Ufukta yeni bir siluet görülmüyor. Ama yine de derin bir bekleyiş egemen havzada. “Nedir bu bekleyiş?” derseniz bu, bana göre heyecan verici yenilikler. Çünkü Ödemişliler, neredeyse elli yılı aşkın suredir kentin gelişimine önemli katkı sağlayacak girişimleri umutla bekliyor.
Bunların başında elbette aş ve iş sorunu geliyor. Kaymakçı-Kiraz arasında oluşturulmaya çalışılan organize sanayi bölgesinden henüz bir fabrika bacası tütmeyeli hayli zaman oldu. Yönetim oluştu ama kazma vuran yok! Var da benim mi haberim yok, olabilir.
Geçenlerde Ticaret Odası Başkanımız Rıfat Eriş kaynaklı bir otel girişimi haberi okudum. Eğer bu havzada organize sanayi olacaksa bunun yanında mutlaka en az dört, normalde beş yıldızlı bir otel mutlaka gerekli. Örneğin, şu an yaz turizminin gözdesi Gölcük’te konaklama hizmeti veren iki pansiyon dışında ne var? Ne zaman hizmete gireceği bence meçhul otel inşaatı dışında Prenses Oteli de devre dışı.
İki arkadaşla muhabbetin belini kırarken söylediğim şu: Elimde olanak olsa bu havzaya otel inşa ederdim. Türk hamamı ve şimdilerde SPA denilen eklentileriyle birlikte. Koca ilçede üç yıldızlı tek bir otel kime yeter ki?
Yani ben, belediye başkanı olsam bu konulara gece gündüz kafa yorardım. Belediye borçluymuş! Borçsuz kim var bu zamanda? Belediye borçlu diye hiç mi kılını kıpırdatmayacak? Her şeye rağmen kentin rahat nefes alacağı yatırımlar konusunda Büyükşehir Belediyesi ile işbirliği içersinde mutlaka bir yol bulunur. Yönetim makamları, çözüm makamlarıdır. Bu konuda Ödemiş Öğretmenevi Müdürlüğüm sırasında yaşadığım bir olayı anlatayım izninizle.
Yıl 1992. Bir yıl önce açtığımız kurumun bir yılı bulan elektrik borcu, o zamanki rakamla 17 milyar! TEDAŞ, ikide bir sıkıştırıyor. “Borcu ödemezseniz elektriğinizi keseceğiz” diye. Kasamızda bu borcu ödeyecek para ne gezer. Elektrik kesilirse hizmet duracak, bunun faturası da doğal olarak bana kesilecek. Çözüm arayışındayım. Aklıma Öğretmenevleri Daire Başkanı’nı aramak geldi. O güne değin Ankara’dan hiç yardım almamışız. Telefon etmeden önce Ankara’daki bir çiçekçiye gayet güzel bir sepet yaptırıp üzerine de “Ömer Akşahan-Ödemiş Öğretmenevi Müdürü” yazdırdım. Çiçeğin daire başkanına ulaşmasının ardından başkanımızı aradım. Kendimi tanıttım. Haliyle çiçeğimiz masada dururken yaşanan durumu anlattım. O görüşme sonrası kurum hesabına elektrik borcumuzu kapatacak para geldi, böylece kriz çözüldü.
Belediyeler, hizmet kurumları olduğu kadar siyasetin her an damarlarında kol gezdiği yerler. Özellikle seçim dönemlerinde verilen birçok vaatler biraz abartılı olabiliyor. Beklenti, haliyle bu durumda yükseliyor. Beklentileri karşılanmayanlar, seçimle işbaşına gelen başkanların en büyük baş ağrısı olmayı sürdürürken öyle bir başkanın yerinde olmayı hiç istemezdim. Başkan, seçim döneminde seçmene, “Kardeşim senin oyunu istiyorum ama seni de işe alamam” diyemez ya! Yani “İki ucu b.klu değnek” dedikleri bu olsa gerek.
Köşe yazarı olarak benim de Sayın Başkan Eriş’ten bir takım beklentilerim var. Nedir onlar?
Her şeye rağmen belediye başkanı, seçim döneminde verdiği sözlerin arkasında durmalı.
Her şeye rağmen hakkında olumsuz propaganda yapanlara kulağını tıkayıp işine konsantre olmalı.
Her şey rağmen kendisine rakip de olsa proje ve fikir üretenlerden oluşan bir ekiple işe koyulmalı(ydı).
Her şeye rağmen halkı kucaklayıcı, onları rahatlatıcı iş ve eylemleri sürdürmeli.
Her şeye rağmen belediyede israfı önleyici tedbirleri acilen alarak borçları minimuma indirebilmeli.
Son söz: İnsan ilişkileri kantarın topuzuna benzer; topuzu bir kez kaçırdın mı ortada ne dostluk ne arkadaşlık kalır. ÖA