Hem ölümcül hem de faydalı bir doğa olayı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Genel olarak insanlar, yanardağın tek tehlikesinin lav akışı olduğuna ve eğer lav akmaya başlarsa güvenli bir yere kaçmak için bolca zamanları olduğuna inanırlar. Hatta patlama olayı, insanların ilgisini o kadar çeker ki bir volkan harekete geçmeye başladığında ilgili bölge, eylemi izlemek için gelen turistlerle dolar ancak volkanlar çok tehlikelidir, lavlardan daha hızlı ve yıkıcı felaketlere sebep olur. Bunlardan en tehlikelisi, patlama esnasında meydana gelen ve büyük bir hızla etrafa yayılan piroklastik akıntıdır. Piroklastik akıntı, doğada meydana gelen en yıkıcı afetlerden biridir. Sıcak kaya parçaları, sıcak gazlar, toz ve külden oluşan bu yoğun akıntı, çok hızlı hareket eder ve önüne çıkan her şeyi yok eder. Yanal bir patlama söz konusuysa yani dağ zirveden değil, yamaç tarafından patladıysa çok daha yıkıcı bir etkiye sahip olur. Volkan küllerinin her birinin sıcaklığı, 300 derece kadardır. Volkandan çıkan gazlarla da birleşince ölümcül bir hale gelir. Bu sıvımsı volkanik akıntı, insanların nefes borularını tıkayarak boğulmalarına neden olur.

Volkanlar, farklı tipte mineral ve kayaçlardan oluştukları için farklı davranırlar ve farklı şekillerde patlamalar söz konusudur. Bu nedenle her birinin yıkıcı etkisi birbirinin aynı değildir ve bazı patlamalar, küresel felaketlere neden olur.

Endonezya’nın Sumbawa Adası’ndaki Tambora Yanardağı’nda 1815’te meydana gelen patlama, dünya tarihinde kayıtlı en büyük patlama olarak kabul edilir. Bu felakette 12.000 insan patlama nedeniyle, 80.000 insan ise patlama sonrası yaşanan kıtlıktan dolayı hayatını yitirdi. Atmosfere yayılan kül miktarı o kadar fazlaydı ki bu durum, hava sıcaklığının düşmesine ve küresel bir soğumaya neden oldu. ABD’nin bazı bölgelerine Temmuz-Ağustos aylarında kar yağdı. İnsanlar, 1816’ya “Yazsız Yıl” adını verdiler. Tambora ada krallığını yok eden patlama ve kalıntılar, Vezüv patlaması ve Pompeii kalıntılarına benzetildiğinden bölgeye “Doğu’nun Pompeii’si” adı verilir.

8 Mayıs 1902’de Karayipler’deki Fransız adası Martinik’te bulunan Pelee Yanardağı da şiddetli bir şekilde patladı. Dakikalar içinde 6 km. aşağısında bulunan Saint Pierre kasabasını vurdu. Patlamanın şiddetinden ölmeyenler ise hemen ardından gelen piroklastik akıntıyla hayatlarını kaybettiler. 28.000 nüfuslu kasabadan sadece iki kişi hayatta kalabildi. Hayatta kalanlardan biri bir mahkumdu ve duvarları birer metre kalınlıkta olan, havalandırması oldukça kötü bir hücrede kaldığı için kurtulabilmişti. Duvarlar filtre görevi görerek ona ulaşan sıcak akıntıyı bir nebze olsun soğutmuş, havalandırmanın kötü olması piroklastik akıntının boğazını tıkamasına engel olmuştu. Yine de dört gün sonra kurtarıldığında ağır yanıklardan dolayı acı çekiyordu. Kurtulabilen diğer kişi ise genç bir kızdı ve patlamayı duyar duymaz küçük bir tekneye atlayıp adanın etrafındaki bir mağaraya sığındığı için hayatta kalabilmişti. Ölenlerin incelenmesiyle çok çarpıcı sonuçlar ortaya çıktı. İnsanlardan bazıları tamamen yandıkları halde elbiseleri sağlam kalmıştı. Bazılarının organları, vücutları patlamışçasına etrafa saçılmıştı.

