AÇILIM / Yaşar VARIŞ

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ…

service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Anayasamızın “Sosyal ve Ekonomik Haklar” başlığı altında düzenlenen 56. maddesi  “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir. Çevreyi geliştirmek, çevre sağlığını korumak, çevre kirlenmesini önlemek, devletin ve vatandaşların ödevidir” demektedir.

Bu konuda duyarlı olan ülke temsilcileri 1972 yılında Stockholm’de Birleşmiş Milletler örgütünün ilk -Çevre ve İnsan Konferansını- toplamışlardır.

Bu nedenle 5 Haziran tarihi dünyanın her yanında “Dünya Çevre Günü” olarak kutlanmaktadır.

Elli bir yıl önce fark edilen çevre kirliliği bunca uğraşıya, çabaya ve örgütlü mücadeleye karşın ne yazık ki önlenememiştir..

Bilim insanları bugün eskisi kadar iyimser değillerdir. Bu gidişle 51 yıl sonra tarımsal üretimin daha da düşeceği, dünyanın 2-3 derece daha ısınacağı, sel felaketlerinin artacağı, denizlerde doğal yetişen balıkların kalmayacağı, gıda krizinin doğacağı, iklimlerin değişeceği, iklim değişiklikleri sonucu göçlerin yaşanacağı söylenmektedir.

Ama dünyada egemen olan kapitalist üretim modeli; daha fazla kazanç, daha hızlı büyüme hırsı ile doğayı hızla tahrip etmektedir. Siyasal ve kar hırsıyla gözü dönmüş siyasetçiler dünyada çevreyi hızla kirletmektedirler.

Dünya Kapitalist sistemi ile bütünleşmiş, ülke çıkarlarından daha çok kendi siyasal hırslarına kapılmış yöneticilerimiz ne yazık ki ülkemizde de doğal güzellikleri yok etmeye devam etmektedirler.

Kısa süre öncesine kadar ülkemiz Tarım ve hayvancılıkta kendi kendine yeten bir ülke konumunda iken bu gün dışarıdan buğday, tohum, hayvan, hatta kurbanlık koyun ithal eder duruma gelmiştir.

Bugün ülkemizde uygulanan enerji, tarım, madencilik ve sanayi politikaları doğa ile insanın uyumunu hızla yok etmektedir.

Artık tüm dünyada zararlı olduğu anlaşıldığı için terk edilen nükleer enerji santralleri ülkemizde savunulmaya devam edilmektedir.

Çernobil’de ve Japonya’da meydana gelen felaketlerden sonra bu enerjiye bel bağlanması anlaşılır gibi değildir.

Bu tehlikeleri görüp itiraz eden insanlara iktidarın düşmanca yaklaşımı da ayrı bir değerlendirme konusudur.

Yanlış enerji politikaları bununla da sınırlı değildir.2023 yılına kadar Türkiye’nin hidroelektrik potansiyelinin tamamını kullanmak isteyen iktidarın bu akıl dışı politikası ülkemizde akan bir tek dere bırakmayacaktır.

Tüm dere sularının uluslararası su şirketlerine satılması demek, derelerin kuruması, tüm vadilerin yok edilmesi, derelerdeki tüm canlıların yok olması demektir.

Bu anlamda Karadenizli vatandaşlarımızın HES’lere karşı direnişini alkışlamak, hükümetin tutumunu da eleştirmek istiyorum.

Hükümetin anayasanın amir hükmüne rağmen çevreye sahip çıkmaması, çok sayıda maden arama şirketine siyanürle altın arama konusunda ruhsat vermesi aslında bir anayasa suçudur.

Kısa bir süre önce Kazdağıların ’da ve Bergama’ da gördüğüm manzaralar karşısında içim acıdı. Güzelim ormanlar yok edilmiş.

Tüm bu olanlara karşı doğayı tahrip eden bu uygulamalara boyun mu eğeceğiz? Elbette Hayır.

Daha çok örgütleneceğiz. Daha çok demokrasi ve insan hakları isteyeceğiz. Doğa katliamlarına daha gür bir sesle dur diyeceğiz.

Çocuklarımıza, torunlarımıza daha yeşil, daha temiz, yaşanılır bir Türkiye ve dünya bırakacağız.

“5 Haziran Dünya Çevre Günü” nedeniyle çevre için mücadele eden kurum ve kişileri kutluyorum. Unutmayalım ki temiz bir çevre düşünce farkı gözetmeksizin herkese gereklidir.

 

 

 

5 HAZİRAN DÜNYA ÇEVRE GÜNÜ…

Yorumlar kapalı.