Psikoloji ve Bağışıklık

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Uyanıp kaçamadılar,
Kuş olup uçamadılar
Açıldı kuyular, kimse inemez
Erzincan Beygiri rahvandır amma;
Ölüler ata binemez.
Yan yana, sırt üstü yatan ölüler…”

84 yıl önce 29 Aralık 1939 saat gecenin ikisinde 7.9 şiddeti ile sarsılan Erzincan depremi, tam 32 bin 962 vatandaşımız binaların altında yaşamını yitirirken, Kara Haber isimli bu şiir Nazım Hikmet tarafından yazıldı. Tıpkı 6 şubat 2023 sabaha karşı yaşadığımız Kahramanmaraş merkezli deprem gibi yüreklerimiz yine dağlandı ve yine derin yaralar açıldı. Psikolojimizin darmadağın olduğu ve herşeye rağmen ayakta kalmak zorunda olduğumuz bu günlerde bağışıklık sistemimizin önemli parçası olan psikolojik faktörlerden bahsetmek istiyorum. Covid salgını ile birlikte artık herkes bağışıklık sistemimizin önemi anladı ve en önemlisi fark etti. Hatta covid geçirenler hastalık esnasında ne yapsam da bağışıklığımı güçlendirip ağır hastalığı geçirmesem diyerek doktora, eczacıya danıştı. Ağızdan, damardan bol bol, renk renk vitaminler, takviyeler, bitkiler gibi şifa için, bağışıklık için pek çok ürün denendi. Yok, C vitamini mi, resveratrol mü kullansam, yoksa damardan glutatyon mu, hayır hayır falanca ozon yaptırmış gibi bitmek tükenmek bilmeyen konular tartışıldı.

Zaten sağlıksız yiyecek, içecek ve yabancı maddelerle hasarlanmış olan bağırsaklarımız, bedenimiz ve ruhumuz unutuldu. Bu durum, çürük binanın güzel bir sıvayla kapatılıp sonra ilk depremde çökecek olan o güvenli sandığımız duvarın altında kalmak gibi bir şey değil mi aslında?

Bağışıklık sistemimizin kumanda merkezi mide ve bağırsaklarımızdır. Yani ne yediğimiz ne içtiğimiz hatta ne soluduğumuzdur. Yaklaşık olarak son 100 yıldır yediğimiz içtiğimiz her şey değişti ama insan fizyolojisi değişmedi ve hala ‘fabrika ayarlarımız’ aynı. Ancak yediğimiz içtiğimiz soluduğumuz her şey, her şey değişti! İşte bu değişkenler arasında bünyemiz de değişiyor ve adaptasyon kazanmaya çalışıyor. Adaptasyon sürecinde insan bünyesi alerjiler ve yeni yeni hastalıklar geliştiriyor.

Bağırsaklarımız bağışıklık sistemimizin ana kumanda merkezi yani görünen tarafıdır. Ruhumuz yani psikolojimiz ise bağışıklığın “görünmeyen parçasıdır” . Panik, stres anları ve uykusuzluk dönemi vücudumuzun, adeta kendini unuttuğu ve sadece ölüm-kalım durumunu idare ettiği bir seferberlik dönemidir. Bu durum ne kadar uzun sürerse bağışıklık sistemi o kadar yara alır, vücudun kendini toparlaması daha uzun sürer ve hatta yeni hastalıklar ortaya çıkabilir. Yani öncelikle panik, yoğun stres ve uykusuzluk durumunun hızlıca giderilip tüm sistemlerin normal fonksiyonuna dönmesini sağlamak gerekir. Ancak şu durumlar da vücutta uzun süreli panik ,stres ve kaygı gibi algılanır.

-Sevgisizlik, ilgisizlik

-Haksızlığa uğramak,” neden ben ?” düşünceleri

-Hedefsizlik

-Değersizlik

-Kontrolcülük

Afet bölgesinde yaşayan insanlarımız için beslenmeden, barınmaya zorluklar devam ederken, hepimiz için psikolojimizden, beslenmeye kadar saydığım pek çok şey, çok zor biliyorum ama hayat inadına devam ediyor. Aynı 1939 Erzincan depremi sonrası gibi ya da 1998 Gölcük depremi ya da 30 ekim İzmir 2020 depremi gibi.. Depremlerin bize hatırlattığı en önemli şey hayatın devam ediyor ve edeceği gerçeği ile birlikte bir şeylerin ve pek çok şeyin artık değişmesi gereğidir.

“Uyuyamayacaksın

Düzelmeden memleketin hali

Düzelmeden dünyanın hali

Gözüne uyku giremez ki

Uyumayacaksın

Bir sis çanı gibi gecenin içinde

Ta gün ışıyıncaya kadar

Vakur metin sade

Çalacaksın…”

(Melih Cevdet Anday ın 1952 de yazdığı  TELGRAFHANE şiirinden alıntıdır. )

Psikoloji ve Bağışıklık

Yorumlar kapalı.