Yakın tarihteki bir diğer patlama ise ABD’de yaşandı. Saint Helens, ABD’nin en ölümcül yanardağıdır çünkü dünyanın jeolojik bakımdan en aktif bölgelerinden birinde bulunur. Yanardağların çoğu zirvesinden yukarı doğru patlar ancak Saint Helens Dağı, ender görülen bir şekilde yamacından patlamıştı.

Yüz yılı aşkındır faaliyete geçmeyen dağın zirvesinde felaketten 52 gün önce hareketlenme görülmüş ve kraterden küller çıkmaya başlamıştı. Patlamadan 35 gün önce dağı gözlemleyen uzmanlar, dağın kuzey cephesinde şişme olduğunu fark ettiler. Bu şişme, altta biriken magmadan kaynaklanıyordu ve birkaç hafta içinde 135 metreye ulaştı. Dağın kuzey yamacındaki karlar ve buzlar eriyordu. Belli bir bölge, halkın tepkisine rağmen güvenlik açısından boşaltılmıştı. Bu önlem, patlama yaşandığında birçok insanın hayatını kurtardı.

18 Mayıs 1980 sabahı 08.32’de faaliyete geçen yanardağ, art arda felaketlere neden oldu. Patlamadan hemen önce bir deprem yaşandı. Eriyen buzların sularıyla beraber dünyanın kaydedilmiş en büyük heyelanı gerçekleşti. Dağın neredeyse yarısı, tamamen aşağı kaymıştı. Ardından 500 atom bombası gücünde bir patlama yaşandı. Dağın üzerindeki buzulun erimesiyle ölümcül çamur selleri harekete geçti ve dağdan püsküren küller, 12 eyalete dağıldı.

Kaya, buz ve gazla dolu patlama maddeleri, 348 derece sıcaklık ve 1000 km hızla etrafa saçıldı. Bu devasa patlama, 48 km uzaktaki dağcılar tarafından bile çok net bir şekilde görüldü.Toprak kayması, saatte 160 km hızla ilerliyordu. Patlamadan 2 dakika 21 saniye sonra 22 km ilerlemişti. Piroklastik akıntı ise 2 dakikada 11 km yayıldı.

Dağın yakınında bulunan Spirit Gölü yok oldu. Evini bırakıp korunaklı bölgenin dışına çıkmayı reddeden Harry Truman, dakikalar içinde 45 metre molozun altında kaldı. Toplamda ise 57 kişi hayatını kaybetti.

Küller, 19 km göğe yükselmişti. Bir saat kadar sonra 130 km ötede bile küller yüzünden etraf, gece gibi karardı. Volkan, 540 milyon ton kül püskürtmüştü. 200 ev yok oldu. 320 km uzunluğunda demir ve kara yolu yok oldu. 600 km²lik orman alanı dümdüz oldu. Korunaklı bölgenin hemen dışındaki yanardağ uzmanı David Johnson ise hayatını kaybetti.

Velhasıl yıkıcı etkilerini birkaç örnekle anlatmaya çalıştığımız bu ve buna benzer volkanik patlamalar; dünya var olduğundan beri insanlar için tehlike oluşturmuş, milyonlarca kişinin ölümüne neden olmuştur. Diğer yandan volkanik araziler, tehlikeli olsa da insanlar için vazgeçilmezdir ve tehlike geçtikten sonra yerleşim alanları tekrar canlanmaktadır çünkü bunca zararının yanında volkanların birçok faydası da bulunur. Örneğin; toprağı mineral bakımından zenginleştirdiği için yanardağların etrafındaki araziler, yeryüzünün en verimli tarım alanlarıdır. Bu bölgeler, jeotermal enerji sağlaması bakımından da önemlidir. Yine bu alanlardaki sıcak su kaynakları, tesislere dönüştürülerek sağlık turizmine fayda sağlar. Jeolojik oluşumlara ilgi duyan turistleri bölgeye çekerek jeoturizme katkıda bulunur. Ayrıca kükürt, sülfür gibi hammaddeler sağladıkları için endüstriye de faydaları da bulunmaktadır ve bu yararları nedeniyle geçmişte olduğu gibi gelecekte de ilgi çekmeye devam edeceklerdir.

Hem ölümcül hem de faydalı bir doğa olayı