Kumrular yahut Ödemiş’te parklar

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sabahın erken saatlerinde evinizden çıkmış, Çamlık’ta şöyle bir sabah yürüyüşü yapmışsanız, işinize giderken buralardan geçiyorsanız kulağınız önce kumruların sesini seçer.

“gu gu guuuuk…

guuuu guuuu guuuuk…”

Hal dilince söyleşir kumrular. Ilık bir hava, kuş sesleri… Bir parça bulut, bir parça gökyüzü.

İnsan işe giderken daha ne isteyebilir ki…

Biraz daha dikkatli iseniz serçelerin seslerini de duyabilirsiniz. Ardından kargaların sesini.

Sevgili Sait Faik Abasıyanık’ın “Son Kuşlar” öyküsünü bilmem okudunuz mu? Öyküde Büyükada’ya her sonbaharda gelen bir sürü kuştan söz edilir. Ardından da artık bu kuşların adaya hiç gelmediklerinden.

Doğayı kendi malı imiş gibi görenlerin hoyratlığı, bu minik dostların yaşam alanlarını daralttıkça onları daha az tanır daha az duyar oluyoruz yazık ki.

Ödemiş’te son günlerde Ulus Meydanı’ndaki park ve bahçelerde değişim çalışmaları başladı. Salı Pazarı’ndaki parkın son halini henüz görmüş değilim. Ancak ümit ederim ki buralarda yaşayan üç beş canlının yaşam alanını biraz daha daraltmaz bu çalışmalar. Duyduğumuz karga, serçe ve kumru seslerini duymaya devam edebiliriz.

“Bir zamanlar buralarda kuş sesleri duyulurdu” gibi hayıflanıcı cümleler kurmak durumunda kalmayız. Bir şiirle noktalayalım sözü.

serçe zamanı yitikleri

serçe zamanı yitikleriydiler

güneşe uyandılar

güne dayandılar…

yüreklerinde kulakları sağır eden bir karanlık,

yürüdüler…

ağaca indi güneş

yaprakların kuytularına sindi…

ve kanayan bir yürek gibi düştü yere..

’kanayan yürek’

Hatçe…

gül güzeli Hatçe.

yirmi yıl öncesinin gonca gülü…

ırgatlık,

ıraklık,

bir de aymazlık

yutmuş Hatçe’yi…

Hatçeli gül güzeli yılları.

komşu dilinde

’bir kambur Hatçe’ kalmış ölgün bakışlı…

gözlerinde ne umut ne telaş

gözlerinde ne umut…

ne hüzün…

güneşe uyandılar

güne dayandılar.

yürüdüler…

Süleyman…

anasının birinci yiğidi

boncuklu beşiklerde sallanan

oyalı kundaklara belenen…

adına niniler düzülen

Süleyman…

umudun adı…

Süleyman…

Süleyman usul boylu yağız delikanlı

gözlerinde kırgın bir dal

el verdi gerilere…

güneş kuytularda dindi…

Talip

üçüncü umudun adı

ikinci oğul Murat

düşünce naçar bir illete

bir oğul daha diledi Hatçe

buralarda oğul bereket demekti…

Süleyman’dan el aldı Talip

Talip

gönlü yücelerde bir kuş..

aklı seherde bir deli yaprak…

nereden eserse rüzgar

kim gel derse

kim koşarsa

Talip orda…

Talip her yerde

Talip

serçeleri olan şehirler düşlemekte…

iki kardeş

güneşe döndüler yüzlerini

yüreklerinde

serçe zamanı şehirler…

ilerlediler…

ilerlediler…

bir tas su döktü Hatçe artlarından

tez gitsinler serçe zamanlarına diye

lakin tez dönsünler geçmedi yüreğinden

gittiler…

gittiler.

gittiler…

bir serçe zamanı

bir büyük kente erdiler

Süleyman ve Talip

serçe yitiği zamanların içinde

koca şehrin koskoca bir meydanında

üstelik güpegündüz

kimseler görmeden

eridiler…

bittiler…

yittiler.

yitik serçe şehirlerinde

kaç yürek kaybolur her gün,

her gün kaç çocuk kaçırılır.

kaçı faili bilinmeyen olur

kaçı sırtında boya sandığı

minik gözlerinin ucuyla bakar insanlığa…

bilinmez…

yitik şehirlerde

yiten yüreklerin hesabı tutulmaz

yitik serçelere mezar kazılmaz.

Sevgi, dostluk ve umutla. İyi haftalar.

Kumrular yahut Ödemiş’te parklar