Endişe

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kelime itibariyle itici ve korku hissi veren endişe, olumsuz duygu olarak ne yazık ki bireysel anlamda da toplumsal hayatımızda da etkinliğini koruyor. Normal seyrinden çıkan her şey, ister istemez panik havası estirir. Tereddüt ederiz. Mütereddit bir halde panikleriz; nihayetinde endişe, harekete geçmemize sebep olur.

Yaklaşık üç yıl önce de Kemal Kılıçdaroğlu önderliğinde adalet yürüyüşü. 15 Haziran’da başlayan ve 9 Temmuz 2017 günü de nihayetlenen adalet yürüyüşü, 432 kilometre ve 600 bin adımla gerçekleşmişti. CHP İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu’nun durdurulan MİT tırlarının görüntülerini Cumhuriyet Gazetesi eski Genel Yayın Yönetmeni Can Dündar’a verdiği iddiasıyla yargılandığı davada 25 yıl hapis cezasına çarptırılması, parti yönetiminde sert tepkiye sebep oldu.

CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, Berberoğlu’nun tutuklanmasından bir gün sonra, 15 Haziran’da “Bıçak kemiğe dayandı, artık yeter. Adaletin olmadığı ülkede barış olmaz” diyerek Ankara-Güvenpark’tan İstanbul’a ‘Adalet Yürüyüşü’ başlattı. Yürüyüşün son durağı, Berberoğlu’nun kaldığı Maltepe Cezaevi olarak hedeflenmişti.

Son günlerde hukuk adına endişelenen baro başkanları -aynı zamanda avukat olan kişiler- adalet yürüyüşü için her ili temsilen “İstikamet Ankara-Anıtkabir” diyerek harekete geçti. Yürüyüş eylemlerini zorluklara göğüs gererek tamamladılar. Hükümetin baroların yapısını ve seçim sistemini değiştirmek istemesine karşın 80 baro başkanı, iktidarın teklifi geri çekmesini ve aksi durumda demokratik eylem yapılacağı bilgisini Türkiye Barolar Birliği’nde bir araya gelerek açıklamışlardı.

Pazartesi günü Kayseri Barosu Başkanı Avukat Cavit Dursun, bir konuşma yaptı. Konuşmasını harfiyen dinledim. Aklımıza hitap ettiği kadar aynı zamanda da konuşmasını samimi ve duygusal bulduğum için kendisi ile iletişim kurdum. Eksik olmasın, onca yoğunluğu arasında telefonda sorularımı nazik ve mütevazı bir şekilde cevaplandıran Cavit Dursun Beyefendi’nin hukuk adamı olarak toplumunu önemseyen içtenliğine, gayretine müteşekkirim.

Ümran Yalçın Gökboğa: Cavit Bey, baro başkanı olarak neden böylesi bir yürüyüşe gerek duydunuz?

Cavit Dursun: Kurumlarda ve kurallarda ciddi anlamda sıkıntıların olması, bizi son derece endişelendirdiğinden dolayı hak, hukuk, adalet için sesimizi daha iyi duyurabilmek adına bu yürüyüşü gerçekleştirdik. Güçlü savunma için, savunma haklarımız elimizden alınmasın diye yürüdük. Devletin anayasa, hukuk devleti olduğunu önemsediğimiz için bu yürüyüş çok önemliydi. Çoklu baro anlayışını benimsemiyoruz. Cüppelerimize düğme iliklenmesini istemiyoruz.

Sayın Cumhurbaşkanı, “Tek devlet, tek millet, tek bayrak” derken neden çoklu baro fikrini savunuyor? Barolarda da teklik olsun. Yargının bağımsızlığı adına kuvvetler ayrılığı ilkesinin önemini benimsiyoruz. Tek baro anlayışı, hukuk devletinin olmazsa olmazıdır.

Hukuk adına işlenen korkunçluklara dur demek adına yapılan yürüyüşün polisler tarafından engellenmesi, hukuk devleti mi polis devleti mi sorusunu bize tekrar sorgulattı. Demokrasinin olduğu toplumlarda böylesi engellemelerle karşılaşması son derece düşündürücü, düşündürücü olduğu kadar da üzücüdür.

Sorgulayan, kritik eden, boyunduruk altına girmek istemeyen toplum yerine biat eden, itaat eden, “Bizim yerimize siz düşünürsünüz” diyerek fikir üretmekten yoksun bir topluluk oluşturulmak isteniyor. Aklımız gibi vicdanımızın da böylesi bir savrulmayı kabullenmesi mümkün değildir. Sağduyulu, demokratik, adalet yanlısı olan yürüyüş, herhangi bir parti adına yapılmadı. Hukuk, partiler üstü bir kurumdur.

Adalet, mülkün temelidir. Kişilerin herhangi bir terör örgütüne mensup olmadan, silahsız ve şiddet gösterilerinden uzak durarak düşüncelerini yüksek sesle söylemesi ve gerektiğinde de yürüyerek bildirisini sunması, anayasal bir haktır.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasası 34. Madde’yi incelerseniz şöyle bir bildiri vardır: “Herkes, önceden izin almadan silahsız ve saldırısız toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkına sahiptir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü hakkı; ancak milli güvenlik, kamu düzeni, suç işlenmesinin önlenmesi, genel sağlığın ve genel ahlakın veya başkalarının hak ve özgürlüklerinin korunması amacıyla ve kanunla sınırlanabilir. Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkının kullanılmasında uygulanacak şekil, şart ve usuller kanunda gösterilir. Kanunen tanınmış bir hak da hiçbir şekilde ötelenemez, engellenemez.

