Söz meclisten…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Benim, Kent Konseyi gibi bazı sivil toplum kuruluşlarında görev yaptığımı bilen arkadaşlarım, ara ara ‘şunu da dile getirsenize’ veya ‘şunu da yazsana’ diye ‘görev’ verirler.

Görev verirler diyorum sakın yanlış anlamayın yerine kullanacak başka sözcük bulamadım.

Ben de onlara olabilecekler hakkında bilgi verir, kimine ‘tamam’ der kimine ‘olmaz’ derim.

Tamam dediklerim, makul yani yapılabilecek isteklerdir, olmaz dediklerim de ya bizi ya da beni aşan durumlardır.

Örneğin evinin önünde bir çöp konteyneri vardır benden onun değiştirilmesini ister. Ben de bu gibi istekler karışında bazen ‘tepki’ gösterir, bazen de ‘halledelim’ diyerek geçiştiririm.

Hani derler ya ‘Terzi kendi söküğünü dikemezmiş.’ Ya da ‘Kelin merhemi olsa kendi başına sürermiş…”

Onun gibi bir şey işte… Sanki benim yazdıklarım veya söylediklerim dikkate alınıyor da! Buraya bir ‘gülücük’ koyalım.

**

Hep bilir ve duyarız, çok sayıda kişi, sendikalardan, odalardan ve derneklerden şikayetçidir. Peki ‘değiştirmek için bir şey yapıyor musun?’ diye sorarsın…. ‘İşim mi yok!’ diye cevap alırsın.

E, benim işim gücüm yok da ona buna mı sataşayım arkadaş!

Bu yazıda, onu bunu suçlamayacağım. Benim tavrım bellidir: Eğer bir yerin yöneticilerinden şikayet ediyorsam gücüm de yetiyorsa oranın yönetimine girmek için mücadele eder, yanlış iş yapanların karşısında olduğumu anımsatırım.

Gazeteciliğime gelince: Deli onbaşı değilim Gazetemdeki köşemden, “Ey falanca, bak oraya gelirsem…”  diyemem.

**

Üç gündür evimde boya yapıyoruz. Biliyorsunuz, evin boyası zaman içinde yıpranıyor ve renk değiştiriyor. Ötesi duvarlar kirleniyor. Evin boya zamanı gelmişti ve kış girmeden aradan çıkarayım istedim. Elbette kendim boyamıyorum. Boya işi hem alet, edevat hem de ustalık isteyen bir iş. Zaman ve para harcayıp işi istediğin gibi yapamayınca da usta çağırmak sanıyorum ‘akılsızlık’ olarak adlandırılıyor.

Tabii üç günlük boyama süresince oradan buradan ve havadan sudan muhabbet ediyoruz. Benim işim ustaya çay demlemek; getir, götür işi yapmak.

Tabii bu muhabbet süresince inşaat işlerinden de söz ediyoruz.

İşte tam bu sırada bu ‘oda’ ve ‘dernek’ işleri de muhabbete garnitür oluyor.

Boyacı, pencere, kapı ve laminant pervazlarını boyamakta zorlanırken, işi de ister istemez uzuyor. Duvarlardaki elektrik düğmelerini kolayca çıkarabilirken, pervazları söküp takmak nerede ise imkansız. Söksek bile eskisi gibi yeniden takamıyorsunuz.

“Aslında” diyorum, “Siz kendi aranızda bu gibi konuları konuşsanız da uyumlu çalışsanız…”

“Hocam” diyor, “Söyledikleriniz doğru, fakat konuştuklarımız kendi aramızda kalıyor. İcraata dönüştüremiyoruz. Bakın siz bile konuyu anladınız ama her sektör kendi işine geldiği gibi yapıyor”

“O zaman” diyorum, “Bu gibi konuları dernek çatısı altında toplasanız da plastik ve ahşap gibi diğer sektör çalışanlarının örgütlü olduğu derneklerle paylaşsanız…”

“Ah hocam ah, bizim için dernek veya oda demek sadece aidat vermek.”

Söz meclisten içeri mi olsun dışarı mı?

Bu yazı, bir ‘King’ partisinde konuşulanlarla uzaktan yakından ilgili değildir…

Söz meclisten…