Savaşın gölgesinde kalmış hazineler

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

1922 yılında Howard Carter’ın Tutankhamun’un mezarını keşfetmesi ve el değmemiş hazinelerin gün yüzüne çıkarılması, tüm dünyada manşetlerden duyurulmuş ve geniş bir ilgi uyandırmıştı. Firavunun mumyası incelenirken etrafta kameralar vardı. Kazı alanına önemli ziyaretçiler akın etmekteydi.

Pierre Montet adlı Fransız arkeolog, Howard Carter’dan kısa bir süre sonra Mısır’da Nil deltasının şu an kurumuş olan Tanitik kolu üzerinde bulunan eski bir liman kenti Tannis’te kazı çalışmalarına başladı. Tannis, 20. Hanedanlığın sonlarında kurulmuş ve 21. Hanedan döneminde Mısır’ın kuzey başkenti olmuştu.

Montet bu alanda kazı yapmadan önce Tannis, daha önce iki önemli kazıdan geçmişti. Ancak o, burada gözden kaçmış şeyler olabileceğini düşünüyordu. Nitekim onun başkanlığında devam eden kazılar, onu haklı çıkardı. On yıldan fazla süren kazıları sonunda 1939 senesinde Firavun II. Osorkon’un mezar hırsızları tarafından yağmalanmış mezar odasını buldu. Firavun II. Takelot’un lahdini ortaya çıkardı. Daha sonra bulduğu odalara bitişik başka odalar olduğunu fark etti ve kazı alanını genişletti. Montet, sonunda amacına ulaştı. Mezar hırsızları tarafından gözden kaçırıldığı için yağmalanmamış üç mezar odası içeren bir kraliyet mezar kompleksi ortaya çıkardı. Böylece el değmemiş kraliyet cenazelerine ulaştı.

Montet’nin keşfettiği mezarlardan birinde yatan II. Shoshenq adlı firavun, Montet mezar odasını bulmadan önce bilinmiyordu. Montet’in bulduğu bir diğer mezar, 21. Hanedan firavunlarından I. Psusennes’e aitti. Mısır’ın bu dönemi ve firavun I. Psusennes çok az bilindiğinden keşif, oldukça önemliydi. Öteki mezarlarda ise I. Psusennes’in oğlu firavun Amenemope ve III. Shoshenq adında bir firavun daha yatmakta idi.

Mezar odalarında bulunanlar, Tutankhamun’un hazinesine rakipti. Tannis’ten altın maskeler, gümüş tabutlar, ayrıntılı işlemelerle bezenmiş lahitler, bilezik, kolye ve muska gibi göz kamaştırıcı cenaze hazineleri gün ışığına çıkarıldı. Bunların yanında mezardan çıkarılan yüzlerce heykel, vazolar, çeşitli kaplar, sofra takımları, yöneticilerin zenginliğini ve zamanın sanat anlayışını yansıtan değerli objelerdi ancak buradaki her şey, Tutankhamun’un mumyası ya da mezar odasından çıkanlar kadar sağlam değildi. Bunun nedeni, Nil Vadisi gibi ıslak ve nemli bir yere defnedilmeleriydi. Böylece cesetleri ve mezar odalarına konan ahşap nesneler, zamanla tahrip olmuştu. Oysa Tutankhamun ve diğer firavunlar, bir çöl olan Krallar Vadisi’ne gömülmüş ve kuru iklim sayesinde binlerce yıl korunmuştu.

Tannis firavunlarının mezarları da insan formundaydı fakat alışılmışın dışındaydı çünkü altından değil, gümüşten yapılmıştı. Eski Mısır, doğal altın rezervleri bakımından zengindi. Üstelik Eski Mısırlılara göre altın, tanrıların eti kabul edilirdi. Parlak görüntüsü ve kararma ya da paslanmaya maruz kalmama özelliği, ona tanrılar gibi sonsuz kalıcılık imkanı veriyordu. Bu nedenle genel olarak firavunların tabutları altından yapılırdı. Gümüş, soluk görünüşü nedeniyle tanrıların kemiklerini simgeliyordu ve Mısır’da altından çok daha az bulunduğu için oldukça değerliydi.

