Ahmet Rasim Efendi ile Atatürk

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçen akşam Cumhuriyet Bayramı coşkusu ve arkadaşımızın doğum günü vesilesiyle Alsancak Endülüs Meyhanesi’ndeydik. Müzik grubunda O Ses Türkiye Finalisti Yasemin Demir’in mest eden sesinden ‘Sakın Geç Kalma Erken Gel’ şarkısını dinlerken çakırkeyif bir halde Ahmet Rasim Efendi’yi düşünüp içlendim. Bu yazı, işte böylesi duygularda şekillendi. İzninizle bazı dostlara da bir küçük açıklamam olsun. Bazen bana “Kırk yaşındasın artık. Safını belirle, şahsiyetini kazan. Bir gün orada, bir gün burada olma” deseler de siz biliyorsunuz sevgili okurum; kutuplaşmaları, sizden bizden ayrımlarını sevemiyorum. ‘Haydar Haydar’ türküsü olarak dinlediğimiz ve Kul Nesimi’ye ait olduğu söylenen ‘Ben Yitirdim Ben Ararım’ şiirinden alıntı ile her görüşten, her yaşamdan olanı saygıyla kucaklıyorum. ‘Kah giderim medreseye, okurum Hak için / Kah giderim meyhaneye, dem çekerim aşk için …’

Neden Ahmet Rasim’i önemsiyorum ?

Ahmet Rasim, Tanzimat’tan beri süregelen gazetecilik anlayışına gezi yazılarıyla renk getirmiş, dönemine ışık tutmuş, hemen her konuda bilgi sahibi ender yazarlardan biri. 1864 doğumlu. Vefatı 1932; dolayısıyla hem Osmanlı’yı hem Cumhuriyet’i yaşamış. Kendisinin hayatını incelediğimde “Batı ile Doğu medeniyetlerinin sentezini buldum” diyebilirim. Çok yönlü olması, aile bağlarından da geliyor hiç şüphesiz. Babası Menteşeoğulları’ndan Bahaeddin Efendi, annesi ise zarif bir Osmanlı kadını Nevbahar Hatun.

Dönemin edebiyatçısı ve gazetecisi Ahmet Mithat Efendi, Tercüman-ı Hakikat Gazetesi’nde yazar olarak Ahmet Rasim’in yazmasını ister. İleri derecede Fransızca bilmesi, Batı medeniyetini yakından tanımasına vesile olur. Çevirileri ile döneme damgasını vurur. Ahmet Mithat gibi Ahmet Rasim de eğitimin, sanatın toplum için olması gerektiğine inanır çünkü toplumu temel alan sanat, bir milletin hafızası niteliğindedir. Dinlenilen bir müzik, sizin kişilik haritanızı çıkardığı gibi toplumda egemen olan sanat anlayışı da o ülkenin DNA şifresi gibidir. Kendisinin her yönden toplumun içinde ve çok iyi bir gözlemci olduğunu, Şehir Mektupları adlı kitabını okuyunca yaşadığı çağın dertleriyle hemdert bulunduğunu daha iyi anlayabiliyoruz.

1908’de gazete ve roman yazarı Hüseyin Rahmi Gürpınar ile Boşboğaz isimli bir mizah gazetesi yayınladı. Nüktedan kimliği ile pek çok okuru kucakladı. İki cilt hazırladığı Menakıb-ı İslam (İslam’da Menkıbeler) adlı eseriyle II. Abdülhamit tarafından ödüllendirildi. Bu eser, kendisinin aynı zamanda İslam ile de yakinen hemhal olduğunu gösteriyor.

1927 yılında da Atatürk’ün referansıyla İstanbul milletvekili oldu. Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde üçüncü ve dördüncü dönem milletvekilliği yapmıştır.

Milletvekilliği yapmasında Atatürk’ün huzurunda zeybek oynaması ve müzik alanında da eserler vermesi çok etkiliydi. Atatürk’ü kendisine hayran bıraktığı eseri, ‘Sakın Geç Kalma Erken Gel‘ şarkısının güftesi ve sözleri kendisine, bestesi ise Rum bestekar Tatyos Efendi’ye aittir.

‘Bu akşam gün batarken gel/ Sakın geç kalma erken gel/ Tahammül kalmadı artık … ‘ diye devam eden şarkının manidar da bir hikayesi var.

Ahmet Rasim; mesai saatinde asla alkol almaz, mesaisi bitince soluğu meyhanede alır. Ermeni ve Rum bestekarlar ile meşk ederdi. Eşi Sadberk Hanımefendi, bir gün sitemkar bir şekilde, “Bari akşam sofrasına biraz erken geliniz” der.

Kadıncağızın bu sitemi, Ahmet Rasim’in içini parçalar. Meyhanede arkadaşları ve özellikle Tatyos Efendi’nin kendisine, “Üstat, bu akşam keyfin yok mu?” sorusuna durumu anlatır. “Hanım ‘Geç kalma, erken gel’ dedi” deyince dakikasında şarkının bestesi meydana gelir. “Bu şarkıyı hanımına hediye edelim” diyen Tatyos Efendi, nereden bilecekti ki aradan yüz yıl sonra bu şarkıyı hanımlar, eşlerine mırıldanacak…

Sevgili okurum, evimizi ve ailemizi ihmal etmeden sağlığınızı tehdit etmeyecek kadar elbette bu hayattan kam almasını bilelim ama ah almadan olur mu? Bakınız Ahmet Rasim Efendi’ye. Hanımının da gönlünü almasını bilmiş ki bu şarkıyı Atatürk’e okuyunca milletvekilliğe kadar yükselmiş. Bu ülkenin lideri, sanata ve bireyin duygularına ne kadar değer verdiğini, “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir. Bir millet, sanattan ve sanatçıdan mahrumsa tam bir hayata sahip olamaz. Bir milletin ilerlemiş olması, güzel sanatlara verdiği değer ile anlaşılır.” diyerek ortaya koymuştur. Atatürk, bu sözlerini gerçek hayattaki örnek davranışı ile de sergilemesini bilmiştir.

Cumhuriyet tarihimizde Ahmet Rasim Efendi gibi tek tip olmayan, renkli bir kişiliğin 1927-1932 yılları arasındaki vekilliğine kıymet veriyorum. Bir anlamda bugün milleti temsil ettiğini söyleyen kişilerin tek tip olmamasını, kullandıkları dilin kutuplaştırıcı değil de sanatın evrensel kucaklayıcı üslubunu olmasını diliyorum.

Farklılıkların kültür zenginliği olduğunun farkında mıyız? Yazan, çizen, yabancı dil bilen, musiki bilgisi ile, sanatla donanımlı şahsiyetlerin Cumhuriyet rejiminin demokrasi ile zirveleşmesine vesile olacağını düşünüyorum.

Ahmet Rasim, demokrat idi. Cumhuriyet’imiz, böylesi demokrasi ile, insan haklarına verdiği değer ile taçlanırsa ırkçılıktan, kamplara bölmekten, sen-ben ayrımından uzak kaldıkça yarınlarımız ziyadesiyle aydınlık olacaktır.

Cumhuriyetimizi kutlamak ile yetinmeyelim, mesai saatlerimiz dışında meccanen gönüllü olarak yapacağımız hizmetlerle bize emanet edilen değerlerin hepsine, ülkemize hizmet etmenin yollarını arayalım, ne dersiniz?

Ahmet Rasim Efendi ile Atatürk