kuşlar göçtü gitti
ümidi bitti mevsimin
yitti tüm yaşananlar
gülüşler bitti
soğuk bir yel yaladı zamanı
ölümün rengi bitti
ayrılıklar sırladı dimağları
sustu kalem
kalemin rengi gitti…
Nafile dövüyor duvarları yağmur. Yeşermek niyetinde olmayınca gönüller. Çiçeğe durur mu yeşillenmeden duygular? Katılaşmışsa kalp, bir defa kırmak zor o taş gibi kalıbı. Yok etmek zor o tortuyu. Özelde yaşanmışlıklar, genele yansıtılmış ve benimsenmişse oluşan yargıyı yok etmek de zordur artık.
Erkenden ölmüş duyguların yeniden yeşermesi ne mümkün. Erken yaşanan acılar buz kestirir de insanın içini, feryatlar yükselir de yürekten sağır kulaklara çarpıp geri döner ya, işte odur kalıp üstüne kalıp oluşturan.
“İtirazım var hayat sana” der mi, diyebilir mi insan böyle bir durumda, dese ne değişir bilemiyorum… Yüreğin ince sızısı, gözün ince sızıntısına sebep olsa da yürek gittikçe sırlanır. Paydos dese de bir gün gözler yaşlara; yürekte oluşturduğu izler, aşınmışlıkları tamir etmek güçtür artık. “İnadına yaşamalıyım hayatı” diyecek güce kaçımız cesaret eder ki?
“İnsan bin kapılı bir saraya benzermiş, bin kapıdan birisi açık olurmuş”. En son kapıda kapattırılmışsa mümkün değil ulaşmak ve içeri girebilmek. İncinmişlik kapısıdır belki de o. Onu açmaya da bir ömür yetmez herhalde.
İnsan neyi çok yapar ve yaşarsa sonunda o olurmuş ya, taşlana taşlana sonunda taştan bir duvar örer ve taştan bir duvara döner geçmişle gelecek arasında örülen…
soğuk esiyorsa rüzgar
kamçılıyorsa zamanı
dön güvenli iklimine
zorlama çıkmaz yolları…