Merhamet eğitimi

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Vaktiyle çocukluk yıllarımda ilk defa sapanım olunca soluğu hemen ormanda aldım… İlk atışta bir serçe vurdum… Serçe yere düşünce hemen düştüğü yere koştum… Tam elime alacaktım ki kanatlanıp uçuverdi… Tam vuramadığım için öyle üzülmüştüm ki sormayın… Ama sonradan “İyi ki canını almadım” diye hep şükrettim… Çünkü “Küçücük bir cana eziyet ettim” diye hep üzüldüm… Ya öldürseydim? Şükür, Allah onu göstermedi…

Merhamet eğitimi denince hemen aklınıza empati, sevgi, saygı, şefkat ve acıma kaynaklı duyguların öğretilmesi gelmesin… Gerçekte biz, bu dünyaya bu güzel huyların hepsine sahip olarak geliriz…

Merhamet eğitiminden muradımız, bu hasletleri uyandırmak ve baskın kılmak… Üzerlerine dünya kokusunun sinmesine engel olmak… Bunların gönüllere ve topluma kök salmasına zemin hazırlamak…

Biz, merhameti gazabını geçen Allah’ın kullarıyız… Biz, alemlere rahmet olarak gönderilen bir Peygamber’in ümmetiyiz… Peki, hal böyleyken merhameti zirve yapan bir İslam dünyası veya bir Müslüman olabiliyor muyuz?

Kur’an ve Hz. Peygamber, bize cennet ve cehennemden haber verir… Bu haberde insanlığı sakındırmanın yanında “Yaşadığınız dünyayı cennete çevirin, cehenneme değil” manası da vardır…

Tabii, evrendeki tüm varlığın insan için yaratıldığını buyuran Allah, alemi ve içindekileri hoyratça kullanmamız için bize sunmuyor… Doğuştan getirdiğimiz güzel duygularımızla alemi, imar ve ihya etmemizi istiyor… Evrende konulan dengeyi emanet bilinci içinde muhafaza ederek huzurun hakim olduğu bir cennete dönüştürmek için boyun eğdiriyor…

Yukarıda saydığımız güzel huylar, ahlak kapsamında değerlendirilmekte ve bu bağlamda işlenmekte… Klasik İslam konuları içerisinde ahlakın inanç, ibadet ve muamelat sonra zikredilmesi ve konu olması, merhamet eğitimindeki problemin yanlış metodik temelini gösteriyor…

Öğretmen Ayhan hocamızın Kaymakçı’da bizzat kendi öğrencisi tarafından şehit edilmesi, merhamet eğitiminin yoksunluğunun acı bir örneği…

Eğitimci Doğan Cüceloğlu bir hatırasını şöyle anlatır:

“Annem öldüğünde 10 yaşındaydım… Babam okuması yazması olmayan bir Yörük kadınıyla evlendi… Ve bir gün o kadın, sapanla kuşa taş attığımı görünce bana,

– ‘Atma yavrum, vurma kuşa!’ dedi. Annesini kaybetmiş 10 yaşındaki bir çocuğun öfkesiyle,

– ‘Ne var! Ufacık kuş işte!’ dedim.

– ‘Canın büyüğü küçüğü olur mu? Allah her birine bir can vermiş. Vurma yavrum, günah!’ dedi.

Bu okuma yazma bilmeyen köylü kadınının ne dediğini yıllar sonra anladım. İyi olan, saygılı ve merhametli davranmakmış… Doğru olan, taş atmamakmış… Adil olan, hem yaşamak hem de yaşatmakmış…”

Biz en güzeli cana ilişmeyen, cana değer veren çocuklar yetiştirelim… Çocuklarımızın eline şiddet konulu oyunlar yerine yaşatma temalı oyunlar verelim… Onların sahip oldukları empati, sevgi, saygı, şefkat ve acıma gibi duygularını yeşertelim…

Merhamet eğitimi