Başkalarına bağlı kalmadan yaşamayı öğrenmek!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

30 Ağustos Ulusal Zafer Bayramımız Kutlu Olsun. Türkiye Cumhuriyeti Kurucusu Aziz Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşlarını saygı ve rahmetle anıyorum.

*************

Yine derin bir konu ile beraberiz. Bugün ki yazımın birazı dilim döndüğünce, çoğuysa uzmanların doğruluğu kanıtlanmış makaleleriyle destekliyorum. Önemlidir. Sonuna kadar okumanızı şiddetle tavsiye ediyorum.

Yalnız yaşamaya alıştığınızda değil, yalnız olmayı öğrenebildiğinizde birey olmuşsunuz demektir. Yalnızlığınız içinizin ıssızlığı olmaktan çıkıp, seçilen, seçkin yaşanan ve gerek duyduğunuzda ilişkilere açık hale gelmiş demektir.

İlişkiler yaşamınıza renk katan, anlamlandıran ve korkulmayan olmuş demektir. Korkulmayandır, çünkü ayrılığa ve yalnızlığa hazırsınızdır. Hazırsınızdır çünkü yalnızlığınız size hüzün değil, huzur getirecek demektir. Huzur sizi bulmayı, “sizi” bulmak bütünlüğünüzü ve güveni getirecektir.

Korkmadan, güvensizliğinizden değil ilginizden, bağımlılığınızdan değil bağlılığınızdan yaşamınıza alacaksınız onları. Yanınızdayken onlar, içinizde hissettiğimiz yalnızlık olmaz, gittiklerinde ya da gitmelerini istediğinizde içinizdekinin ıssızlık olmayacağı gibi. Nasıl söylemişti şair; “Yalnızlık paylaşılmaz, paylaşılsaydı yalnızlık olmazdı.”

1840’da Edgar Allan Poe, Londra sokaklarında gün batımından şafağa kadar avare bir şekilde dolaşan, “yüzünde özgün bir mutluluk olan” yaşlı bir adamı anlatır. Onun acı verici umutsuzluğu yalnızca şehir sakinlerinin arasında kaybolduğunda kısa bir süreliğine geçiyordu. Adamın yalnız olmayı reddettiğini söyleyen Poe, onun “büyük suçları dâhice işleyecek bir tip” olduğunu yazar. O, “kalabalığın adamıdır.” *

Yüzyıllardır, tıpkı pek çok şair ve düşünür gibi Poe da yalnızlığın önemine vurgu yapmıştır. Poe, kişinin kendisi ile yalnız kalma dirayetini kaybetmesinin, kalabalığa kapılmasının ve özgüllüğünü, zihnini uyuşturan uyuşturucuya teslim etmesinin “çok büyük bir talihsizlik” olduğunu düşünüyordu.

20 yıl sonra, yalnızlık fikri Ralph Waldo Emerson’un hayal gücünde farklı bir etki yarattı: Emerson, Pisagor’dan alıntılayarak, kendisiyle yalnız kalamayanın diğerleriyle de bütünleşemeyeceğini söyledi.

Arendt kendisiyle konuşmayan kişinin, kendisi ile çelişmeye aldırış etmeyeceğini ve bunun da ne yapacaklarından sorumlu olacağı ne de herhangi bir suç işlemekten çekineceği anlamına geldiğini fark etmiştir; çünkü ona göre bu tarz kişiler bir dahaki sefere olayın unutulacağına bel bağlamaya eğilimlidir.

“Yanlış yapmaktan çok, onun acısını çekmek daha iyidir” der Arendt “çünkü acı çekenle arkadaş kalabilirsin. Ancak başka bir katil bile katille arkadaş kalmak ya da beraber yaşamak istemez.” Bu, insanlığın düşüncesiz olduğunu gösterse de canavar olduğuna işaret etmez. Onlar daha çok dünyadaki üzgün uyurgezerlerdir. Yalnız bir şekilde kendileriyle yüzleşmektense cinayet işlemeyi tercih ederler.

Peki ya kendi yalnızlığımızda kimsesizleşirsek? Arkadaşlığın vermiş olduğu hazlara son vererek izole edilmiş bir bireye dönüşmenin bazı tehlikeleri yok mudur? Filozoflar uzun süreden beri yalnızlık ve kimsesizlik arasındaki farkı dikkatli bir şekilde çizmeye çalışıyorlar. Devlet adlı eserinde Platon, Sokrates’in yalnız filozofları övdüğünden bahseder. Yalnız fakat kimsesiz olmayan filozof kendi iç dünyasına ve dünyaya uyumlu hale gelir. “Ruhun kişinin kendisiyle uzlaştığı” sessiz diyalog ancak yalnızlıkta duyulabilir hale gelir.

