“Hiç aşık oldunuz mu hocam!”

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Sözlükler, pandemiyi şöyle tarif ediyor: “Dünyada birden fazla ülkede veya kıtada, çok geniş bir alanda yayılan, etkisini çok hızlı gösteren salgın hastalıklara verilen ad.”

Uzmanlar, bizim kuşağın gördüğü en büyük salgın ile karşı karşıya olduğumuzu söylüyorlar.

Tüm dünya ülkeleri, zamanlaması biraz farklı olsa da enfeksiyondan korunma ve kontrol önlemlerini uygulayarak enfeksiyonun toplumda hızla yayılmasını azaltmak ve böylece pandeminin erken dönemlerinde hasta olacak kişi sayısını ve pandemi nedeniyle ortaya çıkacak vakaları azaltmaya çalışıyorlar.

Özetle öğrendiğimiz şu: “Bu virüse herkes yakalanacak ama toplu yakalanmada sağlık sistemi göçebilir.”

Pandemi de Dünya Sağlık Örgütü (WHO) tarafından ilan edilirmiş.

Tarihte çeşitli zamanlarda kara veba, kolera, grip, tifo ve domuz gribi gibi salgın hastalıklar ortaya çıkmış, binlerce hatta milyonlarca insan hayatını kaybetmiş.

Uzatmayalım. Salgın hastalık ile ilk kez karşılaşmıyor insanlık. Fakat ders çıkarabiliyor muyuz onu bilemiyorum. Bence tam olarak yine çıkaramıyoruz.

Karantina, izolasyon ve sınırlı sokağa çıkma günlerinde yaşananlar insanlığa bir ders olur mu bilemiyorum. Kimileri, sosyal medyada çıkardığı dersleri veya başkalarının çıkardığı dersleri paylaşıyor. Elbette herkes aynı dersi alamaz. Şimdi uzakta kaldık ama biz öğretmenler de bazen sınıflardaki derslerde ilginç şeyler yaşarız.

Siz 1000 yıllık âşık edebiyatından söz eder, öğrencilere “Sorusu olan var mı?” diye devam edersiniz… Biri çıkar, “Hiç aşık oldunuz mu hocam?” veya “Eşinizle nasıl tanıştınız!” diye sorar.

Dedim ya, herkes aynı dersi alamaz!

Ben şimdi bir sürü ders sıralamayacağım ama daha somut ve bundan sonra alınabilecek bazı yerel önlemlerden önemli gördüğüm ikisini söyleyeceğim.

Birinci ders belediyelere:

Özellikle sağlık alanında hizmet veren işletmelerin daha etkin bir şekilde denetlenip halkın sağlığı güvence altına alınmalıdır. Bu denetleme, İlçe Tarım Müdürlüğü ve Gıda Maddeleri Odası ile birlikte en güzel şekilde, önceden haber vermeksizin ve gerekirse ceza yazarak yapılabilir.

Belediyeler, korona salgınında parkları, sokak ve caddeleri kimi zaman basınçlı su ile yıkadı kimi zaman da ilaçladı.

Yıkama ve ilaçlama işlemi elbette kolay olmuyor ama esnaf, dükkanını kapattığında dışarıdan su girmeyecek şekilde önlemini alırsa temizlik çalışması daha kolay olmaz mı!

Dikkat ediyor musunuz bilmiyorum. Hemen her dükkanın önünde bir ‘çıkıntı’ dolap bırakma alışkanlığı oluştu. Bu ‘çıkıntı’ dolapların tatlı dille içeri alınmaları sağlanmalıdır.

İkinci ders de müteahhitlere ve ustalara:

Biliyoruz ki kadınlar ev alırken girinti ve çıkıntılardan hoşlanıyorlar. Fakat iş onların temizliğine geldiğinde ‘illallah’ ediyorlar. Anlamı “Allah’tan başka” demek olan illallah; dilimizde bezginlik, bıkkınlık ve usanç anlatan bir ünlemdir.

Örneğin, elbise dolapları çok ağır olduğu için altları uzun yıllar temizlenemiyor. Üstleri açık olduğu için bayramdan bayrama temizleniyor. Dolayısı ile buraları mikrop yuvası oluyor.

Sonra çift kişilik yataklar çok büyük olduğu için yerinden oynatılamıyor ve altları yine malum mikrop yuvası haline geliyor…

Ve alçıdan yapılan ışıklı asma tavanlar. Belki de yıllar boyu temizlenmiyorlar…

Gelelim genel derslere…

En büyük felaketlerden biri deprem. Yerel kurtarma ekipleri ve toplanma alanları konusunda hala duyarsızlığımız devam ediyor.

Sonra yaşadığımız gibi salgın. Özel pandemi hastaneleri. Örneğin, yıkılan eski hastanenin bahçesinde terk edilen eski SSK hastanesi. Bence böyle alanlar, herhangi bir felaket durumunda yedekte bekletilebilecek sığınak ya da sağlık kuruluşları haline getirilebilmeli.

Biraz da espri: “Evet çok aşık oldum. İki kez de açılabildim!”

“Hiç aşık oldunuz mu hocam!”