Belki İlk Götüren Sen Olursun (!)

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Bugün günlerden Haziran’ın onbiri. Tek rakamlara karşı ayrı bir düşkünlüğüm vardır benim. Neden bilmem, o rakamlar bende enerji, değişim ve hızı temsil ediyor. Bana göre daha keskin sonuç demek, daha eğlenceli ve şans dolu günler demek. Hele hele yedi, dokuz ve onüç rakamını çok seviyorum. Hatta insanların neden ona uğursuz dediğini de anlamış değilim. Ya bütün milletin bir bildiği var ya da benim bilgim yok ama fikrim var kervanındayım (!)

Evet, bugün ongün boyu yaptığım seyahatte edindiğim bazı durumları anlatmak istiyorum. Bazılarında sizler de kendinizden bir parça göreceksiniz diye düşünüyorum. O halde başlayalım;

“suç kişiseldir”

Güzellik katsın diye yaşantımızın merkezine aldıklarımızın; bazen hadsizce davranışlarıyla bizi rezil ettiği bazen en yakın akrabalarla bile aramızı bozduğu görülmüştür. Bu yüzden bazılarımız, tanıdıklarımızdan uzak durmayı ve başkasının yaptığı yanlışlar yüzünden utanarak kaçmayı yeğliyoruz. Oysa suç kişiseldir.

Onca zaman seni sevenlerden kendini sakınmaya, sevdiklerinle arana hasret koymaya hiç gerek yok. Gittiğin yerler, özlediğin insanlar ve acabaların ve de keşkelerinin gün sonunda görüyorsun ki hayat çok kısa ve bunların hiçbirine zaman kaybın değmiyor. Hasretle ölmeyelim!

“yaşlanmak da bir yere kadar”

Bu tatil süresince yine tanıdık bir ablamızı ziyaret ettik. Dediler ki odasındaki kişiler, zamanında çok çalışırdı. Çok mal mülk biriktirdi. Sabah kalkar bahçe işi yapar, öğleden sonra hayvanların sütünü alırdı. O vakit şimdiki gibi süt sağım sistemleri de yok ve o şimdiki yaşlı elleriyle bunları yaptığı için kızı ve gelini övüne övüne anlatıyorlardı.

Onlar kendi aralarında konuşurken, şimdi dedim? Şimdi ne halde farkında mı? Karşısına geçmiş, ağır işitiyor ve bazılarını da anlamıyor ve unutuyor diye hafif de gülümsemelere neden olduğunun farkında mı? Ya da bu kadına, bundan ötesi yok. ÖLÜYORSUN diyebilecek kimse var mı? Doğduk, nefes aldık (yaşadık sayanlar harici), yaşlandık ve sonra bekle ki nefesin kesilsin de toprakla bir ol ve solucanlara ziyafet ol. Korkunç ama gerçek. Ne zordur, yaşlandığında seni en son ne beklediğini bilmek! Sevmekten, gülümsemekten ve kendine kıymet vermekten asla vazgeçme. Son yine aynı. Bari mutlu Ölelim!

“belki sen götürürsün”

Evlerden birine gittik yine bu tatilde. Kısa süre önce ölen birinin arkasından konuşuyorlar da konuşuyorlar. Kim dedim bu? Zamanında bir tarla için insanları kırıp geçiren ve bir karış toprak için yüreklere zulüm eden bir insanın toprakla bir olduğunu öğrendim. Vah dedim vah! O çok istediğin toprağa zaten istemesek de koyacaklar her birimizi ama bu kadar hırsla istemek ne diye, dünya malı için bu kadar arsız olmak ne diye!

Geride kalanlar günah çıkarır gibi, bizler de nasıl buna uyduk, şimdi bakıyoruz da ne bu topraklardan verim alabiliyoruz. Ne de mutluluk veriyor. E hani derler ya, ağlayanın malı gülene hayır etmez diye. Demek ki bunun zuhul etmiş hali bu durum.

Görülmüş mü dünyadan bir nimet dahi öbür tarafa götürüldüğü, ya da diğer tarafta mal mülk varlığının önemsendiği? Mümkün mü? Peki, bir anına dahi sahip olamadığın hayatında, koca bir toprağa ya da mal varlığına hüküm edeceğini mi düşündün? Yazık! Ölüm öyle ya da böyle gelecek. O yüzden ne varsa burada ye, paylaşarak ye, adaletle bölüşerek ye, ihtiyacı olanın duasını alarak ye, sevgi vererek ye, şefkat göstererek ye ki belki ruhun huzura erer ve dua alırsın inşallah tabi.

Ve yine Tanrı, beynindekini yüreğinin sevgi odacıklarında güzelleştirip, kelamını şiir tadına dönüştüren insanlarla karşılaştırsın.

Sevgiler

Belki İlk Götüren Sen Olursun (!)