Göz göre göre!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Belgeselleri izliyorsunuzdur. Kimi zaman balta girmemiş ormanlardan, kimi zaman da ağaç bitmemiş çöllerden. Hayatın bin bir çeşit canlısı, yaşamak ve neslini devam ettirebilmek için mücadele eder.

Hayatın akışı ve yenilenmesi şudur: Canlı, bir başka canlının hayatına son vermek zorundadır.

Kimi canlılar otobur, kimi canlılar etobur, kimileri de hem ot hem et yedikleri için hepçildir.

Belgeseller diyorduk…

Buraya geçmeden önce son dönemde sıkça duyduğumuz popülasyon, varyasyon ve mutasyon kelimeleri üstünde duralım biraz. Lise eğitimi alanlar, bu sözcüklerin anlamlarını unutsalar da bir anımsama yaşayacaklardır.

‘Popülasyon’, belli bir bölgede bulunan her türlü canlı varlığın sayısal yoğunluk ve dağılımıdır. Nüfus diyebiliriz. Canlı sayısı.

‘Varyasyon’ ise küçük değişiklik, sapma gibi anlamlara gelen bir sözcüktür. Genetik çeşitlilik veya farklılık…

‘Mutasyon’ da değişinim, bir canlının genomu içindeki DNA ya da RNA diziliminde meydana gelen kalıcı değişmelerdir. Mutasyona sahip bir organizma, ‘mutant’ olarak adlandırılır. Bunları internet ortamında eriştiğim sözlüklerden yararlanarak yazıyorum. Hepsi benim cümlelerim değil.

Ben, lise yıllarımda biyoloji derslerine karşı çok ilgili idim. Daha okulun başlarında düzenli defterimi tutmuş, dersi de büyük bir ilgi ile takip ederdim.

Yatılı okullarda bir haftalık yemekhane nöbeti vardır. O nöbette derslere girmez, yemek hizmetlerinde görevlendirilirdiniz. Ne oldu ise o nöbetten sonra oldu ve ben dersten koptum. Kopuş da o kopuş. Sonra dersi zar zor geçebildim.

Konuyu dağıtmayalım.

Bizim lise döneminde evrim ve devrim kelimeleri de çok tehlikeli idi. Hele Darwin’den söz etmek! Aman aman! Hemen kökü dışarda örgütlerle ilişkilendirilirdiniz.

İşi o yüzdendir ki bugün artık yabancı ülkelerin aşıları nerdeyse bakkalda satılacak duruma gelirken biz hala daha yerli aşı piyasaya ne zaman çıkacak diye bekler durumdayız.

Bizim lise yıllarımızdan sonra da yani 12 Eylül 1980 askeri darbesinin hemen ardından piyasaya bir ‘Sızıntı’ dergisi çıkmıştı ki işi gücü evrim karşıtı yayın yapmak idi. Sonra bir de Harun Yahya takma adı ile Adnan Hoca… Evrim diyenin ağzına biber sürerlerdi…

Bakın yine konu dağılıyor…

En başta belgeseller demiştik…

Hani ormanlara, fotoğraf veya film çekmeye giden bir takım zengin insanlar var ya… Ellerindeki son model film makineleri ile aslanların ceylan boğazlamasını beklerler ya!

Hep kendi kendime sorarım: Neden aslanları korkutup ceylanları kurtarmazlar diye…

Geçtiğimiz gün çocuklarla bu soruya yanıt aramaya çalışırken ‘doğal denge bozulmamalı’ cümlesinde takıldık. “Eğer korkutup kaçırırlarsa bu kez aslanların yavruları aç kalacak” yorumunda bulunduk.

Buradaki tılsımlı cümle, “Doğal denge bozulmamalı” idi.

Ama doğal denge, daha çok ve daha ucuz enerji adına hızla bozuluyor.

Ah bu bitmek bilmez hırslar yok mu!

“Daha fazla olsun” isteği…

Yazıyı uzatmayalım, okuyucuyu korkutmayalım…

Bu yazı gazetemizin 28 Haziran 2021 tarihli sayısında yayınlanmıştır.

Göz göre göre!