Sonbahar Soloları

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Sonbahar Soloları”, Ömer Akşahan’ın ilk deneme kitabı. Kıyı Dergisi Yayınları’ndan çıkmış. “Doğumunun 100. yılında okutma sevdalısı anne Zeynep Akşahan’ın aziz anısına” adamış bu eserini Akşahan. “Yedi evlâdını toprağa veren”, kendisine gelinceye kadar hiçbir ağabeyinin ilkokul sonrası eğitim almasına izin vermeyen babasına karşı çıkıp, okuması için taa Aydın’a gidip okula kaydını yaptıran, “varlığı sevindiren, yokluğu özlem bulutlarıyla gönül titreten sevgili” annesi Zeynep Akşahan’a gidiyor tüm yazdıkları… Ne soylu bir tutum!

Toplam 2 bölüm ve 65 denemeden oluşmuş “Sonbahar Soloları”na yazdığı Önsöz’de Bekir Keskin; yazıları “bir tür kent sosyolojisi denemeleri” olarak niteliyor, Akşahan’ın “yazdıklarını okunur kılan en önemli nedenlerden biri”nin de “umut” olduğunu söylüyor. Ve sözünü şöyle sonlandırıyor:”Bu kitap yeni umutlara yelken açıyor ve üretkenliği ile arkası gelecek dedirten yeni denemelerin ve yeni kitapların haberini veriyor.” Akşahan da sonrasında çıkarttığı yeni kitapları ve 83. sayıya kadar yayımladığı TMOLOS Edebiyat Dergisi ile bunları kanıtlamıştır.

Gelelim Akşahan’ın denemelerinde neler yazdığına:”Yazı, yaşamın ötesine atılan bir adım”dır. Aynı zamanda “kişinin kendisiyle düellosudur.” Yazmak bir sevgidir ona göre. İnsandaki “öğrencilik ruhu yitmeden öğrenme çabası ömür boyu” sürsün ister Akşahan. Kendi öyledir çünkü!

Şiir, ürünler verdiği başka bir edebi alan. Bu konuda Cahit Tanyol’la sıkı ilişki ve dostluk içindedir. Şiirin oluşunu şöyle tarif eder:“Şiir de akarsular gibi doğar. Aşağıya deli dolu akan suyun zorla kopardığı biçimsiz imgeler, işlendikçe biçimlenir, giderek yükü hafifler incecik ki altınsı bir parıltıya döner. Şiirin kumu yosun tutmaz; özlediği okur denizine kavuşur.” “beni besleyen, büyük fikir denizlerine açılmamı sağlayan büyük şiirlerin, romanların ve öykülerin izini” sürer okumalarında, yazar-kitap seçiminde.

Sanatçının “görülmeyeni görmek, söylenemeyeni söyleyebilmek” gibi bir işlevi, görevi olduğunu belirtir. Bir yazarı tanımak mı istiyorsunuz? O zaman “yazarın tuttuğu günlükler”e dalmanız gerekecek Akşahan’a göre.

“Şiirimizde Ege” başlıklı denemesinde şairlerden örnekler verir ve cümlenin sonunu “Bu coğrafyanın insanı hiçbir zaman boyun eğmeyi bilmemiş; bundan kelli de bilmeye!” diyerek bağlar:.. Toprağının insanıdır!

Yazarın “aynı zaman iyi bir okur” olması gerektiğini vurgular. Ona göre; “yazarak okur, okuyarak yazarız.”

Penceresini açar, genişletir okurunun:”Kişiliğini, kimliğini kendi özelinden yola çıkarak ulusal ve uluslar arası sorunlara taşıyıp sorgulayan, çözüm yolları arama kavgasına tutuştuğu ölçüde bir yazardır insan. Dünyanın neresinde bir sorun varsa, o, aynı zamanda onun da sorunudur artık.” Küçükmenderes Havzamızda altın madeni arayacağız diye doğayı katletmek isteyen uluslararası ve onun ulus içindeki işbirlikçilerine karşı amansız savaşta önde durmuştu Akşahan! “Kemer Yolunda” adlı denemesi, bu mücadeleden bir kesiti gözler önüne getirir. Toplantılarda, mitinglerde konuşur, torunlarına karşı sorumlu olduğunu dile getirir gür sesiyle.

Yaşadığı sokağı, “Bilgi Sokağı” adlı denemesinde anlatır. Hayallerimizden vazgeçmememizi salık verir, Gülen Köymen Hocanın anısı eşliğinde.

