Kurtuluş, Atatürk ilke ve devrimlerinde

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Ülkemizin kurtarıcısı, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ü yitireli tam 82 yıl oldu. Kendisini minnetle anıyor, manevi huzurunda saygı ile eğiliyorum. O’nu maddi olarak kaybetmemize karşın geçen yıllar zarfında Türk toplumu olarak ülkemizi çağdaş ülkeler düzeyine çıkarmak için yaptıklarını, bize verdiği mesajları, ilkelerini unutmadık, kalbimizde yaşattık.

Mustafa Kemal Atatürk, 19 Mayıs 1919 tarihinde kendisi gibi ulusunu seven bir grup arkadaşı ile Samsun’a çıktığında ülkemiz, emperyalist güçler tarafından yer yer işgal edilmişti. İstanbul Hükümeti, kendilerini kurtarma telaşı ile düşmanla işbirliği yapıyordu. Halk perişandı, fakirdi. Üst üste gelen savaşlar, yenilgiler halkı canından bezdirmişti. Halk cahil bırakılmıştı. Okuma yazma bilen azdı. Sanayi yoktu. Tarım ve hayvancılık, çok ilkel koşullarda yapılıyordu. Vergiler ağırdı. Hepsinden önemlisi, halkta bir kurtuluş umudu yoktu.

Böyle bir ortamda Mustafa Kemal ve arkadaşları işe başladılar. Atatürk’ün kafasında yapılacak olanlar belli idi. Önce kurtuluş, sonra yeniden kuruluş… Kuruluş kısmını kafasında bir sır gibi saklayarak kurtuluşa öncelik verdi.

Hepimizin bildiği gibi Amasya, Erzurum, Sivas kongrelerinden sonra Ankara’da TBMM’yi kurdu. Meclisin öncülüğünde Kurtuluş Savaşı’nı yönetti. Ülkeyi işgalden kurtardıktan sonra ise kuruluş aşamasındaki düşüncelerini uygulamaya koydu.

O; padişahlığın, halifeliğin ülkeye zarar verdiğini görüyor, Türk ulusunun karakterine en uygun yönetim biçiminin cumhuriyet olduğuna inanıyordu. Bu nedenle meclisi ikna ederek cumhuriyeti ilan etti. Cumhuriyeti ilan ettikten sonra doğal olarak saltanat ve halifelik kaldırıldı. Çağdaş ülkelerle aramızdaki gelişmişlik farkını bir an önce kapatmak için birtakım devrimler yapıldı.

Eğitim alanında harf devrimi, eğitim-öğretimin birleştirilmesi ve yeni üniversitelerin açılması ile bilimi rehber ederek aydınlanmanın önü açıldı. Hukuk alanında yaptığı devrimlerle Türk kadınını ve erkeğini çağdaş insan haklarından yararlandırdı. Tüm komşularımızla barış anlaşmaları imzalayarak dışarıda eşit yurttaşlık ve inanç özgürlüğü ile de içeride barışı sağladı, huzurlu bir ortam oluşturdu.

Ülkenin bir an önce kalkınması için önemli sanayi kuruluşlarının temellerini atarak üreten bir Türkiye yarattı. “Köylü, milletin efendisidir” diyerek köylünün kalkınmasına büyük destek verdi.

Atatürk ilkeleri diye anılan ve tam bağımsız, çağdaş bir Türkiye’yi hedefleyen düşünce sistemi ile bize yol gösterdi. Cumhuriyetçilik, Milliyetçilik, Halkçılık, Devletçilik, Laiklik ve Devrimcilik ilkeleri ile Türk milletinin yoluna ışık tuttu.

Bugün geldiğimiz noktada yaşananlara bakınca onun ne kadar ileri görüşlü olduğunu daha iyi anlıyor, bize gösterdiği yoldan, verdiği mesajlardan uzaklaştığımız oranda sorunlarla karşı karşıya geldiğimizi görüyoruz.

Onun “Yurtta Barış-Dünyada Barış” diye özetlenen politikasından ayrıldığımız, laiklik ilkesinden saptığımız, eğitimde bilimi dışladığımız, halkın çıkarlarına değil de kişisel ve siyasal çıkarlarımıza önem verdiğimiz, birçok alanda dışa bağımlı hale geldiğimiz, devlete ait olması gereken birçok kurumu haraç mezat özelleştirdiğimiz, cumhuriyetimizin ve demokrasinin genel ilkelerinden olan kuvvetler ayrılığından uzaklaştığımız ölçüde ülkemiz her geçen gün kan kaybetmekte, daha zor durumda kalmaktadır. Her 10 Kasım’da ruhumuzda oluşan hüzne rağmen Atamıza olan bağlılığımız, daha da artmaktadır. Her alanda yaşanan olaylar, O’nu haklı çıkarmaktadır. Sorunlardan kurtuluşun reçetesi, Atatürk devrim ve ilkelerindedir. Vakit geçirmeden Atatürk devrim ve ilkelerine sarılarak ülkemizi çağdaş uygarlık düzeyine çıkarmak için elbirliği ile çalışmalıyız. Bu duygu ve düşüncelerle Atamızı saygı ve sevgi ile anıyorum.

Kurtuluş, Atatürk ilke ve devrimlerinde