Ü: Kanunen hiçbir sakıncası olmayan yürüme eylemi ilk planda engellendi, polis müdahalesi ile karşılaştınız. Peki niçin engelleme ile karşılaşmış olabilirsiniz ki?

C.D.: Siyasi iktidarlar, politikaları doğrultusunda hukuku ve baroları siyasallaştırmak ister. Güç odakları, baroların varlığından bir anlamda rahatsızdır. Kendi siyasi süreçlerinin bir parçası olmasını istedikleri için, baroları siyasallaştırmak için ellerinden geleni yaparlar. Biz, bu süreçte hukukun da baroların da siyasallaşmasını doğru bulmadığımızdan dolayı ülkemizin cumhuriyet, demokrasi, hak, adalet ilkelerini korumak amacıyla yola çıktık. Amacımız, herhangi bir gerginliğe sebep olmak veya sorun çıkarmak değildir. Kuvvetler ayrılığı ilkesi gereği yargı, özgürlüğünü koruyacaktır. Siyasal partilerin güdümüne girmeyen barolar ile hak, adalet varlığını koruyacaktır. İstediğimiz de zaten budur.

Ü: Siyasi bir hareket içinde bulunmadan, herhangi bir parti tarafında olmadan sadece hukuksal haklarınızı savunmak adına yapılan bu yürüyüş, aynı zamanda bize yargının güçlü savunma hakkını da hatırlattı.

C.D: Savunma ve karar… Yargısız infaz olmaz. Anayasamızın 9. maddesine göre, “Yargı yetkisi, Türk milleti adına bağımsız mahkemelerce kullanılır.” Mahkemelerin bağımsızlığı, hukukun bağımsızlığına bağlıdır.

Ü: Baro başkanısınız. Baronun sendika ve dernek olmadığının özellikle altını çiziyorsunuz. Fransızcadan Türkçeye geçmiş bir kelime olan baro, demir parmaklık demek fakat hukuk anlamıyla baro ne demek ve sizin için önemi nedir? Türkiye Barolar Birliği Başkanı (TBB) Metin Feyzioğlu’nun sözlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

C.D.: Ümran Hanım, öncelikle hiçbir şekilde bir polemiğe girmek istemiyorum. Kişilerin düşünce ve görüşleri kendini ilgilendirir. O yüzden bu mevzuda yorum yapmak istemiyorum. Hukukun ilkelerini konuşalım. Toplumun kutuplaşmasını, gerilmesini tasvip etmiyorum. Adalet yerini bulsun, hukuk ilkeleri çiğnenmesin, önemli olan budur. Baroların sivil toplum kuruluşu olmadığını belirttim. Evet, dernek de değil.

Baro, avukatların kayıtlı olduğu kamu kurumu niteliğindeki bir meslek kuruluşudur. Barolar, yasaların bir meslek kuruluşu olarak kendilerine yüklediği görevlerinin yanında yargı sisteminin bir parçası olarak avukatların kurumsal örgütü niteliğindedir ve hukukun gelişmesine katkıda bulunurlar.

Bir öğretmen için okul ve sınıf ne kadar elzem ise bir avukat için de baro aynı ehemmiyete sahiptir. Varlıksal nedenimiz; politikaların ve hukukun, dolayısıyla devletimizin tam bağımsızlığıdır. İktidar denilen hükümetler, seçimle belli zamanda devletin yürütme kademesinde bulunurlar. Hükümetler gelir geçer, değişirler ama devlet bakidir. Devletin bölünmez ve değişmez bütünlüğü, hukuk ve adalet ile korunma altına alınmıştır. Aksi düşünülemez.

Avukat, bireysel haklarımızı şahsi menfaatlerimizi savunur. Baro ise genel anlamda tüm vatandaşların toplumun haklarını göz önünde bulundurmak zorundadır. İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi özde adaletin, adalet de devletin temeli ve teminatıdır.

Ü: Hatırıma halife Hazreti Ali’nin veciz bir sözü geldi. Kendisine “Ey halife! Devletin de dini olur mu?” diye soru yönelttiklerinde, “Olmaz olur mu? Devlet kurumunun dini adalettir” cevabını vermiştir. Adalet! Kimi dindar geçinenler tarafından ne yazık ki istismar edilen hassas kavramlardan biri.

Seçim meydanlarında da kutsal kitabımız Kuran-ı Kerim miting söylemlerinde sallanmış, siyasetin bir aracı gibi davranılmıştır. Tefekkür ederek, derinlemesine anlayarak pek çok sure ve ayeti okumuş olsalardı elbette ki karşılarına şaşkınlık yaşayacakları ilginç ikazları göreceklerdi. Neydi bu ikazlar? “Kendi aleyhinize bile olsa adaletten ayrılmayın. İşleri muhakkak ehil olanlara, liyakat sahiplerine verin.” ( Maide Suresi, 8) (Nisa Suresi, 58)

Hukuk ilkesi olan adaletli olmak, aynı zamanda İslamiyet’in de bir emri ve ilkesidir.

Endişe