söyleyebilirim. Hatta kimse, eksersiz ücreti falandan da bahsetmedi. Kendimizi kamu yararına vakfetmişiz… Güzel anılarım oldu. Hala görüştüğüm öğrencilerim var.

Hafta sonları, hatta cuma akşamından Kırıkkale yolcusu olurduk. Taa pazar akşamına kadar.

Orada sendikamız ve arkadaşlarımız vardı. Çok yemeklerini yedik, yataklarında yattık.

Daha stajyerliğim kalkmadan şube başkanımız Yüksel Şahin, “Atın bakalım kimliklerinizi masaya” dedi. Ve kaşla göz arasında bizi sendika üyesi yazdı. Göreve yeni başlamıştık; sendikaya yabancı ve mücadeleyi bilmeyen biri değildik ama en azından bir stajyerliğimiz falan kalksaydı hani! Kırıkkale ve görev yaptığım ilçe de muhafazakar bir kimliğe sahipti.

Yüksel Şahin, hala orada sendika şube başkanlığını yürütüyor. Kırşehirlidir… Mücadeleci ve samimi bir arkadaşımızdı. Hala arada görüşür, hal hatır sorar, birbirimizi davet ederiz.

**

2015’lerdeki Güneydoğu olaylarını hatırlayın. 15 Temmuz darbesi öncesi. Okullar birbirini ardına kapatılıyor, öğretmenler zorunlu izne ayrılıyordu. Eğri idi ya da doğru idi, şimdi oraya girmeyeceğim. Olaylara dikkat çekmek ve kamuoyunu bilgilendirmek adına Eğitim-Sen genel başkanı ile 65 şube başkanı bölgeye gidiyor. Ekip, Mardin’den Nusaybin’e giderken jandarma tarafından durduruluyor ve yola devam edemeyeceklerini söylüyor. Ekip de orada bir basın açıklaması yapıp soruna çözüm beklediklerini söylüyor. Ardından soruşturmalar ve cezalar geliyor. İki başkana meslekten ihraç, bir başkana açığa alma, diğerlerine de maaş kesimi vb. cezalar. 20 başkana hiç ceza yok! Cezaların farklı olması, davaların görüldüğü illere göre değişiyor. Yüksel Şahin de meslekten ihraç edilen iki başkandan biri. Sendika genel başkanının yaptığı basın açıklamasında yanında bulunmaktan!

**

Uzatmayalım, dava uzun sürüyor. Kırıkkale mahkemeleri, Bölge İdare Mahkemeleri derken Danıştay’a kadar gidiyor. Bu arada tam 34 ay maaş alamıyor. Sendikamız da meslekten ihraç olanlara ya da açığa alınanlara ayda 1000 (bin) lira civarında dayanışma ücreti ödüyor. Sonuçta Danıştay, cezayı bozuyor. Yüksel başkanımız, zorlu bir mücadelenin sonucunda yeniden öğrencilerine kavuşuyor.

Böyle binlerce örnek var. İşlerinden edilen ve çeşitli cezalar verilen binlerce öğretmen arkadaşımız, 2-3 yıllık süre içinde açtıkları davaları bir bir kazanıyorlar.

Sendikal faaliyetten dolayı aynı dönemde ceza alanlardan biri de benim. Bir günlük eylem nedeniyle 4/1’lik maaş cezası almıştım.

Yüksel başkanımız, görev yaptığı süre içinde alması gereken 170 bin lirayı alamasa da 135 bin lirasını toplu alıyor.

Ve Yüksel Şahin, sendikanın o zor zamanlarda ödediği 37 bin lirayı da sendikaya geri ödüyor.

Yüksel başkanımızı tanımaktan ve onun mücadeleci yönüne şahit olmaktan dolayı ben de sevinçli ve gururluyum. Örgütlü mücadele budur. İnanmak ve mücadele etmek budur.

“Kurtuluş yok tek başına; ha hep beraber ya da hiç birimiz.”

“Ya hep beraber ya da hiçbirimiz!”