“Yitik Sevdalar Ülkesi”nde şiirler başlar deneme. Bir noktada, demokrasiye döner söz. “Ne çok özledim denizi… Ne çok özledim demokrasiyi…” eşlemesi yapar. “Mahatma Gandhi’yi ne çok özler” ve demokrasi anlayışını paylaşır:”Benim demokrasi anlayışım, böyle bir yönetim de en zayıfların da en güçlülerle aynı fırsata kavuşmasıdır. Bugünkü haliyle Batı demokrasisi, sulandırılmış faşizmdir. Gerçek demokrasi, merkezde oturmuş yirmi adamın emriyle yürümez. Aşağıdan, her bir köyün halkı tarafından yürütülmelidir.”

Aynı sözlerle “Ne çok özledim Bertold Brecht’i…” diye seslenir ve Brecht’e bırakır sözü:”Sofradan en fazla pay alanlar, bize kanaatkâr olmayı öğretiyor. Karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyor. Ülkeyi uçuruma sürükleyenler, sıradan insan için ülke idare etmenin zor olduğundan dem vuruyor.” Başka yoruma gerek var mıdır? Bence yoktur!

“Dağın Öteki Yüzü”nde; Salihli Belediyesi’nin hiç aralıksız 43 yıldır, dile kolay KIRK ÜÇ yıldır sürdürdüğü Salihli Şiir İkindileri etkinliğinin Ödemişimizde de olmasını arzular.

“Yazarlığın Binbir Hali” adlı denemesi, benim de merak ettiğim bir konuya odaklanır. Şöyle:”Düşünsenize, Ödemiş 1 Haziran 1919’da Yunanlılarca işgal edilir ve bu, 3 Eylül 1922’ye değin sürer. Ödemiş’le ilgili basılı kaynakların hiçbirinde 3 yıl, 3 ay ve 3 gün süren bu döneme ilişkin bir bulgu ara ki bulasın! Kent sanki o dönem tamamen boşalmış! Buna ne denir? Kent belleğinin üç yılı birileri tarafından bilerek mi silindi ya da ulusal mücadeleye fiilen katılmayan insanların bir mahcubiyeti mi söz konusu? Bunda yakın tarih yazarlarının hiç mi kusuru yok?”

Kitaba adını veren “Sonbahar Soloları”, roman olacak bir yaşamın yoğunlaşmış / damıtılmış hâlini anlatır. Her yaşam bir romandır, yazıldığında… Ölümünü hayâl eder: “Günüm geldiğinde, ben de cılız bir yaprak gibi dalımdan kopup, sonsuz bir boşluğa yuvarlanacağım.” Akşahan, kendini “Yaşamın tüm kirini bilinmez denizlere döken bir ırmağın üstünde savrulan bir meşe yaprağı” gibi hissedermiş! Ve öylecene gidiverdi!!!

Augustinus’un “Sev ve isteğini yap!” ilkesine uymuştur ölünceye değin. Sevdiği yazma, şiir, öykü, deneme, anı, yayınlama, dergi, kitabı yaşamına eş kılmıştır. “zaman yiyici” olarak tanımladığı kahvehanelerden, kişilerden uzakta durmuştur.

“Sokrat’ın Üçlü Süzgeci”, hiç unutmamamız gereken derslerle doludur. Sokrat’ın “Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar değilse bana niye söyleyesen ki!” ifadesi kulağımıza küpe olmalı! Bir Romalının “Yanlışı öldür, yanlış yapanı sev!” sözünden yola çıkıp, kalıcı değerler yüklediği denemesi de kulağımıza küpe olmalı!

“Solo”, “Bir kişice söylenen ya da çalınan müzik parçası” demek. “Sonbahar” ise, tepeden tırnağa hüzün mevsimidir.

Ama Akşahan, tek başına söyleyip, çaldığı pardon düşünüp yazdığı denemelerinde hüznü değil umudu aşılamaktadır bizlere.

