Laf çok, icraat yok…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz günlerde “Yaz geç be ya!” başlığı ile bir yazı yazmıştım. Bu yazıda insanların genel anlamda yazıp geçtiklerini ve getirisi ile götürüsünü hesap etmediklerini söylemiştim.

Tabii üstüne alınanlar olmuş. Oysa ben ‘bazı’ kişileri değil, ‘genel’ anlamda yazanları hedef almıştım.

Kimdi bu genel anlamda yazanlar! Özellikle gece yarısından sonra iki duble eşliğinde tuşlara basanlar…

“Yarası olan gocunur” demişler ya!

Ben ‘yaz-geç’ yapamıyorum…

Bugün bir başka ‘yap-geç’ üstüne kalem oynatalım.

Bugün atıklar ve ‘at-geç’ üstüne yazalım.

Küçük ölçekte ele alırsak özellikle sigara içenlerle pet şişede su içenler…

İşleri bitti mi elindeki atığı ‘at-geç’ yapanlar.

Oysa dünyada ‘atık yönetimi’ adı altında bir anlaşma, sözleşme ya da yasalar var.

“Üretim, uygulama ya da kullanım faaliyetleri sonrasında meydana gelen, ortaya verilmesi insan ve çevre sağlığı için tehdit oluşturan maddeler” atık kapsamında değerlendiriliyor.

Atıkların kaynağındayken azaltılması, ayrılması, toplanması, depolanması, bertaraf edilmesi ve geri dönüşümüne ilişkin işlemleri kapsayan yönetim şekline de ‘atık yönetimi’ adı veriliyor.

Yazılı antlaşmalara göre, ‘Atık Yönetimi’yönetmeliği ile atıkların meydana gelmesinden bertaraf edilmesine kadar olan sürecin insan ve çevre sağlığını dikkate alarak yönetilmesi, atık oluşumunun azaltılarak atıkların yeniden kullanımı için geri dönüşüm yönetiminin sağlanması, çevre ve insan sağlığını göz önünde bulundurarak belirli özelliklere sahip olan ve atık yönetmeliği kapsamında değerlendirilen ürünlerin üretilmesi ve piyasa koşullarındaki gözetim ve denetimlerinin yapılması düzenlenmiş.

İnşaat yıkıntı ve artıkları, evsel atıklar, ticari ve endüstriyel ve kurumsal atıklar, madenlerin arama, çıkarma ve işleme faaliyetlerinde çıkartılan atıklar, tarım, bahçıvanlık, su ürünleri, ormancılık, avcılık, balıkçılık ve gıda üretimi işlenmesi uygulamalarında meydana gelen atıklar…

Bunlar, sadece üç beş kalem…

Elektrikli eşya, ambalaj, araç, pil ve akümülatör ürünleri…

Say sayabildiğin kadar.

‘At geç’ yapmadan atık üreticisinin ve atık sahibinin yükümlülükleri de var.

Buna göre, insanlar atık üretimini en az düzeye indirecek şekilde gerekli tedbirleri almakla, atıklarını ayrı toplamak ve geçici depolamakla, ürettiği atıklara ve atıkların önlenmesi ile azaltılmasına yönelik olarak hazırlamakla yükümlü olduğu atık yönetim planını hazırlayarak sunmakla, ürettiği atıklar için bakanlıkça belirlenen esaslar doğrultusunda kayıt tutmak ve uygun ambalajlama ve etiketleme yapmakla sorumlu tutulmuşlar…

Sorumluluk…

Hiç de sevmeyiz ya!

Lafı uzatmayalım… Atık üretiyorsak bunun yok edilmesi görevi de bizim.

Çünkü dünya, kaynağı bitimsiz ve kirlenmeyecek bir yerleşim yeri değil.

O halde neler yapılabilir onlar üstüne bir proje üretelim.

Örneğin, bu işin en merkezinde belediyeler var. Tüm vatandaşlardan ‘atık’ parası topluyorlar.

Evsel atıkların kaynağında bertaraf edilmesi veya ayrıştırılması için proje üretmek zorundalar.

Ben basitçe söyle düşünüyorum: Mahallelerin özel yerlerinde atık ayrıştırma merkezleri olmalı. Hatta her caddede…

Giysiler, camlar, kağıtlar ve plastikler, bu ayrıştırma merkezlerinin en başında ayrı ayrı yerlere atılmalı.

Dünya, büyük bir felakete doğru gidiyor.

Ormanlar yanıyor…

Su kaynakları tükeniyor…

Kaç kuşak daha hayati sıkıntı çekmez bilemiyorum ama buna en azından kendi ölçeğimizde DUR diyebilmeliyiz. Hani kendi kapı önünü temizlemekten falan bahsedilir ya…

Bizde laf çok, icraat yoktur…

 

 

NOT: Bu yazı, gazetemizin 14 Eylül 2019 tarihli sayısında yer almıştır.

Laf çok, icraat yok…