Tehlike anında…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Hani bir söz vardır bizim topluma ilişkin: “Ya kaçarken ya da …”

Doğru ya da yanlış, eğer duman çıktı ise ateşi de vardır.

Doğamızı koruyalım diyoruz…

Yerli malı, üretim ekonomisi diyoruz…

İthalat yerine ülkemizde üretilene destek verelim diyoruz…

Dolar demeyeceğim çünkü ülkemizde eğer paran varsa TL olarak saklayanlara enayi gözüyle bakılıyor. Öyle ki kutsal ve milli değerler üstünden politika yaptığını belirten ‘milliyetçi’ bir partimiz bile hesaplarını dolar üstünden bankada tutuyormuş!

Dolar, TL’ye karşı hücumda. Bu saldırı yeni mi! Tabii ki değil…

Ben kendimi bildim bileli dolar, TL’ye karşı taarruzdadır. Çok paralarım olmadı ama hiçbir zaman paramı döviz ve borsada değerlendirmedim.

Şimdi yastık altına yapılan çağrılardan sonra bakıyoruz ki hemen herkesin doları varmış…

Yatırım deyince aklına dolar, altın ve beton gelen yurdum insanı, ‘doğal ve yerli’ ürünleri boykot deyince fark ediyor!

Birbiri ardına boykot edecek yabancı markalar teşhir ediliyor.

Facebook’ta ‘Boykot şeysİ’ başlığı ile “Yabancı markalar birbiri ardına sıralanıyor… Onlar üretirken biz resmen yatmış uyumuşuz ya!” yazdım. Bir de baktık ki yabancı markaları çıkarınca geriye meyve suyu, ceviz ve kestane kalıyor!

Milliyetçimiz yurtsever değil, dindarımız Müslüman değil, muhafazakarımız korumacı değil, sosyalistimiz de dayanışmacı değil…

Ne zaman bir tehlike! Üç beş günlük çaresiz paylaşımlar… O kadar…

İlk okuduğum siyasi kitaplardan biridir. 60’lı yılların gençlik önderlerinden Harun Karadeniz, ‘Olaylı Yıllar ve Gençlik’ adlı anı kitabında şunları anlatıyor: “Memleketin ilaç ihtiyacı ve benzeri daha ciddi ihtiyaçları döviz yokluğundan karşılanamazken gazoz sanayii istemiyoruz. Üstelik biz biliyoruz ki bu gazozun Türk malı olan kısmı, sadece içindeki Terkos suyudur. Şişesi ve esansı dışarıdan geliyor. Ayrıca bu gazoz, mide için zararlı ve bünye için zehirleyici etkiler doğuruyor. Amerika’da bu gazoz, bir ara mahkeme kararıyla yasaklanmış. İçinde kafein bulunduğu için Fransa’ya girişi de önce yasaklanmış. Fakat sonradan oraya da girmiş. Bizim Türkiye’ye ise elini kolunu sallayarak giriyor.”

İstanbul Boğazı’na demir atan ABD’nin 6. Filo’suna karşı eylemlerden gözaltına alınan Harun Karadeniz, “Amerika’nın sınırları Kars’tan başlar diyen ABD başkanının askerlerine alkış mı tutmalıydık” diye sorar mahkemede…

Hani ‘aynı gemi’ muhabbeti var ya… Şimdiki gençler, ‘Gemisini kurtaran kaptan’ anlayışında.

Şimdi Coca Cola döküyor, meyve suyu içelim diyoruz ya… Tehlike şimdi boğazımızda. Keşke aynı gemiye karşı da durabilseydik…

Harun Karadeniz, ABD karşıtı eylemler nedeniyle cezaevlerine düştü. Hastalandı… Şubat 75’te bir kolunu, Ağustos 75’te de 33 yaşında kanserden hayatını kaybetti.

Harun Karadeniz gibi nice vatan evlatları yitip gitti toprağa…

“İstanbul’a geldikten sonra öğreniyorum ki ben içerideyken karım, İstanbul Sıkıyönetim Adli Müşaviri Turgut Akan’a çıkmış ve ‘Kocamı hangi suçla tutuyorsunuz? Sağlığı iyi değil, hayati tehlike söz konusu. Sağlık kurulları ve klinik raporları bu durumu belirtiyor’ demiş. Adli Müşavir’in cevabı ise benim Ankara öykümün içyüzünü açıklamaya yeter de artar bile: ‘Ölsün istiyoruz’ demiş Adli Müşavir. ‘O eline silah almadı. Eğer eline silah alsaydı işini bitirmek çok kolaydı. O, bizim için eline silah alanlardan daha tehlikeli ve onun için de ölsün istiyoruz.’ Bu sözler, 1972 yılı sonbaharında söylendi. Şu an yıl 1975 ve aylardan Şubat. Benim sağ kolum kesildi ve fakat ölmedim…”

Dedim ya, okuduğum ilk siyasi içerikli kitaplardandır diye.

Anti-emperyalizm deyince hep onun yazdığı “Olaylı Yıllar ve Gençlik” kitabı aklıma gelir. Ege’de yapılan tütün mitingleri, Torbalı’ya bağlı Atalan ve Göllüce köylerinde yapılan toprak işgalleri…

Onu anmadan bayrama girmek istemedim.

İyi bayramlar…

Tehlike anında…