Seçim ve gürültüsü

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Cumartesi günü yayınlanan yazımı 4 yıl önce yazıp yayınlamıştım. Yazının altına not düşülmediği için bazı arkadaşlar ‘isimlerde yanlışlık yapmışsın’ diye aradılar.

**

Pazartesi yazılarımı cumartesi gününden gazeteye göndermem gerekiyor. Kaymakçı’da yazar gönderirim diye düşündüm. Fakat elektrikler kesik olunca yine eski bir yazımı sizinle paylaşmak durumunda kalıyorum.

*”

Bu yıl kurtuluşun 100’uncu yıldönümü kutlamaları yapılacak. Konuyla ilgili yazacağım.

**

Kent Konseyi olarak nezaket ziyaretlerine devam ediyoruz. Bununla da ilgili yazacağım…

**

Belirttiğim nedenlerden dolayı bugün de 2018 yılında yazdığım ‘Seçim ve gürültüsü’ başlıklı

yazıyı paylaşıyorum…

**

Seçim ve gürültüsü

Bilinir ki ülkemizdeki her seçim gürültülü ve tantanalıdır. Hani hep derler ya “Bunu Avrupa’da böyle yapmazlar!” diye…

Belki de Avrupa’ya hiç gitmemiş oraları görmemiştir ama lafın gelişi böyledir. Yalandan kim ölmüş!

Ama benimki öyle değil.

1980’de gittiğim yurtdışında gördüm ki adamlar bizdeki gibi gürültü şamata yapmadan propaganda yapıyor, seçimden bir gün önce de sokaklardaki bütün afiş ve benzeri tanıtım araç gereçlerini kaldırıyorlar.

Peki, bizde öyle mi! Söylemeye gerek var mı? 40 yıl sonra bile değil…

Onlarca kanalda zaten konuşmalar canlı yayınlanıyor. Elimizden düşürmediğimiz cep telefonlarındaki e-sosyal medya sayfalarında istemediğiniz kadar yazı, slogan ve tanıtım aracı önümüze geliyor.

Durum böyle iken bu araç gezdirmeler kime ne fayda sağlıyor anlamış değilim.

Olsa olsa bu işten para kazanan, araç giydiren ve kiralayan firmalara yarıyordur diye düşünüyorum.

Hele o yüksek ses müzikle tur atıp, dolara bağlı yükselen petrol ürünü akaryakıt tüketen 4 tekerlekli araçlar…

Başta söylemek gerekir ki artık bu seçimleri içimize sindirmeli, Ortadoğulu kültüründen kurtulmalıyız. Aday olan herkes bu eşit ve demokratik olması gereken yarışta halkın önüne çıkabilmelidir.

Politikacılar birbirlerini yüksek perdeden suçlamayı bırakmalı, yaptıklarından ve yapacaklarından söz etmelidir.

Sanki aynı gemide değilmişiz gibi birbirimizi top tutmak kime yarar ki!

Eğer bu işin içinde rant ve çıkar yoksa kazanmak da kaybetmek de makul ölçülerde kabul edilebilmeli, kaybettiğimizde yerimize gelenlerin neler yapacaklarını görmeliyiz.

Emin olun Osmanlı’da bütün padişahlar kendilerini vazgeçilmez sanıyorlardı. O yüzdendir ki yerlerine ancak öldüklerinde başkaları gelebiliyordu.

Osmanlı’nın son dönem padişahları da öyle değil mi!

Yanmış yıkılmış Osmanlı biterken küllerinden Türkiye Cumhuriyeti çıkmıştı…

Siyaset, bir bayrak yarışı olmalı.

Siyaset, rant kapısı olmaktan çıkmalı.

Halk istediği zaman yöneticilerini değiştirebilmeli.

En önemlisi, vatandaşların vergisi nasıl ve nereye harcanıyor herkes bilmeli.

Kendinizi anlatmak için broşür mü bastıracaksınız? Efe Ofset hazır; sizi bekliyor. Bastırın dağıtın.

Konuşma mı yapacaksınız? Alın size Radyo Remix… Anlatın kendinizi mikrofonlara, isteyen dinlesin..

20-30 kişi ile iki laf edemeden mekan mekan dolaşmanın kime ne faydası var! Benim koştur koştur balkan turu gibi, bu olsa olsa ‘koştur koştur seçmen tokalaşması’ olur.

Haber mi istiyorsunuz; iste Küçükmenderes Gazetesi orada… Gidin ne demek istiyorsanız anlatın. Ertesi günü gazete sayfalarında…

Çevreyi de kirletmeyin zamanınızı da verimli kullanın.

Hiçbir seçim, ölüm kalım mücadelesi veya kurtuluş savaşı değildir. Bir ülkenin kaderi de bir partiye bağlı olamaz. 80 milyonluk bir ülkede 800 yönetici rahatlıkla bulunur. ‘Biz kaybedersek, ülke elden gider’ anlayışı sağlıklı bir anlayış değildir.

O zaman bu ülkenin devlet geleneği oturmamış demektir ki ‘Türklerde 1000 yıllık devlet geleneği’ sözü beylik laftan başka bir şey değildir.

Son söz: Bu ülkede yaşayan, vergi veren herkesin bu ülkeyi yönetme hakkı da vardır.

Ve ‘ortak akıl’ her şeyin üstündedir.

Seçim ve gürültüsü