Ne yazayım!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kadınlar dertlidir… Örneğin sanıyorum birçok kadının “Bugün ne pişireyim?” derdi vardır. Köşe yazarları da benzer bir derdi vardır: “Bugün ne yazayım?”

Tabii, yemek pişirmek sadece kadınlara özgü bir dert değildir; bu konu sakın yanlış anlaşılmasın. Zira en ünlü ustaların erkek olduğu biliniyor. Belirtmek gerekirse şimdiye kadar eşime “Bugün şunu pişir” demişliğim yoktur. Ben, ne buldum yiyenlerdenim.

Ama okur “Ne buldum okurum” demez herhalde. Para vererek satın aldığı gazetede az biraz kalite arar gibime geliyor. Zaten aramalıdır da!

Rahmetli başyazarımız Mustafa Erdal abimiz de ‘Yazı; yayınlandıktan sonra yazardan çıkar, kamunun olur” derdi.

Biliyorsunuz gazetemiz, haftanın ‘pazar hariç’ altı günü okuyucuya ulaşıyor. Salgın nedeniyle cumartesi günleri sokağa çıkma yasağı ilan edilince cumartesi günleri de yayınlanmıyor. Ben de bir köşe yazarı olarak haftanın 4-5 günü yeni yazılarla okurun önüne çıkmaya çalışıyorum. Açıkçası “Ne yazısı yazayım?” dediğim günler oluyor. Bunun nedeni elbette ki konu sıkıntısı çekmek değil.

Her konuda istediğim gibi yazamamak!

Bazen okurlarım veya dostlarımdan da “Şu konuyu yazsana” diye öneriler aldığım olur. 23 yıldır yazan biri olarak bölgenin birçok konusunu köşeme taşıdım. Yazdıklarım, artık tekrardan ibaret olmaya başladı.

Gazetemizin çıkmaya başladığı 1997 yılından bu yana birlikte yazmaya başladığımız veya bize sonradan katılan kaç arkadaşımız devam ediyor ki! Ve kaç arkadaşımız zaman zaman kendini tekrar etmiyor ki! Şöyle bir düşünüyorum: Yaşar Varış abi, haftada bir yazsa da çıktığından bu yana yazanlardan. Yaşar abi de zaman zaman kendini tekrar ediyor. Sanıyorum bazen de eski yazılarını güncelliyor.

Ben, bazen iş yoğunluğundan köşemi dolduracak yeni yazı yazamıyorum. O zaman arşivdeki eski yazılara sarılıyorum ve bazen bakıyorum eski yazılardan bu yana önerilerim dikkate alınmış mı veya gereği yapılmış mı diye… Evet, bazen dikkate alındığını görüyorum ama çoğunlukla ‘az gittik, uz gittik!’ hikayesi…

Yazılarımı kitap haline getirmeye kalksam belki en az 10 kitap yapar. 24 yıldan bu yana haftada ortalama 2-3 yazı desek… Yılda en az altı-yedi yüz yazı yapar. Bir kitabın 100-150 yazıdan oluştuğunu düşünürsek…

Öte yandan kaç kişi daha önce okuyamadığı yazılarım için kitabımı alır ki! Belki ileride değerli olabilir… O zaman yazılarımı merak edenler gelir, arşivlere bakarlar.

Artık kitaplar da okunmuyor.  İnsanlar, tüm kitaplar için geçerli olmasa da aradığını ansiklopedilerde buluyor. Kitap okuyan üç beş kişi kalmadı mı!

**

Geçen hafta çevremizden tanıdığımız ve sevdiğimiz abilerimizi yitirdik. Reislerin Mustafa abi, Halil Ağa’nın Mehmet abi ve Taşkafalardan Mustafa Ali abi… Hepsi de sevilen, sohbeti çekilen ve kendilerine göre saygınlıkları olan insanlardı. Bir kuşak yenileniyor. Yakın zamanda kimsecikler Avni Hoca’yı, Çavuş Dayı’yı, Eser Emmi’yi anımsamayacak… Denizde bir damla kadar bile yer kaplamıyoruz.

Binlerce belki de milyarlarca yıldan bu yana kimler geldi kimler geçti! İnsanlık, ne felaketler gördü ne salgınlar yaşadı! Hayat devam ediyor, hem de olanca hızıyla…

Kelimeler, başka kelimeleri çağırıyor. Cümleler paragraflara, sonra da yazıya dönüşüyor.

Yazacak çok şey var da okuyacak kaç kişi kaldı?

Ne yazayım!