Fırıldak…

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Yazı başlığını atmakta zorlandım… Bazen başlığı önce koyar, yazıyı buna göre şekillendiririm, bazen de başlık, yazı bittikten sonra gelir. Bu işin bende bir sırası yok yani…

Sözlük anlamına baktığımda ilk olarak “Bir sap üzerinde tutturulan ve rüzgarla bir eksen çevresinde dönen tekerlek biçiminde, kağıttan yapılmış çocuk oyuncağı” açıklamasını gördüm.

Biraz daha ayrıntıya takılınca şunları okudum: 1. Rüzgarla dönen, çember biçiminde çocuk oyuncağı. 2. Havalandırmak amacıyla oda veya mutfak pencerelerine takılan kanatlı araç. 3. Ocak veya soba borusunun iyi çekmesini sağlamak için tepesine takılan ve rüzgarın gittiği yöne dönebilecek biçimde yapılan şapka. 4. Dolap, düzen, hile. 5. Düşüncesini sürekli değiştiren, sözünden dönen (kimse).

Bir de e-sosyal medyada kimin söylediği bilinmeyen, arada sırada karşımıza çıkan bir açıklama var ki ben bugün burada durmak istiyorum:

“Haklıdan değil de güçlüden yana olanlar, korkak ve kaypak olurlar. Güç merkezi değiştikçe döner, sonunda fırıldak olurlar.”

Eskiden ‘topaç’ vardı. Kırbacı vurdukça döner ha dönerdi. Çok iyi becerebildiğimi söyleyemem ama bu işi çok iyi kıvıran arkadaşlarımız vardı.

Kıvıran derken yanlış anlamayın, o da beceren anlamında kullanılan bir sözcük.

Kıvıran, beceren…

Ne kadar ilginç sözcüklerimiz var değil mi?

Aslında ilginç olan, sözcüklerin anlamı değil. Onları anlık çıkarlara için kullananlardır.

Siyaset dünyamız; kıvıran, beceren birçok fırıldak figürle dolu…

Dün söylediklerini unutup bugün 180 derece dönenler.

Dün kara dediklerine bugün ak diyenler.

Şu e-sosyal medyanın en sevdiğim özelliklerinden birisi, bu fırıldakların dün-bugün ne dediklerini açık seçik bir şekilde arşivlemesi…

Bir de öyleleri var ki beyaz diyeni de alkışlıyor siyah diyeni de…

Hatta bunları aynı kişi söylese bile…

Oysa siyasetin etik (ahlaki) değerleri içinde barındırması gereken, dik duruşlu bir uğraş olması gerekiyor.

Ama bence bu fırıldakları ayakta tutan en önemli figür de yine kamçıyı elinde tutan mazoşist eğilimli (eziyetten zevk alan) insanlardır.

Öyle ki kimi insanlar ‘Ne güzel osurdu be!’ bile diyecekler…

**

Dünyaca ünlü Türk şairi Nazım Hikmet, ‘Dünyanın En Tuhaf Mahlûku’ adlı şiirinin sonunda şöyle der.

“…

Ve bu dünyada, bu zulüm senin sayende. / Ve açsak, yorgunsak, al kan içindeysek eğer / ve hâlâ şarabımızı vermek için üzüm gibi eziliyorsak / kabahat senin,- demeğe de dilim varmıyor ama -kabahatin çoğu senin, canım kardeşim!”

Belki diyeceksiniz Nazım Hikmet’in soyadı RAN!

Ama ilk adı da Mehmet’tir canım kardeşim…

Ve şiirlerini ne Arapça yazmıştır ne de Farsça…

“Koyun gibisin kardeşim, / gocuklu celep kaldırınca sopasını / sürüye katılıverirsin hemen / ve âdeta mağrur, koşarsın salhaneye”

Fırıldak…