Mülteci meselesi ve liyakat …

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sosyal bilimlerde toptancı yaklaşımlara her zaman karşı olmuşumdur.

Yani bütün elmalar tatlıdır veya bütün soğanlar beyazdır gibi…

Hayır! Bazı elmalar ekşi, bazı soğanlar da mordur…

Şimdi gelelim özelde Suriyeli, genelde ise mülteci veya göçmen meselesine…

Baştan söyleyeyim: Mültecilere ‘vatandaşlık hakkı’ kolayca verilmemelidir. Kontrol altında tutulabilir ve çalışma izni sağlanabilir. Vatandaşlık hakkı başkadır.

Suriye meselesinin uluslararası boyutu olduğunu biliyoruz. Sadece Suriye mi! Genelde Ortadoğu diyelim biz buna. Hatta az gelişmiş, hatta geri kalmış veya bıraktırılmış ülkeler…

Suriye konusunda yapılan yanlış ve doğruların ayrıntılarına girmeyeceğim.

Şunu da söyleyeyim: ‘Bütün Suriyeliler vatan kaçkını ve suç makinesidir’ gibi toptancı yaklaşımlar da doğru değildir.

“Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okumak, Emevi Camisi’nde namaz kılmak gibi” söylemleri bir kenara bırakıp bir ülkedeki iktidar değişikliklerinin iç dinamikler sonucunda gerçekleşmesi gerektiğine inanırım.

Bütün toplu göçler sıkıntılıdır. Gidene de karşılayana da…

Hep bazı soruların yanıtını kim nasıl verecek merak ederim:

“Neden Müslüman coğrafyasında kendi vatanlarında barınamayanlar, başka bir Müslüman ülkeye değil de laik veya Hıristiyan ağırlıklı Batı’ya gitmeyi tercih ederler?”

Başka bir soru soralım:

“Bayramlarda kendi ülkelerine ‘rahatlıkla’ gidip gelebilenler ‘mülteci’ midir!”

Mülteci, kendi ülkesinde gördüğü toplumsal ve siyasal baskılardan dolayı kaçmak zorunda kalan insanlardır. İltica etmekten gelir.

Göçmenlik ayrıdır. Gönüllü de olabilir, zoraki de!

İstanbul’daki ‘Suriyeli’ mitingi ile ilgili gelişmeleri basın yayın organlarından takip ettim. Eğer çok önyargılı değil de nesnel bakışlı biri iseniz mitingi düzenleyenleri, mitingi protesto edenleri ve devletin mitinge ilişkin tavrını görmüş olmanız gerekir. Ve sorunun başlangıcına hiç değinmediklerini.

Neden bu duruma düştüler!

Göçmenlik zordur… Köyden kente gelenler, doğudan batıya göç edenler ve ülke değiştirenler…

Bir ülke içinde iki komşu köyün bile gelenekleri farklı ve bu farklılıklar, zaman zaman kavgalara neden olabiliyor. Dil bilmezsin, yerli kültüre yabancısındır.

Dedim ya, Suriye politikasına girmeyeceğim. Ülkemizde var olduğu söylenen 5 milyona yakın Suriyelinin ileride ne gibi sorunlara yol açabileceklerini de yazmayacağım. Zaten bunları zaman zaman basın yayın organlarında görüyor, okuyoruz.

Ama göçmenlere yönelik daha ‘ulusal’ ve ‘evrensel’ değerleri ön plana çıkarmamız gerektiğini söyleyebilirim. Ötekileştirici ve milliyetçi değil!

Sorunlar, halı altına süpürülerek ortadan kaldırılamaz. Ödemiş Kent Konseyi olarak biz de ‘Göçmen Meclisi’ oluşturmayı planlıyoruz. Varsa sıkıntı, sorun ve çözüm önerileri, buralarda konuşulsun istiyoruz.

Benim şahsen orta halli ve uyumlu bir Suriyeli ile alıp veremediğim olmaz. İnsanlar ve halklar kardeştir düşüncesindeyim.

Ama dedim ya, vatandaşlık kolay verilmemeli ve Türkiye yol geçen hanı olmamalıdır.

**

Torbalı Belediye Başkanı’nın oğlu ile ilgili haberleri hep birlikte okuduk. Özellikle yandaş basında zirve yaptı. Ormanı görmeyenler ağaca takıldılar diyebiliriz…

Benzeri bir olay Ödemiş’te de geçtiğimiz dönem en bariz şekilde yaşandı. Hatta Tire Belediye Başkanı, seçilemeyince gitti Bayındır’da danışman oldu… O zaman kimi kesimler ağzını açmazken şimdi Torbalı’da merkez üssü kurdu…

‘Üç gün’ belediyede çalışıp da devletin diğer birimlerine KPSS’ye girmeden aktarılanları da biliyoruz. Ballı maaşları alanlar, iki üç yerden nemalananlar…

Kural şudur: Belediyeler kamu malıdır. Buralarda çalışanlar, kamu adına çalışır ve işsizinden patronuna kamunun hakkından maaş alırlar.

“Vay efendim benim kardeşim, oğlum, kızım ya da akrabalarım…”

Belediyelerde her şey şeffaf olmalıdır. Buralar, baba mirası şirketler değildir.

Hepimiz biliyoruz ki kimi kamu kurumlarında hiçbir iş yapmadan maaş alanlar var. Ayda birkaç kez toplanıp huzur hakkı adı altında binlerce lira maaş alanları bulmak zor değil. Akşama kadar masada oturup gelene gidene çay söyleyenler, çok uzağımızda değil.

Ne dedik? Her şey şeffaf olmalı. Vatandaş yani kamu, kamu kurumlarında kim ne iş yapıyor, nasıl oraya girmiş ve kaç lira alıyor bilmeli…

Hani Necip Fazıl Kısakürek’in Sakarya Türküsü şirininde geçen ve buram buram hamaset kokan “Öz yurdunda garipsin, öz vatanında parya” dizeleri var ya!

Parya, Hindistan’da toplum dışına itilmiş bir halka verilen addır. Örtülü ödeneklerden desteklendiği açığa çıkan İş Bankası müfettişi, şair ve yazar Necip Fazıl, ne zaman ‘paryalık’ hissetti bilemiyorum ama artık dünya, insanlığın yurdu olmuş durumda.

Irkçı hiç olmadım. Milliyetçilik ile ırkçılığın ayrımını bilirim. Millicilik ile milliyetçiliğin de farklı kavramlar olduğunu söyleyebilirim.

Ruhi Su, “Dinleyin arkadaşlar / Bir atasözümüz var / Biri yer biri bakar / Kıyamet ondan kopar” dedikten sonra şiirini “Herkese yeter dünya / Herkese yeter ekmek” dizeleri ile bağlamış.

Refik Durbaş da ‘Barış koyun çocukların adını’ şiirinde şöyle der:

Barışı sever bütün çocuklar / beştaş, saklambaç, elim sende / bu yüzden anlamı aynıdır, değişmez / barış sözcüğünün halkların dilinde”

Liyakat; layık olma, yaraşma, yaraşırlık, uygunluk demektir. Yeterli olma durumu, yetenek.

Liyakat gideli çok oldu be!

Mülteci meselesi ve liyakat …