Platon’un bu görüşleri Arendt’e yansır: “Varoluşsal olarak düşünme yalnızlıktır fakat kimsesizlik değildir. Yalnızlık kendimle arkadaşlığımı koruduğum bir insanlık durumudur ve yalnızca kendi başıma olduğum zaman ortaya çıkar.” Arendt, kendi yalnızlığında asla bir dostluğa özlem duymadı, çünkü hiçbir zaman gerçekten de yalnız değildi. Onun içsel benliği konuşma yapabileceği bir arkadaş, can alıcı Sokratik soruyu ortaya çıkaran sessiz bir söylemdi: “ Arendt ben kavramının -düşünmeyi bırakmak dışında- asla uzaklaşamayacağınız tek şey olduğunu savunmuştur.

Arendt’in uyarısı günümüzde oldukça hatırlanmaya değer görünüyor. İnternet sayesinde sürekli ve anında iletişim kurabildiğimiz bu dünyada tek başına kendi tefekkür alanımızı oluşturmayı nadiren hatırlıyoruz. Maillerimizi günde yüzlerce kez kontrol ediyor, ayda binlerce kısa mesaj gönderiyor; Twitter, Facebook ve Instagram aracılığıyla yakınlarımızın ya da uzak tanıdıklarımızın ne yaptıklarını öğrenmek için saplantılı bir şekilde başparmağımızı ağrıtıyoruz. Arkadaşlarımızın arkadaşlarını, eski sevgililerimizi, çok az tanıdığımız ya da hiç işimizin olmadığı insanları arıyoruz. Sürekli birlikte yaşamak istiyoruz.

Fakat Arendt, eğer yalnız kalma dirayetimizi, kendimizle yalnız kalma yeteneğimizi kaybedersek, düşünme yeteneğimizi de kaybedeceğimizi hatırlatır.

Kalabalıkların içinde kaybolma ve kalabalık tarafından süpürülüp atılma riskiyle karşı karşıya kalıyoruz. Arendt, güzelle çirkini, doğruyla yanlışı belirlemek için düşüncesizliğin kafesinden kurtulmak gerektiğini savunur.

Yalnızlık, yalnızca bir bireyin bilincinin ve vicdanının geliştirilmesi için gerekli olan bir ruh hali değil, aynı zamanda kişiyi toplumsal ve siyasal hayata hazırlayan bir pratiktir. Başkaları ile arkadaşlık kurmadan önce, kendimizin arkadaşı olmalıyız.

Nasıl yani?

  • Hayatınızı kendiniz belirler; kimseye dayanmadan yaşamayı öğrenirsiniz.
  • Çoğu insanın baş etmekte güçlük çektiği yalnızlık ile barışır; hem hayatınızdaki insanların, hem de yalnızlığın değerini anlarsınız.
  • Dışarıdaki tüm insanların sizi aileniz gibi koşulsuz sevmediğini anlar, iyi ilişkiler kurmak için çaba sarf etmeye ve fedakârlık yapmaya başlarsınız.
  • Kendi gücünüzle yapabileceğiniz şeylerin farkına varır, hayatınızı her gün yeniden yaratmak için çaba göstermeye başlarsınız.
  • Kendinizin çok daha iyi farkına varır, kendinizle iyi vakit geçirmeyi öğrenirsiniz.
  • Paranın kıymetini çok daha iyi anlar, hayatınızı sürdürmek için harcamalarınıza dikkat etmeye başlarsınız.
  • Sorumluluk almanın önemini öğrenir, limitlerinizi zorlarsınız.
  • Aldığınız kararların ne gibi sonuçlar doğurabileceğini ve sizi nasıl etkileyebileceğini ölçüp tartar, daha mantıklı kararlar alırsınız.
  • Başkalarını suçlamanın ve devamlı şikâyet etmenin anlamsızlığını kavrar, kendi davranış ve söylemlerinizin sonuçlarıyla yüzleşirsiniz.
  • Hayatın getirdiği kaçınılmaz zorlukların tek başınıza üstesinden gelmeyi öğrenir, diğer insanlara göre daha fazla tecrübe ve bilinç geliştirirsiniz.
  • Devamlı kendinizi başka insanların varlığıyla oyalamadığınız için kendinizden kaçmaz, uzun uzun düşünmeye zaman bulursunuz.
  • İnsanın sosyal bir varlık oluşunun ancak tam olarak yalnız kalmakla anlaşılabileceğini fark eder, düzenli bir hayat yaşamak için başka insanların yardımına ihtiyacınız olduğunu kavrarsınız.
  • Yemek yapmaktan bulaşık yıkamaya, ampul değiştirmekten temizlik yapmaya kadar pek çok şey öğrenir; hayata dair pratik bilgilerinizi geliştirirsiniz.
  • Kendi yaşadığınız durumlarla birlikte diğer insanları daha iyi anlamaya başlar, onları oldukları gibi kabul eder ve yardım etmeye çalışırsınız.
  • İnsanın içinde nasıl bir potansiyel güç taşıdığını öğrenirsiniz; insan gücünün sınırlarının yalnızca zihnimize inşa etmiş olduğumuz sınırlar olduğunu anlarsınız.
  • Kendinize sıfırdan bir dünya yaratır ve bu dünyanın kıymetini bilerek ona sıkı sıkı sarılırsınız.
  • Ve tüm bunları yapabildiğinizi gördüğünüz zaman, ne kadar güçlü bir insan olduğunuzun farkındalığını ve mutluluğunu yaşarsınız.