Umut herkesin ihtiyacı. Öyleyse, “Sonbahar Soloları” okunacak…

________________

* Sonbahar Soloları, Denemeler, Ömer Akşahan, Kıyı Dergisi Yayınları, Birinci Basım:Nisan-2011, Ödemiş, 192 sayfa

Sonbahar Soloları

Sonbahar Soloları

featured
service
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

“Sonbahar Soloları”, Ömer Akşahan’ın ilk deneme kitabı. Kıyı Dergisi Yayınları’ndan çıkmış. “Doğumunun 100. yılında okutma sevdalısı anne Zeynep Akşahan’ın aziz anısına” adamış bu eserini Akşahan. “Yedi evlâdını toprağa veren”, kendisine gelinceye kadar hiçbir ağabeyinin ilkokul sonrası eğitim almasına izin vermeyen babasına karşı çıkıp, okuması için taa Aydın’a gidip okula kaydını yaptıran, “varlığı sevindiren, yokluğu özlem bulutlarıyla gönül titreten sevgili” annesi Zeynep Akşahan’a gidiyor tüm yazdıkları… Ne soylu bir tutum!

Toplam 2 bölüm ve 65 denemeden oluşmuş “Sonbahar Soloları”na yazdığı Önsöz’de Bekir Keskin; yazıları “bir tür kent sosyolojisi denemeleri” olarak niteliyor, Akşahan’ın “yazdıklarını okunur kılan en önemli nedenlerden biri”nin de “umut” olduğunu söylüyor. Ve sözünü şöyle sonlandırıyor:”Bu kitap yeni umutlara yelken açıyor ve üretkenliği ile arkası gelecek dedirten yeni denemelerin ve yeni kitapların haberini veriyor.” Akşahan da sonrasında çıkarttığı yeni kitapları ve 83. sayıya kadar yayımladığı TMOLOS Edebiyat Dergisi ile bunları kanıtlamıştır.

Gelelim Akşahan’ın denemelerinde neler yazdığına:”Yazı, yaşamın ötesine atılan bir adım”dır. Aynı zamanda “kişinin kendisiyle düellosudur.” Yazmak bir sevgidir ona göre. İnsandaki “öğrencilik ruhu yitmeden öğrenme çabası ömür boyu” sürsün ister Akşahan. Kendi öyledir çünkü!

Şiir, ürünler verdiği başka bir edebi alan. Bu konuda Cahit Tanyol’la sıkı ilişki ve dostluk içindedir. Şiirin oluşunu şöyle tarif eder:“Şiir de akarsular gibi doğar. Aşağıya deli dolu akan suyun zorla kopardığı biçimsiz imgeler, işlendikçe biçimlenir, giderek yükü hafifler incecik ki altınsı bir parıltıya döner. Şiirin kumu yosun tutmaz; özlediği okur denizine kavuşur.” “beni besleyen, büyük fikir denizlerine açılmamı sağlayan büyük şiirlerin, romanların ve öykülerin izini” sürer okumalarında, yazar-kitap seçiminde.

Sanatçının “görülmeyeni görmek, söylenemeyeni söyleyebilmek” gibi bir işlevi, görevi olduğunu belirtir. Bir yazarı tanımak mı istiyorsunuz? O zaman “yazarın tuttuğu günlükler”e dalmanız gerekecek Akşahan’a göre.

“Şiirimizde Ege” başlıklı denemesinde şairlerden örnekler verir ve cümlenin sonunu “Bu coğrafyanın insanı hiçbir zaman boyun eğmeyi bilmemiş; bundan kelli de bilmeye!” diyerek bağlar:.. Toprağının insanıdır!

Yazarın “aynı zaman iyi bir okur” olması gerektiğini vurgular. Ona göre; “yazarak okur, okuyarak yazarız.”

Penceresini açar, genişletir okurunun:”Kişiliğini, kimliğini kendi özelinden yola çıkarak ulusal ve uluslar arası sorunlara taşıyıp sorgulayan, çözüm yolları arama kavgasına tutuştuğu ölçüde bir yazardır insan. Dünyanın neresinde bir sorun varsa, o, aynı zamanda onun da sorunudur artık.” Küçükmenderes Havzamızda altın madeni arayacağız diye doğayı katletmek isteyen uluslararası ve onun ulus içindeki işbirlikçilerine karşı amansız savaşta önde durmuştu Akşahan! “Kemer Yolunda” adlı denemesi, bu mücadeleden bir kesiti gözler önüne getirir. Toplantılarda, mitinglerde konuşur, torunlarına karşı sorumlu olduğunu dile getirir gür sesiyle.

Yaşadığı sokağı, “Bilgi Sokağı” adlı denemesinde anlatır. Hayallerimizden vazgeçmememizi salık verir, Gülen Köymen Hocanın anısı eşliğinde.

