Başkan adayları ve Küçükmenderes

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Eylül ayının başında, tur şirketlerinin GAP bölgesi olarak ifade ettikleri, Adana’dan başlayıp Urfa’ya kadar uzanan bölgeyi gezdim. Bizde Güneydoğu Anadolu Bölgesi Projesi olarak anıldığı için kısa adı GAP olarak adlandırılan Güneydoğu Anadolu bölgesinin en eski adı bilindiği gibi Mezopotamya’dır. Mezopotamya kısaca ırmaklar yurdu anlamına gelir. Türkiye’den doğup, Basra körfezinde denize dökülen Dicle ve Fırat nehirlerinin suladığı düzlük alanlar; göç yollarının üzerinde bulunması, topraklarının verimli olması, ikliminin elverişli, ırmaklarının da sulamaya elverişli olması nedeniyle tarihsel dönemlerin başından itibaren birçok uygarlıklara sahne olmuş. Tabi savaşlara da… Bilindiği gibi bu savaşlar halen devam etmektedir. Tabi eskiden ırmak ve verimli ova için savaşan insanlar son yüzyılda petrol kaynakları için savaşmış.

Araplar, Farslar, Kürtler ve Türkmenler’in yoğun olarak yaşadığı bölgenin güneyinde bilindiği gibi İran ve Irak ülkeleri vardır.

Dağlar, nehirler, ovalar ve çöller… İçiçe geçmiş…

Doğu Anadolu’daki karlı dağlardan doğup Güneydoğu Toroslar’daki kar ve yağmur sularıyla kabaran Dicle ve Fırat, Bağdat yakınlarında birbirlerine çok yaklaşır ve Irak’ın Kurne şehrinde birleşirler. Burada birleştikten sonra Şattü’l Arap ismini alan nehir, Basra Körfezi’nden denize dökülür. Gidip görmedim ama coğrafi anlamda edindiğim bilgilere göre nehirlerin oluşturduğu dar toprak şeridinin iki yanı çöldür. Dicle ve Fırat’ın sürükleyip getirdiği topraklar, Mezopotamya’nın güneyinin çok verimli olmasına neden olmuş.

Irak’ın adı da yine bu iki ırmaktan ortaya çıkmış. Arapça “iraḳayn” iki nehir demekmiş.

Diğer komşumuz İran’ın adı da Farsça “Aryan” sözcüğünden geliyormuş: “Aryanların ülkesi” İran’ın adı 1935’e kadar dünyada Persiya olarak biliniyormuş. Fransızca La Perse, Almanca Das Persien vb.

Son dönemde Persiya ve İran adları karışıklığa ve ülke içinde bazı tepkilere neden olsa da bugün eski Perslerin veya Farsların yaşadığı ülkenin adı bugün İran olmuş.

Dil bilimi eğitimi aldığım ve edebiyat öğretmeni olduğum için ister istemez kelimelerin kökeni ilgimi çeker.

Örneğin biz Hollanda deriz ama İngilizce ve Almanca gibi batı dillerinde Nederland, Fransızca’da Le Pays Bas olarak telaffuz edilen ülkenin adı da ‘alçak’ ülke anlamındadır.

Alçaklığı, deniz seviyesinden düşük olmasından gelir.

Dağlar, ovalar ve nehirler ülkeler için önemlidir. Özellikle nehirler su kaynaklarıdır. Su hayattır.

Türklerin anayurdu olarak öğrendiğimiz Bugünkü Mogolistan sınırları içindeki Ural ve Altay adları da dağ adlarıdır: Ural-Altay dağları.

Orhun ve Yenisey de ırmak adlarıdır.

Batıya göç etmeden önce devlet olan Göktürkler ve Uygurlar bu bölgelerde yaşamışlardır. Türkçenin bulunan en eski belgeleri bu bölgedeki taşlara kazınarak yazılmıştır.

Su hayat demektir.

Bölgemizin adı, Kiraz’dan doğup Selçuk’ta Ege bölgesine dökülen Küçükmenderes nehrinden gelmektedir. Fakat artık dökülmüyor!

Neden dökülmüyor çünkü başta Beydağ Barajı olmak üzere onu besleyen diğer dereler tutulmuş durumda. Bu tutma ve baraj oluşturma durumları zaman içinde bölgenin ikliminin ve ekolojik dengesini değiştirecek, belki de incir, zeytin, kestane ve ceviz gibi bölgesel ağaç ve bitkilerin bozulmasına neden olacaktır.

Bölgede yavaş yavaş rüzgâr enerji santralleri kurulmakta, jeotermal kaynak araştırmaları basına yansımaktadır.

Özellikle Ödemiş belediye başkanı olacak kişilerin bu konuları gündemlerine almaları gerekiyor.

Bence belediyeler artık yol ve su gibi altyapı hizmetleri ile park ve kaldırım gibi üst yapı hizmetlerinden daha fazlası ile ilgilenmelidir.

“Şuraya stat yapılsın, buradaki park yenilensin” gibi rutin projelerin yanında bölgenin geleceğini ilgilendiren daha kapsamlı araştırmalar da belediyelerin ilgi alanına girmelidir.

Bölgenin sorunlarını en iyi bölgede yaşayan insanlar ve onların yarı sivil yarı resmi örgütü olan belediyeler bilmeli ve ekolojik dengeyi korumamak için mücadele etmelidirler.

Bölgemizdeki altın madeni ile ilgili yapılmak istenen ÇED süreci öncesinde, Havza-Plat olarak bir köy kahvesinde vatandaşları bilgilendirirken, muhtar gelenlerin nereli olduklarını sormuştu.

Ben de tek tek gelenleri tanıtmış, ağırlıklı olarak devletten maaş alan yerli insanlar olduğunu söylemiştim. Muhtar kuşkulu idi.

Muhtara dedim ki: “Ben öğretmenim, eşim de hemşire. Biz buradaki doğal denge bozulursa başka yere tayin ister görevimizi orada sürdürürüz. Ama siz bu topraklara bağlı köylüler olarak başka yere gidemezsiniz. O yüzden bu topraklara ve su kaynaklarına bizden daha çok sahip çıkmak zorundasınız”

Küçükmenderes nehri ölürse ova da ölür, tarım da ölür, hayvancılık da ölür.

Ben, hangi partiden olarsa olsun belediye başkan adaylarının bu konudaki projelerini dikkatle takip edeceğim. Siz de öyle yapın…

Başkan adayları ve Küçükmenderes