Yalnız olmaktan korkmayan insanların asosyal olduğuna dair yanlış bir inanış vardır.

Sessizlik içinde zaman geçirmeyi sevmek veya tek başına seyahate çıkmaktan hoşlanmak toplum tarafından asosyal bir davranış olarak görülür ve bunu yapan ‘asosyal kişi‘ olarak etiketlenir. Ancak bu gerçek değildir.

Yalnız olmaktan korkmayan insanlar, mutlu olmak için bir başkasına ihtiyaç duymayan kimselerdir. Bu insanların yalnız başlarına vakit geçirmeyi seviyor olmaları, arkadaşlarının olmadığını ya da yeni insanlarla tanışmayı sevmediklerini göstermez.

Bu insanlar aslında başkalarıyla sosyalleşmeyi çok sever; bir başkasına ihtiyaç duymadıklarının farkında oldukları için diğer insanlara göre daha sağlam ilişkiler kurarlar. Bu yüzden yalnız olmaktan keyif alan insanlar başkalarını memnun etmeye çalışmazlar, bir şekilde şartlanmış ya da kısıtlanmış halde olmadan kendilerini oldukları gibi ifade ederler.

Yalnız olmaktan korkmayan kişiler, başkalarına ihtiyaç duyma halinden kendilerini kurtarmış insanlardır; bir partnere, anne babaya ya da bir arkadaşa bağlı olma ihtiyacı hissetmezler. Bu nedenle güvenli bölgelerini terk etmekten adeta keyif alırlar.

Mutlu olmak için bir başkasına ihtiyaç duyan veya bir partnere sahip olmanın oldukça önemli bir şey olduğunu düşünen kimseler, bu durumun onları güvende tuttuğunu düşünür.

Ancak yalnız olmaktan korkmayan insanlar asıl güvenin kendi içlerinde olduğunu bilirler. Yeni şeyler keşfetmek için kendi güvenli bölgelerini terk etmekten korkmazlar.

Bu durum insanı harika bir biçimde zenginleştirir; kişinin büyümesini, kendisi hakkında daha iyi hissetmesini ve hatta kendisini daha iyi tanımasını sağlar.

Bu yüzden yalnız olmaktan çekinmeyen insanların daha sorumlu olduğunu söylemek saçma olmaz. Çünkü bu insanlar kendi hayatlarının sorumluluklarını kendileri sırtlarına almış kişilerdir. Bir şekilde kendi gemilerinin kaptanı olmuşlardır.

Yalnız olmak olumsuz bir durum değildir. Tam tersine, yalnız olmak kendinizi daha iyi tanımanızı sağlar. Bu şekilde, mutlu olmak için bir başkasına ihtiyaç duyma yükünden kendinizi kurtarmış olursunuz. Ve zaten korkularınızdan arındığınızda, sizin çevrenize olan faydanızda artacaktır. Çünkü asıl olanı başarmışsınızdır.

E peki bütün bunları başaran birinin, kendi ruh ve beden sağlığını koruyamaması gibi bir durum söz konusu olabilir mi? Asla!

Çünkü gerçek değerin kendisinden geçtiğini, hayatta sağlık ve huzurla yaşamanın asıl ve önemli ilk temel olduğunu da bilir.

Bu yüzden İlk ruhsal ikinci bedensel sağlığına sahip çıkar… İster istemez… Zihin, kendini onurlandırmak ve kendi kendine yetebildiğini ispatlamak için bu temel iki unsuru yaşanır hale getirmek zorundadır.

Nasıl mı? Yarın görüşmek üzere…

Sevgiler.

Başkalarına bağlı kalmadan yaşamayı öğrenmek!