“Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı’mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ım ben”
Üstteki dörtlük, Cumhuriyet Dönemi şairi Faruk Nafiz Çamlıbel’in ünlü Han Duvarları adlı şiirinin en can alıcı bölümüdür.
Bu şiirde “Anadolu’nun çileli yollarında çekilen gurbet acısı ve sıla (memleket) özlemi dile getirilir; sınırdan sınıra koşarak acı çekmiş, sılasına ulaşamamış Maraşlı Şeyhoğlu’nun anısı ve bu konuda şairde uyanan duygu ve düşünceler” vardır şiirin dörtlüklerinde.
Şiirde, şairin Anadolu’ya yaptığı yolculuk ile bu yolculuk sırasında görülen ayrıntılar öykü biçiminde anlatılır. Şair, yaylı bir at arabasıyla Anadolu’ya gitmektedir. Zor koşullarda geçen yolculuk sırasında, arada bir hanlarda konaklamaktadır. Bu konaklamalar sırasında şair, hanların duvarlarında, daha önce buralarda konaklayanların çeşitli yazılarıyla karşılaşmaktadır. Bunlardan biri de Maraşlı Şeyhoğlu’nun han duvarlarına yazdığı dörtlüklerdir. Maraşlı Şeyhoğlu, dörtlüklerinde çileli yaşamını anlatmıştır. Şair, Marşlı Şeyhoğlu’nun, son dörtlüğü yazdığı handa öldüğünü öğrenir.
1977 yılından bu yana Ödemiş ve Kaymakçı’ya gider gelirim. Yatılı öğretmen lisesi yılları, yurtdışı macerası, üniversite ve öğretmenlik yılları. Bu geliş gidişler 1996’da evlenip Ödemiş’e yerleşme ile son buldu. Şimdilerde de haftada ya da 15 günde bir falan yine gider gelirim.
Onca yıl gelip giderim iki önemli gözlemimi aktarmadan geçemeyeceğim. İlki Bozdağlar’ın ovamıza bakan eteklerinin çıplak oluşudur. İkincisi de eskiden Kurucuova sapağına vardığımda ovayı ağaçtan göremezdim. Son yıllarda artık ova rahatlıkla görülebiliyor. Çünkü özellikle incir ağaçları bahçe bahçe tarih oldu. Sulu tarım incir bahçelerinin sonunu getirdi. Şimdi biraz yüksekçe olan Kurucuova sapağından ovamıza baktığınızda neredeyse Küçükmenderes nehrini görebilirsiniz.
Yolu bilenler anımsarlar: Kurucuova sapağında tek bir ev vardır. Buranın adı Tekev’dir. Artık zamana yenik düşen bu tek ev, yıkıldı yıkılacak durumdadır. Burdan her geçişimde geçmiş yıllar takılır aklıma. Zamanla başlıksız iki şiir yazdım ben bu yol ve Tekev için. Facebook’ta paylaşıyorum ama bu kez köşemde paylaşayım istedim. İşte ilki:
“Bayılırım şu Kaymakçı yoluna
Hele bahara doğru olursa…
Sürülmüş ve ekilmiş tarlalar
Otlaklarda yayılan büyükbaşlar
Ağır ağır seyreden traktörler
Sağda solda Aydın ve Bozdağlar
Uzak eteklerde Bademli ve Birgi
Ve artık tek tük de kalsa kavaklar
Öbek öbek incirler, zeytinlikler, narlar
Bayılırım şu Kaymakçı yoluna
Çalışan köylüler, emekçi insanlar
Yelaldı, Bezleme, Aysuluk, Üçdutlar
‘Abi Tekev’de yavaşla, inecek var!’
Bayılırım şu Kaymakçı yoluna
Hele bahara doğru olursa…”
İkincisi de sadece Tekev için. O da şöyledir:
“Kaç yolcuya güle güle dedin bilinmez
Kaç sevdaya tanıklık ettin sorulmaz
Kaç yağmura karşı koydun sayılmaz
Ama çaresiz; bel de bükülmüş diz de
Şimdi kaç yoldaş kaldı çevrende görülmez
Tekev’sin; artık geçenler bile hatır tanımaz
Ama Anadolu toprağısın; bilirsin tükenmez
Hani bağrından doğan ozan demiş ya
‘Umut fakirin ekmeği; ye memed ye”
60 yıllık hayaldi Beydağ Barajı ama 1 yılda hayalimiz suya düştü. Çünkü su kalmadı. Ovadaki bitki çeşitliliği her geçen yıl azalıyor. Eskiden 6-9 metreden su çıkarırken şimdilerde 150 metrelerde iniliyor. Geçtiğimiz gün gazetemizin haberinde de okuduğunuz gibi susuzluk ciddi sorun olacağa benziyor. İnsan ve hayvan sayısı artıyor. Ama kaynaklar artmıyor!
Slajlık mısır ekimleri sebze ve meyve çeşitliliğine büyük darbe vurdu.
Baraj göleti ile birlikte nem oranında da değişim yaşandığı söyleniyor.
Yazılacak çok şey var aslında ama hiç olmazsa zaman geçirilmeden şu çıplak dağlara bir el atan olsa. Zeytin, incir, kestane ceviz…
Bence bu dağ etekleri vatandaşa uzun süreliğine kiraya verilip meyve ağacı dikimi teşvik edilebilir.
Tekev, ‘Cumhuriyet gibi’ ayakta duruyor hala. Yıkılırsa o yolu kullanan herkesin anıları kaybolup gidecek.