Sabaha uyanmak farklı bir dilde

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Fırtına, “Geliyorum” diyor. Renkler teker teker kaçıyor sanki. Önce gökyüzü ışığını alıyor gökyüzünden. Mavi rengini de kaybediyor. Gri ve gri… Gittikçe ağırlaşan bir tortu gibi dağların üzerinde. Füme. Sanki gök yere inmiş ve ben ilerledikçe o belirsiz atmosferin göbeğine giriyorum. O belirsiz atmosferin etkisini daha da attırdığını da fark ediyorum. Garip bir his…

Yolun zift rengini yakalamaya çalışan, alçaldıkça alçalan bulutlar sonunda bir damla bırakıyor, bir tane daha, bir tane daha…

Yolun kenarında tüm ışıltısıyla kendini gösteren şeftali ağacının kaçamak gülüşüyle buluşuyorum. Pembe ve gri, hoş bir etki oluşturuyor…

Ağızda eriyen ve yok olan pasta kreması gibi bir tat bırakıyor. Rüzgar, etkisini arttırmaya başlıyor. Zeytin ağaçları arasında dolaşıyor hızla. Adım adım ilerliyor dağdan ovaya doğru. Yükseklerin nefesini ovanın üzerine yaymak ister gibi. Kararlı ve sert…

Faal bir zamanı yudumluyoruz hep birlikte. Hızla değişen doğa, her gün yeni bir elbiseyi giyerken üzerine, renkten renge düşürürken gönlünü takvim, “Ben Mart’tayım” diyor. Mart. “Mart kapıdan baktırır” söylemini gerçekleştirmek ister gibi bugün…

Bugüne böyle başlamanın etkisiyle günün gerisine dair beklentiler büyütüyorum içimde.

Şiir zamanı bugün, şiir olsun günüm. Bahar zamanlardan, bahar ne güzel. Söylemesi bile hoş. Yanına belagat ne yakışır. Güzel söz söyleme. Dil üstünde bir dil ile konuşmak. Az sözle çoğu ifade edebilmek. Veciz bir şekilde… Biraz duygusal, biraz kırılgan, daha çok duyarlı ve gerçeği farklı bir üslupla haykırmak… Ucu bucağı yok…

bir çayı yudumlarken sabah

baharı yudumluyor mevsim

tazelerken çayı insan

tazeliyor adını her gün

düşürüyor gönlünü halden hale

bekle gör dercesine…

Sabaha uyanmak farklı bir dilde