Ah Lübbey, vah Lübbey!

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Geçtiğimiz gün internet üstünde bir gezinti yaparken “İzmir’de Nereler Gezilir?” başlıklı bir yazıya odaklandım. “Ege’nin İncisi İzmir’de Mutlaka Görmeniz Gereken 22 Yer” alt başlığı ile verilen yazıda doğal olarak “Acaba Ödemiş veya Birgi var mı?” merakımı gidermeye çalıştım.

Zeynep Durusoy imzası ile yayınlanan fotoğraflı yazıya şöyle bir giriş yapılmış:

“Kordon’uyla, çiğdemiyle, boyozuyla ve kendine has birçok özelliği ile hayranlık uyandıran bir şehre götürüyoruz sizi şimdi. İzmir birbirinden güzel ilçeleri ve barındırdığı köklü tarihi mirasıyla çok sayıda gezilecek noktaya ev sahipliği yapıyor. Aynı zamanda dünyaca ünlü tatil beldelerini ziyaret edebileceğiniz bu güzel şehir, turizm açısından da oldukça popüler. Peki Ege’nin incisi olan bu keyifli şehirde nasıl bir seyahat rotası oluşturulmalı? Hazırsanız İzmir gezilecek yerler listemize başlayalım!”

Şimdi yazının ayrıntısına girmeden sadece ara başlıklara odaklanalım:

“Kordon, Tarihi Kemeraltı Çarşısı, Tarihi Asansör, Yedi Uyuyanlar Mağarası, İzmir Saat Kulesi, Dario Moreno Sokağı, Konak Yalı Camii, Kızlarağası Hanı, Tarihi Hava Gazı Fabrikası, Karagöl Tabiat Parkı, Atatürk Müzesi, Şirince Köyü, Key Museum Otomobil Müzesi, Efes Antik Kenti, İzmir Radyo ve Demokrasi Müzesi, Agora, Kadifekale, St. Polycarp Kilisesi, İzmir Arkeoloji Müzesi, Aziz Vukolos Kilisesi, Aşıklar Şelalesi, Meryem Ana Evi.”

Görüldüğü gibi ne Ödemiş var ne de Birgi!

Gölcük de yok Bozdağ da…

Lübbey de yok…

**

Geçtiğimiz günlerde Lübbey’de bir ‘otantik’ festival yapıldı. Benim yabancı isimlendirmelere karşı bir alerjim olduğunu bilirsiniz. Otantik konusunu sonraya bırakıp asıl konuya gelelim.

Vaktim ve ilgim olduğu için festivale ben de gittim. Festivalin içeriği ve şekli-şemali ile ilgili yorumlarımı da bir başka yazıya bırakarak, biraz Lübbey’deki gelişmelerle ilgili bilgilendirme yapayım.

Konuyla yakından ilgilenen okuyucularım ve arkadaşlarım iyi hatırlayacaktılar; Lübbey, basının diline bundan 15 yıl kadar önce düştü. Bekir Keskin’in yeni belediye başkanı seçildiği dönemler. Danışman ve yardımcılık kadrosunda da İrfan Akça ile Ali Türer var.

Hafızamda kalanları tazelemek için bir süredir Ödemiş dışında yaşayan Ali Türer ile bir telefon görüşmesi yaparak, bahsettiğim tazeleme işini karşılıklı yaptık.

**

Bir gün İzmir’deki bölge gazetelerinden birinde çalışan duayen bir gazeteci ağabeyim, beni akşama doğru telefonla arayarak “Bir haber hazırladım yarın birinci sayfadan çıkacak. Lübbey satılığa çıkmış ne diyorsun?” diye bana sordu. Gazeteci Engin Yavuz’a özetle şunları söyledim: “Abi ben böyle bir şey duymadım ama biriyle görüştükten sonra sana döneyim” dedim. Tahmin edeceğiniz gibi Ali Türer’i arayıp sordum: “Ali bey İzmir’den bir gazeteci ağabeyim aradı, bana böyle böyle dedi. Ne diyorsun?”

Ali bey de İrfan Akça’nın İzmir ve İstanbul’daki ilişkileri dolayısıyla İzmir ve İstanbul’dan bazı turizmcilerin konuyla ilgilendiklerini ve Lübbey’i turizme kazandırmak için bir proje üretilebileceklerini söylediklerini ifade etti.

O sıralarda da Küçükmenderes gazetesinde rahmetli öğretmenim Behiç Galip Yavuz’un ‘Bir Kartal Yuvası: Lübbey’ başlıklı bir yazısı çıkmıştı.

Yaklaşık olarak 300 yıllık olduğu tahmin edilen Lübbey köyü de o dönemler bugüne göre daha ayakta ve restore edilebilir bir durumda idi. Ben de ilk gördüğümde hayran kalmış, “Burası tam bir film platosu” yorumunu yapmıştım.

Peki dedim, “İngiliz firmaları falan alıcı olmuş!”

Ali bey şunları aktardı: “Yok canım biraz abartı yapılmış. Bazı turizm firmalarının temsilcileri ile bölgede inceleme gezisi yaptık. Onlar da buraya büyük çaplı bir yatırımın yapılabilmesi için çok sayıda parselin satın alınması gerektiğini falan söylediler. Dönemin parası ile parsellerin satın alınabilmesi için 2 trilyon lira kadar bir kaynaktan söz edilmişti. Bunun üzerine konu Çamyayla köy meydanında yapılan bir toplantıda köylülere açıldı. Köylüler de ilk elden tepki gösterince firma yetkilileri projeden vaz geçtiler ve konu kapandı.”

Ben de bu görüşmenin hemen ardından İzmir’deki gazeteci ağabeye dönerek, “Abi haberin kurgusu yanlış olmuş, şöyle düzeltme yapalım” demeye kalmadan, “Ok yaydan çıktı, haber baskıya girdi bile” dedi ve ertesi günü manşet: “Satılık köy Lübbey”

Sonra zaman içinde fotoğraflar çekildi, belgeseller hazırlandı, ‘hayalet köy başlığı’ ile zaman zaman haberler yapıldı, falan filan.

Birkaç yıldır gitmemiştim. Son gittiğimde “Burası, fazla uzamaz, birkaç kışın ardından tamamen yıkılır” yorumunu yapmıştım… Devlet mi yapsın, üniversite mi ilgilensin veya bir firma mı restore etsin derken, geldik bugüne…

Doğruyu söylemek gerekirse Lübbey’in yeniden ayağa kaldırılması ve turizme kazandırılması bana göre çok zor görünüyor. Bu fırsat kaçtı. Evler yıkıldı yıkılacak… Üç-beş taş duvar ve çatı ustası ile hallolacak bir restorasyon maliyetinin çok üstünde bir kaynak gerekiyor.

Durum budur…

Ah Lübbey, vah Lübbey!