Vazgeçilmez içeceğimiz çay

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Anavatanı ve bugün hala en büyük ihracatçısı Çin olan çay, günümüzde Çin’in ulusal içeceği olduğu gibi tüm dünyaya da yayılmıştır. Öyle ki sudan sonra en fazla tüketilen içecektir. Dünyaya yayılması çok uzun sürmüş olsa da yetiştiği bölgede çok eski tarihlerden beri bilinmektedir.

Çay, bilimsel adı “camellia sinensis” olan Asya’ya özgü küçük bir ağacın yapraklarından elde edilir. Siyah, yeşil, sarı, beyaz, oolong gibi çay türlerinin hepsi, bu ağaçtan elde edilen yaprakların farklı şekilde işlenmesinden gelir. Çay kelimesi “cha”; Çin’in kuzeyinde “ça”, güneyinde ise “te” olarak telaffuz edilir. Diğer dillere geçerken de ticaretinin yapıldığı yer etkili olmuş; çayı kuzeyden alanlar bu maddeyi “çay” olarak adlandırırken güneyden alanlar “tea” diye adlandırmışlardır.

Çay, M.Ö. 8. yüzyılda harareti azalttığı, görme yeteneğini arttırdığı ve sinirleri rahatlattığı düşünüldüğünden ilaç olarak kullanılıyordu ama Çin’de çok daha eskiden beri biliniyor ve ticareti yapılıyordu. Efsaneye göre, M.Ö. 2737 yılında İmparator Shen Nung’un içeceği için su kaynatılırken rüzgarla gelen iki çay yaprağı, suyun içine düştü. İmparator, rengi kırmızıya dönen suyun kokusundan ve içtiğinde ağzında bıraktığı buruk tattan çok hoşlandı ve bu yaprakların geldiği bitkinin bulunmasını ve her yerde yetiştirilmesini emretti. Efsane gerçek midir bilinmez ama çayın çok eski zamanlardan beri Çin’de önemli bir yeri olduğunu tarihi kalıntılardan anlamak mümkün. Örneğin M.Ö.141’e tarihlenen Han Hanedanı imparatorlarından Jing Di, gömülürken ahiret inancından dolayı yanına öteki dünyada ihtiyacı olacak olan hazinelerin, pişmiş topraktan hizmetlilerin ve daha birçok şeyin yanında yüksek kaliteli çay yaprakları da konulmuştur.

Çin’de çay ticaretinin yapıldığını gören bir Budist rahip Dengyo Daishi, bunu 9. yüzyılın başında Japonya’ya götürmüş ve yaşadığı manastırda bunları yetiştirmiş; böylece zamanla Japonya’da da çay kültürü gelişmiştir.

O zamanlar Avrupalılar ve Araplar çayı bilmiyorlardı. 851 yılında Arap kaynaklarında çaydan Çin imparatorunun vergi aldığı, üstüne sıcak su dökülerek tüketilen acı ot “sakh” olarak bahsedilmiştir. Çayı Avrupa’ya ilk anlatan kişi, Venedikli bir gezgin olup Marco Polo’nun kitabına giriş yazan Giambattista Ramusio olmuştur. Ölümünden sonra yayımlanan “Navigatione et Viaggi” adlı eserinde Doğu ülkelerini gezen İranlı tüccar Hacı Muhammed’in ağzından çayı çok renkli bir şekilde anlatmıştır.

Çay ile Venedik 1559, İngiltere1598, Portekiz ve Hollanda 1610’da tanışmışlardır ancak çayın kabul görüp yerleşmesi kolay olmamış, 17. yüzyılın sonunu bulmuştur. Şöyle ki şu an İngiltere’de çokça tüketilen çay, ilk zamanlarda parlamentoda ve dini çevrelerde büyük bir muhalefetle karşılaşmıştır. Protestan kilisesine bağlı zamanın ünlü vaizi ve Metodizm’in kurucusu John Wesley, vaazlarında o zamana kadar bilinmeyen bu yabancı bitkinin halkın sağlığına zarar verebileceğini söyleyerek halka boykot edilmesini tavsiye etmiştir.

Olumlu ve olumsuz onca yoruma rağmen zamanla çay ticareti gelişti. İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası, Doğu çayını tekeline aldı ve büyük çapta bir ticaretle çayı dünyaya yaymaya başladı. Çayın pahalı olması, soylular arasında onu gözde bir madde haline getirdi ve ona bir stil kazandırdı. 1800’lerin ortalarından itibaren İngiltere sarayında çay saati, geleneksel bir nitelik halini aldı. Bugün “5 çayı” denilen moda, o zamanın hatırası olarak günümüze kadar geldi.