“Yitik Sevdalar Ülkesi”nde şiirler başlar deneme. Bir noktada, demokrasiye döner söz. “Ne çok özledim denizi… Ne çok özledim demokrasiyi…” eşlemesi yapar. “Mahatma Gandhi’yi ne çok özler” ve demokrasi anlayışını paylaşır:”Benim demokrasi anlayışım, böyle bir yönetim de en zayıfların da en güçlülerle aynı fırsata kavuşmasıdır. Bugünkü haliyle Batı demokrasisi, sulandırılmış faşizmdir. Gerçek demokrasi, merkezde oturmuş yirmi adamın emriyle yürümez. Aşağıdan, her bir köyün halkı tarafından yürütülmelidir.”

Aynı sözlerle “Ne çok özledim Bertold Brecht’i…” diye seslenir ve Brecht’e bırakır sözü:”Sofradan en fazla pay alanlar, bize kanaatkâr olmayı öğretiyor. Karnını doyuranlar, açlara seslenip gelecek güzel günlerden bahsediyor. Ülkeyi uçuruma sürükleyenler, sıradan insan için ülke idare etmenin zor olduğundan dem vuruyor.” Başka yoruma gerek var mıdır? Bence yoktur!

“Dağın Öteki Yüzü”nde; Salihli Belediyesi’nin hiç aralıksız 43 yıldır, dile kolay KIRK ÜÇ yıldır sürdürdüğü Salihli Şiir İkindileri etkinliğinin Ödemişimizde de olmasını arzular.

“Yazarlığın Binbir Hali” adlı denemesi, benim de merak ettiğim bir konuya odaklanır. Şöyle:”Düşünsenize, Ödemiş 1 Haziran 1919’da Yunanlılarca işgal edilir ve bu, 3 Eylül 1922’ye değin sürer. Ödemiş’le ilgili basılı kaynakların hiçbirinde 3 yıl, 3 ay ve 3 gün süren bu döneme ilişkin bir bulgu ara ki bulasın! Kent sanki o dönem tamamen boşalmış! Buna ne denir? Kent belleğinin üç yılı birileri tarafından bilerek mi silindi ya da ulusal mücadeleye fiilen katılmayan insanların bir mahcubiyeti mi söz konusu? Bunda yakın tarih yazarlarının hiç mi kusuru yok?”

Kitaba adını veren “Sonbahar Soloları”, roman olacak bir yaşamın yoğunlaşmış / damıtılmış hâlini anlatır. Her yaşam bir romandır, yazıldığında… Ölümünü hayâl eder: “Günüm geldiğinde, ben de cılız bir yaprak gibi dalımdan kopup, sonsuz bir boşluğa yuvarlanacağım.” Akşahan, kendini “Yaşamın tüm kirini bilinmez denizlere döken bir ırmağın üstünde savrulan bir meşe yaprağı” gibi hissedermiş! Ve öylecene gidiverdi!!!

Augustinus’un “Sev ve isteğini yap!” ilkesine uymuştur ölünceye değin. Sevdiği yazma, şiir, öykü, deneme, anı, yayınlama, dergi, kitabı yaşamına eş kılmıştır. “zaman yiyici” olarak tanımladığı kahvehanelerden, kişilerden uzakta durmuştur.

“Sokrat’ın Üçlü Süzgeci”, hiç unutmamamız gereken derslerle doludur. Sokrat’ın “Eğer bana söyleyeceğin şey doğru değilse, iyi değilse ve işe yarar değilse bana niye söyleyesen ki!” ifadesi kulağımıza küpe olmalı! Bir Romalının “Yanlışı öldür, yanlış yapanı sev!” sözünden yola çıkıp, kalıcı değerler yüklediği denemesi de kulağımıza küpe olmalı!

“Solo”, “Bir kişice söylenen ya da çalınan müzik parçası” demek. “Sonbahar” ise, tepeden tırnağa hüzün mevsimidir.

Ama Akşahan, tek başına söyleyip, çaldığı pardon düşünüp yazdığı denemelerinde hüznü değil umudu aşılamaktadır bizlere.

Umut herkesin ihtiyacı. Öyleyse, “Sonbahar Soloları” okunacak…

________________

* Sonbahar Soloları, Denemeler, Ömer Akşahan, Kıyı Dergisi Yayınları, Birinci Basım:Nisan-2011, Ödemiş, 192 sayfa

Sonbahar Soloları