Bizim Hasan kumpasa gelmiş

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Kumpasın birkaç tane anlamı olduğunu bilirsiniz. Birincisi küçük uzunlukları, çapları, kalınlıkları doğru olarak ölçmeye yarayan bir ölçü aygıtıdır. İkinci anlamı da matbaada harfleri dizerken içine yerleştirildiği demir yuvadır. Güney Yarımküre’de bir takım yıldızın adı da kumpastır.

Bunların dışında “Kumpas kurmak, kumpasa gelmek” diye iki de deyim vardır. Kumpas kurmak, birini tuzağa düşürmek amacıyla gizli bir iş hazırlamak. Kumpasa gelmek de tuzağa düşmek anlamındadır.

Türk milleti olarak Ergenekon davalarında kurulan kumpası çok yakından tanık olduk.

Bizim Hasan’ı bilirsiniz. Evli, çoluk çocuk sahibi, orta yaşlarda biri. Çocuklarını baş göz etmiş. Köyde oturur, tarımla geçinir. Ekonomik durumu ne çok kötü ne de çok iyi. Kendi halinde çabalanıp, geçinip gidiyor. Son yıllarda tarım ürünlerinin para etmemesi nedeniyle Hasan, biraz ekonomik sallantı geçirse de “Çok şükür, geçinip gidiyoruz” diyerek geçiştiriyor. “Allah dirlik düzenliğimizi bozmasın” diyerek iktidara toz kondurmuyor.

Hasan’ın geçen yıl karısı ölmüş. Evde kalmış tek başına. Oğlanın yanına gitmiş birkaç ay durmuş, kızın yanına gitmiş birkaç ay orada durmuş. Bir türlü evindeki rahatı, huzuru bulamamış. “En iyisi kendi evim” diyerek evine dönmüş, tek başına yaşamaya başlamış. Oğlu da kızı da uzun uzun dil dökmüş, “Yalnız yaşamak zordur, senin bize zararın olmuyor, gel bizde kal” demişler ama Hasan kabul etmemiş. Tek başına da olsa kendi evinde yaşamayı sürdürmüş.

İlk günler o kadar zor değilmiş ama giderek yalnız yaşamak zor olmaya başlamış. Gündüzleri neyse de gece çöktüğünde insan yanında bir nefes, bir can yoldaşı arıyormuş. “İki bıdırtı” edecek biri aranıyormuş.

Hasan böyle düşünüyor ama düşüncesini kimseyle paylaşmıyormuş. Yeniden evlenmek istese kim olabilir diye kafasından adaylar geçirmiş. Köyde birkaç dul kadın var ama onlar Hasan’a gelir mi? Devlet, dul kadınlara maaş veriyor ya. Onun için kocaya gitmek istemiyorlarmış. Devlet veriyor, onlar yiyor. Hazır yemek varken kocayı ne yapsınlar? Bu yaştan sonra koca kahrı çekecek değiller ya…

Bu düşünceler içinde Hasan, köy kahvesinde çayını yudumlarken yanına bir adam yaklaşmış.

-Selamünaleyküm.

-Aleykümselam.

Hasan’ın daha önce hiç görmediği adam, yanındaki sandalyeye oturmuş. Biraz hoş beşten sonra sadede gelinmiş. Adam kendisini tanıtmış. Dul erkeklere Suriyeli dul bayanlar bulduğunu söylemiş. Hasan’ın canına minnet. Konuşarak anlaşmışlar. Hasan’ın bir miktar para vermesi, kadına da altın ve bilezik gibi ziynet eşyası alması gerekiyormuş. Çöpçatan kanalıyla mal alır gibi bir Suriyeli hanım alacak bizim Hasan.

Bir hafta sonra hanım gelmiş. Hasan heyecanla gerdeğe hazırlanırken hanım “Benim karnım aç, önce bir yemek yiyelim” demiş. “Elbette, beraber yiyelim” demiş Hasan.

Hasan daha sonrasını hatırlamıyor.

Suriyeli gelin, Hasan’ı uyku ilacıyla uyutup altın ve paralarla kaçmış. Şikayet üzerine Suriyeli gelin yakalanmış. Meğer bunlar bir şebekeymiş, civardaki birçok kişiyi içimizdeki insanların da katılımıyla dolandırmışlar. Dul erkeklerin alın teriyle kazandıkları paraları kumpas kurarak çalıyorlarmış. Kumpasa düşenlerden biri de -ne yazık ki- bizim Hasan.

“Çevremizdeki dul erkekler benden ibret alsın, kimse benim düştüğüm tuzağa düşmesin” diyor Hasan.

Sevgi, saygı ve mutluluklar.

Bizim Hasan kumpasa gelmiş