Bir eğitimcinin ölümü

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Birbirini anlamayan,

Birbirini dinlemeyen,

Saygı duymayan,

Önemsemeyen,

Elinden tutmayan,

Yardım etmeyi kendine yük kabul eden,

Bana ne!

Bize ne!” diyen insanlardan oluşan bir topluma mı dönüşüyoruz?

Her yerde şiddet haberleri?

Gencecik çocukların elinde silah. Öfke kusuyorlar.

Ölüm…

Cuma günü hepimizin tüylerini diken diken eden bir olay yaşadık.

Kaymakçı’daki bir okul müdürümüz, okulunun öğrencileri tarafından öldürüldü.

Kim bilir ardında yaşamına güzellikler kattığı kaç insan kaldı? Yolunu aydınlattığı, elinden tuttuğu, kötülüklerden sakındığı genç kızlar, delikanlılar…

Kendi çocukları, eşi, annesi, babası, kardeşleri, akrabaları…

Sevenleri, dostları…

Kırk yedi yaşında bir eğitimci, artık aramızda yok.

Her nerede bir kötülük çoğalıyor, şiddet artıyor ise bunun nedenini şüphesiz ki eğitimde, “eğitimsizlikte” aramak gerekiyor.

Eskiden çocukları anne ve babalar yetiştirirdi. Benim öğretmenliğimin ilk yıllarındaki çocuklar… O zamanlar çocuklar, okula başladıklarında biri kendine seslendiğinde yüzüne bakmayı, dinlemeyi bilirlerdi. Okul bahçesinde seksek, beştaş oynarlardı.Kol kola girip bahçeyi bir baştan öte başa yürür, sohbet ederlerdi. Dinlemeyi, konuşmayı bilenler ile iş biraz daha kolaydı.

Yaşam değişti.

Sihirli bir kutu girdi insanların yaşamına. Siyah beyaz yayınlar, renkliye dönüşürken sayıları da arttı televizyonların. Eskiden her sokakta bulunurken zaman içinde her evde birden çok bulunmaya başladı. Öyle çoğaldı ki; insanlar sadece salonlarına değil, mutfak ve yatak odalarına da televizyonlar koydular.

Yemekler, diziler izlenirken yendi. Herkes kendi televizyonunda bir şeyleri takip etmeye başladı. Hasılı o televizyonlar, günün büyük bir bölümünde açık ve yayındaydılar.

Ve çocukları oyalayan, susturan bu araç, bir süre sonra anne babaların yerini aldı.

Çocukları televizyonlar yetiştirmeye başladı.

Abuk sabuk eğlence programları, vurdulu kırdılı diziler, kolayca para kazanıp ışıltılı yaşamlar süren reality şov yıldızları türedi. Çocuklar, bunları örnek alır oldular. Kendi yaşamlarının gerçeğinden habersizdiler artık. Renkli ve ışıltılı yaşamlar düşlüyorlardı artık. Okula geldiğinde dizilerde olanları konuşuyorlardı. Kazara biri o gün, o diziyi seyredememiş ise sohbet dışı kalıyordu.

Bu zamanın çocukları, artık dinlemeyi bilmiyordu. Sözcük dağarcığı gelişmemiş, konuşan kişiye bakmıyordu bile. Hani derler ya, eli tencerede gözü pencerede, öyle işte.

Oyunları şiddet doluydu. Sekiz dokuz yıl öncesinin çocuk oyunlarından biridir “simit”

Anneleri televizyon, babaları televizyon olan çocukların oyunudur bu.

Pek çok kişi bilir. Bir çocuk “simit” diye bağırır. Diğerleri kaçışır. Sonra yakaladıkları çocuğu dövmeye başlarlar insafsızca.

Bu nasıl oyun?

Oyun işte. Televizyonların şiddet dolu programlarının yetiştirdiği çocukların oyunları. Yedikule, saklambaç ve beş taş… Onlar çoktan unutuldu. Dinleme, konuşma gibi tıpkı…

Son nesil cep telefonu ve tabletlerle her şey daha da genişledi. Sınırsız internet, sınırsız konuşma ve sınırsız SMS hakkı, sanmayın bizi daha çok konuşan, daha çok yazan bireylere dönüştürdü. Öyle olmadı, yüzlerce mesajda toplasanız yirmi cümleyi bulmaz yazdıkları. Sözcükler kısaldı. Argo söyleyişler arttı.

İletişimsizlik arttı iletişim çağında.

Birbirine ulaşmak, bu kadar kolaylaşmış iken.

Birbirini dinlemeyen, anlamayan, saygı duymayan, sevmeyen insanlar olduk.

Sonuç mu?

Elbette ki şiddet.

Ve bir eğitimcinin ölümü…

Bir eğitimcinin ölümü