Bilgiç Huriye’nin merakı

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

En iyi şekilde ilgilenmemiz, eğitimden yoksun bırakmamamız gereken çocukların akıbetlerini karanlığa sürüklememek adına bu hassas konuda Kıyafet Cemile Hanım’ın gözbebeği kızı Bilgiç Huriye, epeydir kafa yoruyordu. Çocuk yaşta evlilik ve din arasında bir bağ var mıydı sorusu için İmam Hatip, İlahiyat Fakültesi, Müftülük, Diyanet vs. gitmediği yer, görüşmediği hoca neredeyse kalmamıştı. Konuyla ilgili fazlasıyla makale okumuş, incelemeler yapmıştı. Bu konuda adeta demlenmişti .En son olarak da yakın arkadaşı Serinkanlı Eşber’in tavsiyesi üzerine bir de Sinirleri Alınmış ile konuşacaktı.

Bilgiç Huriye, UNICEF’e bağlı bir aktivist olarak sabahın ilk ışıklarıyla Gururlu Mahallesi’nden hareket etti. Ön yargılarla hareket etmek, duyduklarıyla yetinmek ona göre değildi. Gerçeği öğrenmek peşindeydi. Tefekkür edip derinleşme amacıyla daha önce randevulaştığı Yallah Cinler Üniversitesi’nde ders veren Tefsir hocalarının da hocası Profesör Tacettin Sinirleri Alınmış ile son zamanlarda çocuk yaşta evliliklerin İslamiyet inancıyla bağlantısı olup olmadığını sormak üzere heyecanla randevu saatinde üniversitede oldu. Dört saate yakın süren görüşme, kafasındaki acabaları dindirmişti. Kendisine faydalı olan bu bilgileri yayınlanmak üzere kaleme aldı, şöyle ki:

B.H: Tacettin Sinirleri Alınmış Hocam, peygamberimiz Hazreti Muhammed’in çocuk yaştaki Ayşe ile evlendiği hakkında neler söylemek istersiniz?

T.S.: Bilgiç Hanım kızım seni bir merak, bir sorgulama buralara kadar sürüklemiş. Yallah Cinler Üniversitesi’ne öncelikle hoş geldin. Toplumda cinsel ve dinsel konular hakkında doğru dürüst araştırma yapmak, biraz da cesaret ister çünkü fazlasıyla yoruma müsait iki alandan bahsediyoruz. Yorumlama yaparken çağın şartları, toplumsal yapı, psikolojik farklılıklar ile konunun bilgisel yönden bilinmesi önemlidir. Pek çok kişi, bilgiden uzak birilerinin onları yönlendirmesiyle yetinirler. Bakış açıları, bu yüzden hep birilerinin etkisinde kalır. Bağnazlık! Bu kişilerin içinde de ne yazık ki bilim insanı diye geçinen akademisyenler, hocalar da olabilir.

-Zümer Suresi 9. Ayet –

“Düşünmezler mi?”, “Akıl etmezler mi hiç?” diye defaatle soru soran, bizzat Kuran-ı Kerim iken kahir ekseriyet düşünmüyor, “Aklen olgunlaşmamış bir kişi için dinin ne önemi olabilir ya da zihnen hazır olmadıktan sonra cinsellik mümkün mü?” diye…

B.H.: Anlıyorum. O yüzden “En büyük cinsel organ beyindir” derler. Dini vecibeler de aklı olmayanlara farz olamaz.

T.S.: İslamiyet, her şeyden önce hayatın gerçeklerine ve mantığa ters değildir. Terslik var gibi görülüyorsa muhakkak ayetlerin çevirisinde ve yorumunda yapılan hatalardan kaynaklanır. Bu din, Peygamber’in söz ve davranışlarına öncelik verir; mübarek sözlerine hadis-i şerif, davranışlarına da sünnet denilmektedir. Dini iyi anlamak için elbette ki peygamberin hayatına, bahsetmiş olduğumuz özelliklere kıymet verilmelidir fakat bu durum, aynı zamanda istismara da çok elverişlidir. Bazıları “Bu söz peygamberdendir” bu davranış da yine kendilerine aittir diye yüzlerce, hatta binlerce aktarım yapmış; kimi doğru görülmüş kimine de itibar edilmemiştir. En sağlıklı olan peygambere ait ne varsa hepsi peygamberin emanet bıraktığı kutsal kitap Kur’an-ı Kerim ile tutarlı olmak zorundadır. Ayetlerle çelişen, ayetlerin bildirmek istediği hedeften uzak her ne öne sürülüyorsa Kuran-ı Kerim’e zıttır. Kabul etmemek peygamberi saf dışı bırakmak değil, peygamberi doğru anlamak şartıyla kabullenmek demektir.

Örneğin, kimileri 6 yaşında kız çocuğu ile nikah kıydığından bahseder. Bu yaş bazılarınca 8, bazılarınca da 10, kimine göre de 16’dır. Peki biz bunun doğruluğunu neye göre kritik etmeliyiz? Tabii ki de Kuran-ı Kerim ölçüt alınmalıdır. Dinen en son hüküm, kutsal kitaptan onay almak zorundadır.