Çay, Amerikan Bağımsızlık Savaşı’nda da adı geçen bir maddedir. “Boston Çay Partisi” adı verilen olay, Amerika ve İngiltere’nin ekonomik çıkarlarının ters düştüğünü açığa çıkaran çay yasası nedeniyle yaşanmıştır. Şöyle ki 1760’larda İngiltere, borçlarını ödeyebilmek için kağıt, boya, cam, kurşun ve çay gibi temel ürünlere vergi koymuş ancak kısa bir süre sonra çay dışındakilerden vergiyi kaldırmıştı. Bunun üzerine Amerikalılar, çay vergisine tepki gösterip Hollanda’dan kaçak çay ticaretine başladılar. Bu durum, çay ticareti yapan İngiliz Doğu Hindistan Kumpanyası’nı iflasa sürükledi. Bu nedenle İngiliz parlamentosu, 1773’te bu firmaya çay vergisini kaldırdı ve daha ucuz çay ticareti yapması için kanun çıkardı. Amerika’da İngiltere yüzünden kaçak çay ticaretine başlamış olan tüccarlar, çıkarılan bu imtiyazlı çay kanununu protesto ettiler. Boston Limanı’na gelen çay yüklü gemiler, Kızılderili kıyafeti giymiş Amerikalılarca baskına uğrayıp malları denize döküldü ve bu hareket, bağımsızlık yolunda Amerika’nın İngiltere’ye baş kaldırmasının ilk adımı olarak tarihe geçti.

Tarihimize baktığımızda Türklerin çayı Batılılardan çok önce İpek Yolu vasıtasıyla öğrenmiş olduklarını görürüz ancak çayın ülkemizde yetiştirilmesi oldukça yeni sayılır. 1800’lerin sonlarında Halkalı Ziraat Mektebi Müderrisi Ali Rıza Ertem, çay hakkında makaleler yazmış ve Cumhuriyet’ten sonra Rize’de çay yetiştirilebileceğini saptamıştır. İktisat Vekaleti Reisi Zihni Derin ise yıllar süren çabalarıyla Türkiye’de çay tarımını başlatan kişi olmuştur.

Çay demleme ve tüketme yöntemleri, kültürden kültüre farklılık gösterir. Mesela Ruslar, çaya oldukça düşkün olup semaver usulüyle demlemeyi bulmuştur. Türkler de Kafkas ve Ruslardan semaver kültürünü alıp benimsemiştir. Orta Asya’nın bazı bölgelerinde ve Tibet’te ise çay tuzla demlenip içine yak tereyağı konularak içilir. İngilizler ve onların kültüründen etkilenen milletler, çayı süt ile tüketmeyi severler. Amerika ise en çok soğuk çay tüketen ülkedir.

Çayın değerini belirlemede lezzeti oldukça önemlidir fakat bunun kadar önemli olan bir diğer faktör, depolamaya uygun olmasıdır. Yani bir çay türü ne kadar uzun süre depolanabiliyorsa o kadar değerlidir. Örneğin “Pu-erh” adı verilen çay türleri, bu özelliğe sahip olduğu için pahalı çaylardandır.

Dünyadaki bazı çay türlerinden kısaca bahsedecek olursak “Yin zhen” beyaz çayın, “dragon pearl” ise yeşil çayın en değerli türlerindendir. Siyah çayların en ünlüleri ve çay tiryakilerince en beğenilenleri, Yunnan (Çin kökenli çay) ve Darjeeling (Hindistan kökenli çay) adlı çaylardır ve bunların çokça çeşidi bulunur. “Dimbula” ve “hazelbank”, en değerlilerinden bazılarıdır. Yine Yunnan çayının bir çeşidi olan “Lapsang Souchong”, pu-erh olarak adlandırılan depolanabilir çaylardandır ve yoğun, isli tadıyla tanınır.

Çin’de çay talebinin artığı bir dönemde yaprakları hızlıca kurutmak için yakılan çam odunları üzerindeki ızgaralara konulan çayların tütsülü tadı hoşa gitmiş, gereklilikten doğan bu işlem sayesinde bu çay doğmuştur. Geçirdiği işlem nedeniyle “tütsülü çay” olarak bilinen bu çay, ünlü siyasetçilerimizden rahmetli Bülent Ecevit’in de tiryakisi olduğu çay çeşididir.

Velhasıl çay; çok eski dönemlerden beri hayatımızın içinde olan, dünyanın birçok yerinde günün en önemli parçası sayılan, misafirperverliğin ifadesi bir içecektir ve neredeyse her ülkenin kendi çay kültürü vardır. Hayatı etkilediği gibi sanatı da etkileyen çayın birçok şarkı ve şiirde adı geçer. Örneğin Orhan Veli, Atilla İlhan ve Can Yücel gibi ünlü Türk şairlerinin çay temalı şiirleri olduğunu biliriz. Ayrıca Flaman ressam Joseph Van Aken, Amerikalı ressam Mary Casatta, Fransız ressam Henri Matisse ve daha birçok sanatçı eserlerinde çayı konu almışlardır.

Vazgeçilmez içeceğimiz çay