Linç ve adalet

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

10 yaşındaki Ceylin’in ölümü veya öldürülmesi ile ilgili yaşananları biliyorsunuz. Perşembe günkü yazımda, Ödemiş’teki görüntülerle ilgili sonuçlar çıkarmış ve linç görüntülerinin ilçemize yakışmadığını söylemiştim. Konuyla ilgili ayrıntılar yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.

Elbette bu olayla ilgili yazılacak çok şey var. Ben size konuyu emniyet gözünden anlatmayacağım; o benim işim değil çünkü. Gelişmelerle ilgili ortaya ilginç bilgilerin ortaya çıktığını hep birlikte görüyoruz. Bunda yerel basın yayın çalışanlarının da katkısını görmek gerekir. Bu konuda bir sıkıntı yok. Konunun anlaşılması ve çözümü çerçevesinde, yerel basın yayın çalışanlarının yaptıkları katkılarını saygıyla anıp asılsız ve teyit edilmemiş bilgileri halka ham haliyle sunmanın olumsuz sonuçlarına tepki göstermemiz gerekir.

Şunu çok açık biçimde belirtmem gerekir ki, linç görüntüleri ilçemize yakışmamıştır. İzmir dışında yaşayan ve Ödemiş’i tanımayan kimi arkadaşlarımdan Ödemiş’teki görüntülerle ilgili mesajlar aldım. Onlara Ödemiş’in böyle bir şehir olmadığını ve yaşananların TV’lerdeki canlı yayınlardan ve verilen asılsız bilgilerden kaynaklandığını söylemeye çalıştım. Ödemiş, sakin bir kent görünümünde iken birden bire kaynayan bir kazan görüntüsü ile TV’lere çıktı.

Ceylin’i toplum olarak koruyamadık. Ülkemizde benzer olaylar, neredeyse her gün oluyor…

Gazeteci Tanıl Bora’nın “linç” konusunu detaylıca tartıştığı ve bu ve benzeri sorulara yanıt veren “Türkiye’nin Linç Rejimi” (İletişim Yayınları 2008) adlı kitabının sunuş yazısı dikkatimi çekti. Benzeri görüntüler, ülkemizin çeşitli tarih ve şehirlerinde yaşandı.

Örneğin 6-7 Eylül 1955 yılında İstanbul’da yaşanan olaylar, 3 Temmuz 1993 tarihinde Sivas Madımak Oteli’nde yaşananlar, 2013 Gezi Olayları esnasında Eskişehir’de Ali İsmail Korkmaz’ın uğradığı linç saldırısı, ilk aklıma gelen örnekler.

Linç, Ali Püsküllüoğlu’nun Türkçe Sözlük’ünde şöyle tanımlanıyor: “Halktan bir topluluğun, bir suçluyu ya da kendilerine göre suç olan davranışta bulunmuş birini yumruk, taş, sopa gibi araçlarla döve döve öldürmesi”

Tanıl Bora şöyle diyor: “Sosyal teoride bir unsur daha vurgulanır linci tanımlarken: Ajitasyon unsuru. “Halktan bir topluluk”, onları eyleme çağıran birileri tarafından seferber edilmiştir. ‘Bunlara kim dur diyecek!’ diye tahrik eden gazeteler tarafından… Doğrudan doğruya ‘Vurun şerefsize, ne duruyorsunuz!’ diye haykıran provokatör tarafından… Öfkeyle fokurdayarak kendi kendini azdıran kalabalık içinden ilk yumruğu indiren birisi tarafından…”

Bora’ya göre lincin hedefi şudur: “Suçlu veya kendine göre suç olan davranışta bulunmuş birisi” veya birileri… Linç, bir cezalandırma eylemi. Linççiler, “suçlunun” tespitini ve cezalandırılmasını bizzat ellerine alıyor, hukuku devre dışı bırakıyorlar. Hukukun “iyi” işlemediğini, suçluları layığınca cezalandırmadığını düşünüyorlar. Olağan yargılama prosedürü, zaten suçluluğuna çoktan karar verdikleri o reziller için –her kimseler– bir mükafat niteliği taşıyor onlara göre ‘Mahkeme aylarca sürecek, avukat bir boşluk bulup beraat ettirecek ya da içeri girse bile elini kolunu sallaya sallaya biraz yatıp çıkacak’; ‘Bunları zaten kolluyorlar”.

Tanıl Bora, linç kültürü içindeki insanlar için “Böyle düşünüyorlar. Dahası, o kişilerin ‘normal hukuku’ hak etmeyecek derecede aşağılık mücrimler olduklarını düşünüyorlar. İnsan cinsinden saymıyorlar onları. İnsanca bir muameleyi hak etmedikleri kanaatindeler” diyor.

Bora, linç kültürünü benimseyen kalabalıklara güruh diyor.

“Lincin öznesi olduğu kadar, nesnesidir de güruh. Linç girişimcilerini illa bir lümpenler topluluğu, azgın bir fanatik kitlesi, tutunacağı bir dal, bağlanacağı bir değer kalmamış kopuklardan müteşekkil bir kara kalabalık olarak tasavvur etmeyin. Elbette böyle bir kitlenin lince celp edilmesi bilhassa kolaydır; ‘böyleleri’ eşiği kolayca geçebilir, kırıp dökebilirler. Ama unutulmasın: Linç eylemi, ona kalkışanları, ona kapılanları güruha dönüştürür. Linci yapan güruh olduğu kadar, güruhu yaratan da linçtir. Linç deneyimi, girişim ve ajitasyon ‘aşamasından’ itibaren kitleyi, kalabalık içindeki insanları güruh haline getirir. Güruhlaşmanın meyli lincedir.

Lincin insanı dehşete düşüren, düşürmesi gereken yanı budur. İnsan topluluklarının güruhlaşması… Av güruhuna benzemesi… Yırtıcı hayvan sürüsüne benzemesi… Barbarlaşması… İnsanlıktan çıkması…

Linç, en aşikar medeniyet kaybıdır. Lincin sıradanlaştığı, kolektif bir utanç yaratmadığı, infial uyandırmadığı bir toplum, toplum olma vasfını yitiriyor demektir.”

Eğer vatandaş, ‘Nasıl olsa üç gün sonra çıkacaklar’ diyorsa tehlike vardır…

Eğer vatandaş, ‘Yattıklarıyla kalacaklar’ diyorsa tehlike vardır…

Eğer vatandaş, ‘adaletten korkmuyorsa’ tehlike vardır…

Adalet kavramı herkes için önemlidir. Adalet kavramı zedelendiğinde toplumun hoşgörü ve barış içinde yaşaması zora girer.

Adalet herkese lazımdır.

Bir gün gelir adalet, haksızlık edenlere de lazım olabilir.

Linç ve adalet