Tannis kazılarında bulunan gümüş tabutlar, gelişen ticari bağlar sayesinde bir zamanlar Mısır’da seyrek bulunan gümüşün bu dönemde yabancı tacirler tarafından ülkeye çokça getirildiğini göstermekteydi çünkü sadece I. Psusennes’in tabutu için 90 kilo saf gümüş kullanılmıştı. Ayrıca gümüşü işlemesi, altını işlemekten çok daha zahmetli olduğundan işçiliği daha yoğun bir değer taşıyordu. Tek bir tabutu yapmak ve firavunların yüzlerindeki detayları tabuta işleyebilmek, yüzlerce saat sürüyordu. Bu nedenle bu dönem firavunlarının zenginlikleri kadar güçlerine de vurgu yapmak amacıyla gümüş kullandıkları düşünülmektedir.

O dönem kazıların önemi anlaşılamasa da ortaya çıkan eserler sayesinde günümüzde birçok konu aydınlığa kavuşmuştur. Keşiften önce bu dönem krallarının fazla varlığa sahip olamayan güçsüz krallar olduğuna inanılıyordu. Oysa çıkan hazineler ve mezarların güneydeki diğer firavunların mezarlarıyla benzer tarzda dekore edilmiş olması, Mısır’ın bu dönemine ait bilinenlerin yanlış olduğunu gösterdi.

Tabutlar gümüşten olsa da ölüm maskeleri, Tutankhamun’unki gibi som altındandı. Montet’nin kazılarında dört altın ölüm maskesi çıkarılmıştı. Tannis hazinelerinde Tutankhamun’un hazinesinde bulunandan çok daha fazla lapis lazuli taşı bulunuyordu. Bu taş, 5000 km. ötedeki Afganistan’dan geldiği için son derece değerli ve pahalı bir taştı. Değerli metaller, son derece titiz ve zarif bir sanat anlayışıyla işlenmişti. Tüm bunlar, burada yatan firavunların ve mezarından çıkanlar nedeniyle özellikle Psusennes’in sıradan, güçsüz ya da kısa süreli yöneticiler olmadığını ortaya çıkarmıştı. Örneğin Psusennes; 46 yıl hüküm sürmüş, oldukça zengin bir yöneticiydi.

Mısır, üçüncü ara dönem adı verilen bu kargaşa döneminde Kuzey ve Güney olarak ikiye ayrılmış durumdaydı. Güney, daha zengin ve genişken Kuzey ise sadece delta bölgesinden ibaretti. Ayrıca Güney kısma göre daha fakirdi. Tannis’te bulunan hazineler bu yüzden kafaları karıştırmıştı. Kuzeydeki bu topraklar, nasıl krallara uygun zengin bir bölge haline getirilmişti? Cevap, yıllar sonra I. Psusennes hazinesinden çıkan bir kap üzerindeki imzada bulundu. Bu imzadan Psusennes’in sadece firavun değil, aynı zamanda başrahip olduğu bilgisi elde edilmişti. Yani hem bir firavun olarak halkından vergi toplayabiliyor hem de başrahip olduğu için tapınağın gelir kaynaklarını da elinde topluyordu.

Kazıların bir diğer faydası ise ünlü firavun II. Ramses ile ilgiliydi. Tannis kentinde bulunan birçok eserde II.Ramses’in imzası vardı. Bu nedenle Pierre Montet, II. Ramses’in Nil deltasının doğusunda kurmuş olduğu büyük bir kent olan Pi-Ramses’i bulduğunu düşünmüştü. Ölene kadar da buna inandı ancak daha sonraki teknolojik gelişmeler sayesinde Pi-Ramses’in yeri tespit edilince I. Psusennes hakkında bir gerçek ortaya çıktı. Ramses’in şehri, Nil Nehri kollarından birinin kenarında kurulmuş ancak zamanla nehrin kolu yer değiştirince önemini yitirmiş ve terk edilmişti. Psusennes, kendi döneminde burada bulunan önemli eserleri, dikilitaşları, tapınakları Tannis’e taşıtarak adeta Ramses’in şehrini başka bir yere taşıtmış ve kurtarmıştı.

Velhasıl Pierre Montet’nin gün yüzüne çıkardığı Tannis hazineleri, tüm zamanların en büyük keşiflerinden biri olduğu ve birçok gerçeğe ışık tuttuğu halde II.Dünya Savaşı nedeniyle dikkat çekmedi. Hatta günümüzde dahi pek bilinmemektedir ancak araştırmacılar, ihmal edilmiş bu önemli kalıntılar ve hazineler üzerinde bugün dahi çalışmaya devam etmektedir. Bu çalışmalar sayesinde her geçen gün Mısır’ın üçüncü ara dönem adı verilen bu karanlık çağı hakkında yeni bilgiler elde edilmektedir.

Savaşın gölgesinde kalmış hazineler