Kaç yüzyıllık binalar ayaktayken

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Son dönemde biliyorsunuz bir ‘deprem geliyor’ telaşı sardı özellikle büyükşehirlerde yaşayan vatandaşları. Bilmiyorum eskiden de var mıydı ama Yapı Denetim şirketleri de ardı ardına açılmaya başladı, büyük caddelerin ikinci üçüncü katlarında.

Bilmediğim konularda kalem oynatmasını hem beceremem hem de işin uzmanları varken başkalarının ahkâm kesmesini de onaylayamam.

Evet depreme karşı her zaman dikkatli olmalıyız. Burası doğru. Ama bana öyle geliyor ki ve dilerim yanılıyorumdur biraz da insanlar gereksiz telaşa sürüklendi. Bu telaşın ardından da özellikle büyük şehirlerde; büyük, içinde sosyal tesisleri bulunan siteler inşa edilmeye başlandı.

Geçtiğimiz yaz yaptığımız bir İstanbul turunda bu tür bir site içinde yer alan otelin en üst katlarındaki odalarında kaldık. Sitede ne ararsan vardı. Düşünsenize, işten çıkmışsınız ve 1 saatlik yolun ardından eve bi giriyorsunuz, hiç dışarı çıkmanıza gerek yok… Bütün ihtiyaçlarınızı site içindeki mağaza ve sosyal tesislerde karşılıyorsunuz.

Uçakla inerken yukarıdan söyle bir gözledim İstanbul’u. Bizim öğrencilik yaptığımız yıllarda üç beş ‘gökdelen’ vardı. Aradan yıllar geçti. İstanbul resmen gökdelen şehri olmuş. Dikey yapılaşma…

Yatay yapılaşma için yer kalmamış…

Otelde kaldığımız odamız üst katlarda idi ve sitenin yeşil alanı, olduğu gibi ayaklarımızın altında idi. Havuzda yüzenler, kortta tenis oynayanlar, yeşil alanın çevresinde koşanlar ve futbol sahasında top peşinde koşanlar.

Elbette böyle sitelerde oturabilmek için iyi bir gelirin olması gerekiyor. Belki de o sitelerin aylık aidat parası, birçok ailenin verdiği kiradan bile fazladır.

Neyse, diyeceğim ülkemizde 30-40 yıllık geçmişi olan binalar son zamanlarda yıkılmaya ve kentsel dönüşüm projesi adı altında yenilenmeye başlandı. 3-4 katlı binalar yıkılmaya yerlerine 8-10 katlı apartman veya daha çok katlı gökdelenler dikilmeye başlandı.

Düşünün bizim Saraçoğlu Caddesi’ni…

Sadece Öğretmenevi kalmış eski mahallelerden arta kalan. Tarihi Zafer İlkokulu… Önü bahçesi ve ağaçlıklı.

Kazara orası da yıkılıverirse caddede yeşil adına bişey kalmayacak. Cadde ortasındaki palmiyeler var diyorsanız onların kendilerine yararı yok. Kendine bile gölge edemeyen ‘kazık’ ağaçlar…

Girmeyelim şimdi yine çınar sevdasına…

Rahmetli ‘Mustuva emmi’ duymuştur mutlaka bu Öğretmenevi’nin kapandığını…

Orada ne oldu ayrıntısı ile bilemiyorum. Mutlaka bişeyler oldu ki kapatıldı.

Yeniden açılacağı ve bundan sonra milli eğitim tarafından işletileceği yönünde bilgiler geldi. Sendikacılar bir araya gelip milli eğitim müdürü ile görüştüler. Bu, caddede tek dişi kalmış eski mahalle evinin yeniden işlerlik kazanması için bazı öneriler falan sundular.

Sonra ne oldu bilemiyorum.

Bildiğim kadarı ile bina 100 yıllık civarında… Birkaç restorasyon geçirmiş ama sapasağlam ayakta duruyor. Caddede, ondan çok sonraları dikilen kimi betonarme binalar nerdeyse çürüğe çıkacak.

O binanın orada kalmasını çok istiyorum. Orası, caddenin adeta nefes alma borusu.

Ve o önündeki, binanın nefes almasını engelleyen eğreti camekanlar… Mutlaka kaldırılmalı…

Orası bir buluşma noktası idi. Şimdi yüzündeki feri gitmiş hasta insanlara dönüştü…

Eski emektar hastane de öyle…

Evet, kabul edelim ki cadde biraz sendeledi. Eski Arasta’nın durumuna düşür gibi oldu…

Bu cadde, bence Ödemiş’in alışveriş merkezi gibi yeniden düzenlenmeli. Boşalan dükkanlar kendilerine bir çeki düzen vermeli, kiralar dengine çekilmeli…

Asıl adı Saraçoğlu, halk arasındaki adı da Hastane Caddesi olan bu cadde, Ödemiş’in buruşan yüzü.

Artık biraz makyaja ihtiyacı var… Belki biraz botoksa… Biraz estetiğe…

Öğretmenevi yine nefes alınacak bir havalandırmaya dönüşmeli.

Eski hastane binalarına da ne yapılacaksa acilen yapılmalı.

Ve arada kalan en eski hastanenin bahçesi…

Geç kalmadan…

Kaç yüzyıllık binalar ayaktayken