B.H.: O halde bize peygamberdendir diye her bahsedilen şeyin doğru olmadığını anlıyorum. Peki, Kuran-ı Kerim çocuk yaştaki evliliğe nasıl bakıyor, onaylıyor mu?

T.S.: Onaylamıyor. Sadece Kuran-ı Kerim değil, hiçbir kutsal metin çocuk birinin nikahına evlenip yuva kurmasını bildirmiyor. Böyle bir ima, istek ve emir asla yok. Doğrudan da yok, dolaylı olarak da herhangi bir çıkarımda bulunmak mümkün değildir.

Şunu da belirtmek isterim: Bir kişi, inançsız ve dinsiz olabilir ya da farklı bir dini inanca da sahip olabilir. Hangi dine inanıyorsa kişi o inancın kutsal kitabını çok iyi anlaması doğru bilmesi gerekir. Oysa falanca mezhepler, filanca tarikatlar, hocalar, şıhlar ve onların eserleri kutsal kitabın önüne geçiyor, geçiriliyor. Yerine göre mezhepler, tarikatlar, farklı görüşler olacaktır ama merkezde neyin olduğuna dikkat edilmiyor oluşu, dinin bizatihi kendi oluşumuna zarar veriyor. Dine karşı yapay dinler türetilmiş oluyor.

B.H.: Niçin o zaman bazıları, çocuk yaştaki evliliğin Kuran-ı Kerim’de yeri varmış gibi konuşuyorlar?

T.S.: Yabancı bir dilden çeviri yapanlar bilir ki çevirdiğiniz metindeki kelimelerin anlamları kadar bu anlamlara varlık kazandıran ilimlerin bilgisine sahip olmak da en az yabancı dili bilmek kadar önemlidir. Tıkandığımız yerlerde konunun uzmanları ile görüşmek, onların olayı aydınlatmalarına imkan tanımak, kutsal metin çevirilerinde de göz önünde bulundurulması gereken bir ilkedir. Ne yazık ki meal ve tefsir çalışmalarında böylesi bir ciddiyete çok az hoca kıymet veriyor. Klasik çalışmalar, kulaktan duyma bilgiler, ayetlerle doğruluğu kesinleşmemiş hadis-sünnet söylemleri ve ataerkil kültürün erkek egemen bakış açıları, çeviri ve yorumda etkili olabiliyor. Evlilik denilen olgu, nikah akdi yani sözleşmedir. İslamiyet’in şartlarını beş maddeye indirgeyen zihniyet, diğer şartları ve ilkeleri görmezden gelebiliyor. Halbuki bir dinin imanlısı olmak, o dini bütün anlamda parçalara ayırmadan bilmeyi zorunlu kılar.

İslam terbiyesinde her sözleşme, akıllı olmayı ve belli bir rüşte ermiş olmayı gerekli kılar. En az iki şahit ve yazı ile belgelendirmek de bu şartlardan bazılarıdır. Böylesi bir durumda bir çocuğun bu şartları ana babasının himayesi olmadan şahsiyet kazanmış birey olarak yerine getirmesi imkansızdır.

B.H.: Dine inanmak kadar bir sözleşmeyi yerine getirmek, mantıklı olmayı ve şahsiyet sahibi, ayakları üstünde durabilen birey olmayı gerektirir diyorsunuz. Peki çocuklar birey değil mi?

T.S.: Psikolojik veriler de çocukluk yıllarının çok önemli olduğunu vurgular. Bilişsel Gelişim Kuramı’nı az çok bilirsek soyut zihinsel düşüncelerin 12 yaşından sonra başladığını biliriz. Zihinsel gelişim ile ahlak gelişimi arasında da bir bağ olduğu, böylelikle fiziksel büyümeyle zihinsel olgunlaşma yetişkinliğe adım atmak aynı şeyler değildir. Çocuk; kendince bireydir ama yetişkinliğe adım atmış, olgunlaşmış, ayakları üstünde duran bir birey değildir.

Çocuğun fiziksel, bedenen büyümesi ile zihnen, beynen olgunlaşmasının farkına varamayanlar, her iki özelliğe aynı muameleyi yaparak çocuğa çocukluğunu zindan eder. Fiziksel büyüme denilen buluğa ermekle zihnen olgun olma hali olan rüşte ermek farklı kavramdır.

Mesela bir bebek beslenmiş, yaşa bağlı olarak fiziken büyümüş olabilir fakat yaşa bağlı göstermesi gereken davranışları gösteremeyebilir yani olgunlaşmamış olabilir. Sadece fiziken büyümek yeterli olmaz. Bu yüzden dinen evlilik için nikah kıyılmasında hem fiziken hem zihnen gelişim şarttır. Sadece fiziken büyümek, serpilmek, çocukların evlendirilmesinde yeterli değildir.

– Devam edecek –

Bilgiç Huriye’nin merakı