Renklere atfedilen anlamlar

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Dünyanın çeşitli yerlerinde yaşayan her kültürün renklere yükledikleri anlamlar farklıdır. Bu anlamlardan bazıları yüzyıllar aşıp günümüze kadar ulaşmış, bazıları ise zaman içinde değişmiştir.

Toplumlara ve o dönemdeki etkilere göre bazı renkler daha önemli görülür. Örneğin Çin kültüründe zamanla kırmızı öne çıkmış olsa da geçmişte sarı, daha ön planda olan renkti ve hanedanın rengi olarak kabul görürdü. Bu nedenle hükümdarların kıyafetleri sarı ipekten dokunurdu.

Günümüzde kırmızı, Çin kültüründe iyi şansı simgeler ancak aynı renk, Güney Afrika’da yas rengidir. Batı ülkelerinde yas rengi olarak siyah kullanılırken bazı Doğu Asya ülkelerinde beyaz kullanılır.

Mısırlılar, rengin kişiliklerimizin özelliklerini yansıttığına inanırlardı ve sonuç olarak eski Mısırlılar için renk sembolizmi oldukça önemliydi. Sarı ve altın güneşle ilişkilendirilir; her zaman firavun ile rahipleri için taçlarda, ayrıca süs eşyalarında kullanılırdı. Bir firavunun cesedi mumyalanırken ağzına diğer dünyada konuşmasını yeniden sağlayacağına inandıkları için yeşil bir taş konurdu. Eski Mısır’da kırmızı da sevilen bir renkti. Kırmızı hardal, kadınların dudaklarını ve yanaklarını renklendirmek için kozmetik olarak kullanılırdı. Kutlamalar sırasında insanlar, vücutlarını bu pigmentle boyarlardı. Mısır kültüründe kırmızı; yaşam, sağlık ve zaferle bağlantılıydı. Duvar resimlerinde de bu renkten sıklıkla yararlanılmıştı.

Günümüzde kız çocukları için pembe, erkek çocukları için mavi renk tercih edilse de bunun geçmişi çok eski değildir çünkü geçmişte tam tersi yapılırdı. Özellikle Batı toplumlarında genel olarak kabul edilen kural; oğlan için pembe, kız için maviydi. Bunun nedeni, daha kararlı ve güçlü bir renk olan pembenin erkek için, daha narin ve zarif görülen mavinin ise kız için uygun bulunmasıydı. Mavi rengin Batı toplumlarında daha feminen yani kadınsı görülmesinin nedeni, M.S. 6. yüzyıldan beri Meryem Ana’nın üzerindeki pelerinin mavi olarak tasvir edilmesiydi. Amerikan kültürünün etkisiyle 1950’li yıllarda pembe daha kadınsı bir renk olarak kabul edilmeye başlanana kadar durum böyleydi.

Tarihi süreçte mavi gibi bazı renkler, asaleti ortaya koymanın bir yolu olarak terimleşti. “Mavi kan” ifadesi, buna en güzel örnektir. Bu terim, İspanyolca “sangre azul” ifadesinden gelir. Endülüs Emevileri döneminde Araplar, İspanya’nın çoğuna hükmetmişti. Araplar, bu bölge halkına göre daha koyu tenliydi ve İspanya’yı yönettikleri yedi yüzyıl boyunca bu bölge halkı ve Araplar arasında birçok evlilik gerçekleşti ancak Endülüs Emevileri döneminde küçük bir kontluk olarak ortaya çıkan Kastilya’da yaşayan İspanyol aristokratlar, Araplara karşı kurulan ittifaklarda yer aldılar ve onlarla evlenmeyi, halk olarak kaynaşmayı reddettiler. Bölgedeki Yahudi halkla da ırk olarak karışmadılar. Bundan dolayı asil saydıkları kanlarına vurgu yapmak için kendilerini “sangre azul” olarak adlandırdılar. Böylece kendilerini yöneticilerinden ve diğer aristokratlardan ayırmaya başladılar. Bununla kastettikleri şey, çok açık tenleri nedeniyle kollarındaki damarların kanları sanki o renkte akıyormuşçasına mavi görünmesiydi. Bu terim, daha sonra diğer Avrupa ülkeleri tarafından bir asilzadeyi tanımlamak için ödünç alındı ve mavi kanlı denilince yönetimdekiler yani ayrıcalıklı bir kesim akla gelir oldu.

Orta Asya Türk kültüründe de renkler önemliydi. Burada yaşayan Türklerin benimsediği kozmolojik sistemde dört ana yön bulunurdu. Bu yönler, renklerle ifade edilirdi. Kuzeyin simgesi kara, güneyinki al, doğununki mavi ya da yeşil, batınınki ise beyazdı. Sarı renk ise bu dört yönün tam ortasını yani merkezi temsil ederdi. Yani sarı renk, merkez hakimiyetini ve gücü temsil ederdi. Moğollarda da görülen bu sıralama şekli, Çinlilerde de bu şekildeydi. Yönler ve renklerin ilişkilendirilmesi, Maya kültüründe de vardı.

Orta Asya kültürlerinde kutsal bir renk olarak görülen sarı, Arap ve Batı kültüründe çok farklı çağrışımlara sahipti. Örneğin bir dönem inanmayanların rengi olarak kabul edildiğinden Yahudilere sarı rozetler taktırılmıştı. Nazi döneminde Almanların Yahudilerin kıyafetlerine zorla taktırılan Davut yıldızının renginin sarı olması da renge yüklenen bu anlamdan dolayıdır.

Roma’da, Çin’de ve diğer bazı toplumlarda da benzer uygulamalarla sınıfa, statüye ve cinsiyete göre renklere getirilen kısıtlamalar, İlk Çağ’da olduğu gibi Orta Çağ ve Rönesans boyunca da varlığını sürdürmüştür. Bu bağlamda renkler, geçmişte hiyerarşileri güçlendirmenin yollarından biri olmuştur. Günümüzde de bazı renkler çeşitli gelenekler vasıtasıyla öne çıkmakta, belli şeyleri simgelemektedir. Ayrıca reklamlar ve dikkat çekilecek durumlarda insanların algısını etkilemek için de en çok kullanılan yöntemlerden biri işe yarayacak rengi öne çıkarmaktır. Örneğin kırmızı enerji, tutku ve tehlike; turuncu gençlik, coşku ve yaratıcılık; yeşil doğa, uyum, zenginlik ve istikrar; mavi sakinlik, güven ve zeka; mor lüks yaşam, maneviyat ve gizem; siyah güç, zarafet ve incelik; gri profesyonellik, tecrübe ve ciddiyeti çağrıştırır.

Velhasıl renkler, geçmişte ve günümüzde hayatımızın önemli bir parçası olmuş ve çeşitli şeyleri sembolize etmek için kullanılmıştır ve kullanılmaya da devam edecektir.

 

Renklere atfedilen anlamlar